Albert Camus, 2000’lerin başında tanıştığımdan beri tutkunu olduğum bir yazar. Tamamen örtüştüğüm dualizm ve aslında o kendisini pek ait görmese de üzerine yakıştırılan varoluşçulukla ilk karşılaşmam da “Yabancı” sayesindedir.
2009’da okuduğum İlk Adam’ı, tam 13 sene sonra, bugünlerde kendi 40 yaş varoluş krizim çerçevesinde yeniden okuyorum. Yeniden seviyorum, bu sefer daha farklı cümlelere hayran oluyorum. Günün tortusu bu paragraf-cümlelerden birinden çıktı bugün:
“Şu bunalımlı, yaşamaya doyamayan, şu dünyanın kırk yıl boyunca kendisine eşlik etmiş ölümlü düzenine baş kaldırmış ve her zaman kendisini her türlü yaşamın gizinden ayıran duvar karşısında hep aynı güçle çarpan, daha uzağa, daha öteye gitmek ve bilmek, ölmeden önce bilmek, var olmak için en sonunda, tek bir kez, tek bir saniye, ama kesinlikle bilmek isteyen yürekten başka bir şey değildi artık.”
Yarabbim sana geliyorum! Bu nasıl bir cümledir, bu nasıl bir anlatımdır, bu bu.. bir tür kelime orgazmı yahu!
Fotoğraflar “Un homme qui dort” (the man who sleeps) filminden, o da alıntının da bulunduğu, Camus’nün “Le premier homme” kitabından..