Münih ile Bursa'nın sentezi. Hulusi bıçak ile Hans'ın Fırın'ından alınan ekmeğin aşkı.
Haftasonu kahvaltısı için alınan mis gibi somon ekmeği, fırıncı Hans "henüz çok taze" diye kesmeyi reddedince, iş başa düştü. Başka bıçağın beceremeyeceği bu ulvi görevi ancak Bursa'dan benimle dünyayı gezip sonunda Münih'e yerleşen Hulusi becerirdi..
Hulusi Bıçakları, kendimi bildim bileli bizim evde kullanılan bıçaktır. Bursa'da üretilen ve çeşitli biçim ve keskinlikte, çeşitli amaçlara yönelik kullanılabilen bu bıçakların tarihi hakkında, web sayfalarında 1986'dan beri açık oluşları ve şu anda ikinci kuşak aile işletmesi oldukları dışında hiçbir bilgi yok. Ekşi sözlükte bile yok (yıllar sonra yeniden sözlük yazarlığına dönüp, ben mi açsam bir entry?)
Halbuki hayâllerimde anlatacağım öyle çok şeyim var ki Hulusi Bey'e dair.. Misâl, bence 1986 değil 1927'de açmıştır bıçak atölyesini, o zamanlar da yaşlı olan ve şaşırtıcı derecede Hulusi Kentmen'in yıllar sonraki yaşlılığına da benzeyen bir adam olan orijinal Hulusi Bey, ki hacı da olmuştur 61 yaşında, aslen kasaptır. Yıllarca kendi bıçağını kendi yonttuktan sonra, eşin dostun ricasıyla hazırladığı bıçaklar, asıl mesleği olan kasaplığın (ki sevmezdi de aslında, Allah'ın verdiği canı almak, hiç ona göre değildi..) önüne geçmeye başlamış ve büyüyen aileye ek gelir sağlamak için başladığı bu uğraş, yavaş yavaş da yaşlanmasıyla, temel mesleği haline gelmiştir.
Orijinal Hacı Hulusi Bey, yaşamının son yılına dek binlerce bıçak yontmuş, hazırlamış ve her birini deri kılıfına geçirmeden önce besmele çekip, sadece gıdalar üzerinde kullanılmasını dilemiştir.. Çünkü Allah muhafaza, yonttuğu herhangi bir bıçağın isteyerek ya da istemeyerek can almasından korkmuştur içten içe. Hulusi Bey'in yakarışı, yaşadığı dönem boyunca kabul görmüş, tek bir bıçağı bile gazetelerin üçüncü sayfasına düşmemiştir.. Orijinal Hacı Hulusi Bey, 91 yaşında hayata gözlerini yumduğunda, yüzünde belki de tam bu nedenle huzur içinde bir ifade kalmıştır.
Hulusi Bıçakları aile işletmesi, 1950'lerde, ikinci kuşak Celal Hasan Hulusioğlu (soyadı kanunuyla Hacıhulusibeyoğlu soy adını tercih eden aile, bir süre sonra devlette evrak takibinde formlara sığmamasından ötürü soyadını Hulusioğlu olarak kısaltmıştır) Bey'in atik ve gözüaçık tüccar kafasıyla tüm Bursa'ya sipariş almaya başlamış, ondan yaklaşık 35 sene sonra aile şirketinin üçüncü kuşak olarak başına geçen (web sayfasının yenilenmesinde yaşanan bir sıkıntıdan ötürü (tasarımcı ödemeyi almış fakat işi bitirmeden ortadan kaybolmuştur) henüz web'de aile işletmesi sadece iki kuşak olarak geçmektedir) Hipster torun Can Berkay Hulusioğlu (CEO)'nun milyarlık reklam ve tanıtım atağının sonucunda, şirketin kaderi bir kez daha değişmiştir.
Söz konusu atağın sonucunda, şirketin eline geçen yeni logonun kadın cinsel organını andırması nedeniyle ufak çaplı bir kriz yaşansa da, farklı alanlarda yetenekleri olan CEO Can Berkay Hulusioğlu Bey tarafından yeni logo üzerinde yapılan ufak ama hayatî bir değişiklik sonucunda, bu kriz sessizce bertaraf edilmiştir. Can Berkay Hulusioğlu Bey'in Pazar günleri halısahada maç yaparken tanışıp kanka olduğu ve pazarlama ve satış konusunda cengaverliği Amerika'da aldığı (burslu) eğitimle de kanıtlanmış bulunan, Ali Nurettin Atik isimli bir satış müdürünün işe başlaması ve ilk üç aylık dönemdeki başarısı sonucunda şirket cirosunu üçe katlamış ve yine o dönemde tiktokta ani ve anlaşılmaz bir şekilde ünlü ve zengin olan Serv-Et'in elinde de Hulusi marka soteleme bıçağı görününce, bir dönem, Hulusi Bıçakları ülke genelinde fenomen olmuştur.
Bu dönemi iyi değerlendiren hipster torun (ki o sırada hipsterlerin de nesli tükendiği için artık kendisi daha kısa sakal ve daha az skinny pantolonlarla daha rahat ve özgüvenli bir görüntü vermektedir) şirketin cirosunu iki katına daha çıkarmış ve bıçakların yurtdışına (şimdilik sadece Almanya) ihracatına da başlanmıştır.
Bundan öncesinde hep bavulunda kendisiyle birlikte Amerika'dan Avustralya'ya, ordan Avrupa'ya seyahat eden Hulusi'sini avare gezdiği bir yaz akşamı mahalle marketlerinden birinde gören C.'nin kalbi göğüs kafesinden çıkacak gibi olmuş, Hulusi imzasını okuyan gözleri dolmuş, oh be artık gümrükte seri katil olmadığımı kanıtlama derdinden yırttım düşüncesiyle hem ağlar hem güler hale gelen (ya da deliliğin sınırlarında dolaşmakta olan da denebilir) yazarımız, iş bu yazıyı buraya nakşetmeyi günden kalan en duygulu tortu olarak görev bilmiştir...
İşte böyle. Şimdi dağılabiliriz.