"Dün sen misin ters ışık diyen? Al sana, al al al.." der gibi, doğa..
E ama siz de böyle yaparsanız sevgili ışık, sevgili doğa.. E nasıl biter bende bu sevda?
O zaman, yeniden gelsin şu bir zamanlar yazmış bulunduklarım:
(..)
İnsan bir defa çok sevince, tüm dengeleri altüst oluyor. İflah olmuyor, kardeşim.. Tutuyor, artık her bi'şeyi sevmeye kalkıyor..
Hani çocuklukta çok ateşli bir hastalık geçirildiğinde vücut iç termostatının bir daha asla düzelmeyecek üzere bozulduğu teorisindeki gibi; ilerki yaşamında da ya sürekli “yanıyorsun”; çok sıcak olmadı mı burası? Ya da sürekli donuyorsun, iki pencere arasında illâ ki "cereyan var", sürekli üşütüyorsun. Orta yolun kalmıyor hani; vücut ne yapsa, artık normal ayarları tutturamıyor..
Sevmek de öyle. Bir defa çok sevdiysen, ya artık her şeyi seviyorsun çünkü biliyorsun insanlar, hayvanlar, nesneler hepsi birbirine bağlı.. Ya da hayata küsüyor; kimseleri - canlı cansız ayırdetmeden - bir daha asla sevemiyorsun..
Hangisini seçtiğini ne belirliyor acaba? İç termostat bozulduğunda, hayat boyu yanmak ya da donmak arasındaki seçimi yaptıran ittirici güç, ne?