İçerik

16 Mayıs 2024 Perşembe

Kendin olmak

Ne Hamlet kadar derin ve karanlık, ne Berna kadar sığ ve gereksiz. Kendin olmalısın. 

Ama kendin kim, bilmiyorsan?



15 Mayıs 2024 Çarşamba

Berna olmak

Berna’yı hatırlıyor musun? Ben tam bir Anti-Berna’yım sanırım :)) Asla olmak istemediğim ve çevremde olmasına dayanamadığım kadın tipidir Berna. Erkek versiyonu da çekilmez elbette ama kadın Berna’lar sadece baymıyor, korkutuyor da beni.. Evet korkuyorum dünyanın başına gelebilecek olası bir Berna istilasından.. 

14 Mayıs 2024 Salı

Hamlet olmak

Dün Hamlet'i bilmem kaçıncı kez - bu seferki bir radyo oyunu olarak ama 2017'de tiyatroda izlediğim Benedict Cumberbatch'ten sonra artık zihnimdeki tüm Hamlet'lerin de ona dönüştüğüne şaşarak - bitirince, ne bileyim, bugün elim bir türlü yazıya gitmiyor... 

Hamlet'i gerçekten anlayabilmek için, çok sevdiği birini haksızca yitirmenin acısı ve sonrasında gelen neden? neden? neden? arama evresinin deneyimi gerekiyor insana... 

Dilerim Hamlet'i henüz anlayamıyorsundur....

'Kötü fallar umurumda değil benim. Serçenin ölmesinde bile bildiği vardır kaderin. Şimdi olacak bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa, bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.' (sanki hazır olunabilirmiş gibi..)

'Neden gece gecedir, neden gündüz gündüzdür, neden zaman zamandır diye düşünmek, gündüzü de geceyi de zamanı da boşa harcamaktır.'

Fakat; derin bir komedi unsuru da vardır Hamlet'te, insan arada kahkahalarını da tutamaz (aynen hayat gibi.). Bunu anlamak için, biraz da varoluşçuluktan çıkıp, gerçekten varolma konusuna eğilmesi gerekiyor insanın. Dün 'daha az sorumluluk, daha çok oyun' demesi gibi, Dr. Uzun yol bilet satıcısı'nın.. :)

Kraliçe: 'Bakın, zavallı yavrum elindeki kitabı okuya okuya buraya doğru geliyor' :)) 

Hamlet: 'Kesin olan bir şey var ki, delilik, yaratıcılığı kışkırtıyor..' <3

13 Mayıs 2024 Pazartesi

Durdur arabayı!

Diye bağırdım. Durduk. Hızla indim, kapıyı güm diye çarptım ve koşa koşa……..


Bunları (allium) dikmişler tarlaya. Nasıl durulmaz inilmez koşulmaz toplanmaz bir demet?!

12 Mayıs 2024 Pazar

Din ve bamya

Geniş çap aile üyelerimizden birinin ufak oğlunun vaftiz töreni vardı bugün. Çok güzel bir törendi, dedesi rahip olduğu için, vaftizi de o yaptı. Kilisede üç farklı köpek, bir sürü ağlayan bebek ve fazlasıyla hoşgörü vardı. 

Dün yere eğilmiş, bisikleti bağlamaya çalışırken yaşlıca bir adam yanımda durdu ve bana “x isimli hıristiyan birliğinden geliyorum, sadece size güzel bir gün dilemek istedim” dedi ve başka hiçbir şey söylemeden kibarca selam verip gitti. Misyonerlik böyle olur işte..

Her dinde olduğu gibi bu dinde de sapkınlıklar, şeytan ayetleri var. Yok demiyorum. Her dinde olan insan etkisi, değiştirmeler, sonradan “duruma göre” eklenen saçmalıklar bu dinde de bolca var. 

Din değiştir ya da inanç sahibi ol demiyorum. Aynı sebzenin farklı pişiriliş şekilleri diyorum.. O sebzenin o halini pişirdiler hep diye sevmek zorunda değilsin, o sebzeyi sevmek ve yemek zorunda da değilsin. Ama o sebzeyi severek iştahla yiyenleri de kabul etmek ve ara sıra sana uzatılan kaşığı istiyorsan denemek, istemiyorsan da kibarca teşekkür edip reddetmek, senin elinde olmalı. 

Kimse kimseye zorla bamya yedirmesin! Bamyayı sevenlere de eee ööö yapılmasın! Ayrıca bamya sevenler de birbirlerine en güzel bamya yemeğinin onlarınki olduğu konusunda diretip durmasınlar! 

Bu kadar basit :)

Hamiş. Çevireceğim birkaç dizesini çünkü çok güzel bir şiir, küçük Ludwig’imiz ve aslında tüm genç ruhlar için..

“Anne ve babanın ruhundan olan, sen küçük Ludwig,
Büyü, geliş ve sevginin ne olduğunu öğren,
Tanrı seni kendi içindeki iyiyi bulmak için güçlendirsin.

Öncelikle çevreni keşfet, burnunun dikine git, 
Ve eğer düşersen, yeniden kalk, şaşırıp kalma.
Tanrı senin içine yumuşak ve esnek bir yan verdi. 

Yolun çok uzun. Çaba harca. Bize ihtiyacın yok,
Çünkü içindeki tanrısal kimlik seninle.

Büyüsen de içinde küçük kal, insansever kal, Ludwig.
Diğer insanlar için çalış, onlar için üret, diğerlerini zenginleştirmeye odaklan.

Böyle yaparsan, Tanrının sevgili kulu olursun sevgili Ludwig!”

11 Mayıs 2024 Cumartesi

Oyuncu

Çocukluk çağının kutu oyunlarını seviyorum. 

