Bugün biraz yoğundum, bu nedenle geçen sonbahardan "pek şirin" bir yazımı aktarıyorum ;)
Mutfağımın hemen önünde, derin bir mevzu var. Saçtan ayak parmaklarına dek “pembe bir duruş"u var minik kızın. Yanındaki kocaman adamsa, babası.
Yarım saat önce kendi önde, babası arkada pıtı pıtı geldi, durdu arabalarının arkasında. Babası kapıyı açtı, yok, binmeyecek. Oturdu kaldırıma. Baba ne söylerse söylesin kalkmıyor! Yok! Nuh diyor, peygamber demiyor! Dedim ya "pembe bir duruş"... Bilirsin işte.
Ne yapsın, babası da oturdu yanına. Elini omzuna atsa olmaz daha küçük, kucağına alsa hiç olmaz, kendine sor bak ne kadar kocaman! Çaresiz oturdu kaldırıma, kocaman, takım elbiseli adamcağız. Öyle yanyana oturuyorlar yarım saattir.. Bense camın gerisinde, hem akşam yemeğini hazırlıyorum hem de onları izliyorum. Ahhhh kalbim, son zamanlarda izlediğim en güzel sessiz sinema filmi bu! Ben de hiç rahat durur muyum, hemen seslendiriyorum oracıkta senaryoyu. Kendim yazıyor, kendim seslendiriyor ve yine kendim gülüyorum....
Yarım saat sonra birden kalkıyor yerinden, derin mevzu her neyse onu kaldırımın köşesinde bırakıyor, çıtı pıtı adımlarla arabaya biniyor ve.. gidiyor.
Mevzu ne olabilir sence? Hepimizin mevzusu sonuçta aynı değil mi? Çok keyif aldığımız bir anın sona ermesini istememek.... Ve yanımızdaki "koca adam"ın bu isteğimize biraz anlayış gösterip, yanımıza oturuvermesi, bize biraz daha zaman vermesi.... :) Yaşasın kaldırıma oturan koca adam'larla pembe duruşundan taviz vermeyen küçük kızlar!