Çocukluk çağının açık havada oynanan oyunlarını ve bilgisayar oyunlarını da seviyorum. Bence bir çocuğun hem bedensel, hem bilişsel oyunlara ihtiyacı var; ne bilgisayar oyunsuz büyümek, ne bahçe-sokak oyunsuz büyümek, ne de kutu oyunsuz büyümek.. Hepsinden biraz, hepsi dengede olunca, bakıyorum çocuk da dengede… 

Ama konu bu değil. Ünlü bir söz vardır; bir insan ya seyahatte ya içki masasında tanınır diye. Bence ona bir de oyun masasını eklemeli ;) Hakikaten ne çok şey öğrendim, ne kadar açık belli ettiler gerçek yüzlerini, nasıl da şaşkınlıklar yaşadım tanıdığımı sandığım insanlarla oturduğum oyun masasında, bir bilsen.. 

Ya da belki biliyorsun ;) Bilmiyorsan dene. İnsan tanımanın en kısa yolu ve çok ilginç bir deneyim..

10 Mayıs 2024 Cuma

Martı, şefkat, gülümsemek ve ev

'Trajediyle sonlanan bir komedi. Tıpkı hayatın kendisi gibi.' yorumu o kadar iğreti duruyor ki, ne bileyim, 'kendine şefkat duy' ya da 'depresyonda mısın, amaan boşver, gülümse' gibi gibi... 

Martı Jonathan için yapılmış bu yorum vakti zamanında..... Peh. Ucuzluk hiçbir dönemde az bulunan bir özellik olmamış demek ki.

Eski dönemlerden basit ve neşeli bir şarkı.. Home is where i am with you. 

9 Mayıs 2024 Perşembe

Kapalı sistem teraryum

Oğlum okulda kapalı sistem teraryum yapmış:

Teraryum, genelde kapaklı iri boy bir kavanoz içinde “kendi kendine yetebilen” bir bitkicilik yöntemi. Adeta küçük bir dünya.. Büyüleyici.. Biraz küçük olmuş gibi geldi bana kavanozu ama bakalım yaşatabilecek miyiz..

Burada ayrıntılı bilgiyi bulabilirsin. Burada da bir blog var. Bu da olgun (tam 47 yaşında!) bir teraryum örneği:

8 Mayıs 2024 Çarşamba

Kötü elma

Günün deyimi: 'O kötü bir elmadır.'

İspanyolca asıllı bu deyim, bahsedilen kişinin içi kurtlu, karın ağrısına neden olacak biri olduğu anlamına geliyor. 

Ekleme: Bir de Almanca versiyonunda, sepetteki diğer elmaları da bozacak, dikkat anlamına da geldiğini eşim ekledi. Ben de ona “üzüm üzüme baka baka kararır” dedim. Kültürel fark işte, buralarda üzüm mü bulunur :)

Pek güzel.....

tırtılın güzelliğine gel.. 
tırtılken böyleyse, kelebekken nasıl olur acaba?

7 Mayıs 2024 Salı

Hayat denen müzik aleti

Günün sözü Dr. Uzun yol bilet satıcısı’ndan:

“Hayat bir müzik aleti gibidir. Onu doğru dürüst çalmayı öğrenmek, sürekli çalışmayı gerektirir. Yanlış çalarsın, yeniden çabalarsın, öğrenene dek çok hatalar yaparsın.”

Ben de ekledim: 

“Hayatı anlamak da, bir müzik aletini hakkını vererek çalabilmek gibi, herkesin başarabileceği bir şey değil, sadece bu aleti çalmak için heves ve merak değil, azim değil, biraz da zaman istiyor, müziği gerçekten duyabilmek için deneyim gerekiyor, dikkat gerekiyor, bazen bir ustadan yardım almak gerekiyor..”

Bilmem ki, daha yeni başladım çıraklığa ama uyumluyuz sanki ustamla.. 

Foto. Sabahki yürüyüşten, iki çirkin kardeş..

Açık davet, kapalı davet

Şurada biz bizeyiz, soracağım valla :)

Şu linkte şahane bir konserin programı var. Bosna Hersek ya da Makedonya (Makedonya olursa daha iyi benim için) vize de istemiyor. Tek başımayım, yanıma (bayan elbette şimdi yanlış anlaşılma olmasın) arkadaş arıyorum, ilgilenir misin? Malum seyyahlıkta ileri düzey sayılırım :)) çok ucuz otel vs de bulacağım söz...

İlgilenirsen özelden yaz bana.... Hayatının sayılı çok iyi konserinden biri olacağına eminim!


Bir de kapalı davet var birkaçınızın posta kutusu ya da whatsapp’ında ;) Onu da hatırlatayım istedim. Prenses eskisi bir Külkedisi’nden ;)

6 Mayıs 2024 Pazartesi

İnsan yerine konmak

Pessoa yakınmış: “İnsan yerine konabilmek için her şeyi doğru, kuralına uygun yapmak zorunda olmak”.

Üstelik Almanya’da hiç yaşamamış bile……. Fakat her toplumda aynı değil midir; köyde bile yaşasan köyden biri kabul edilebilmen için, çoğu sözel bile ifade edilmemiş ama bilmen beklenen kurallar vardır.. 

Sorun toplumda yaşamaya çalışmak bizim gibileri için..

Herhangi bir toplulukta.


Öneri. Storytel’de Hayvan Çiftliği’ni bir de Okan Bayülgen’in sesinden dinle derim. Muhteşem bir seslendirme yine.. Bir tek ondaki kelime sonu yutmaları rahatsız etmiyor beni; geliciyz gidiciyz :) Hoşuma gidiyor hattâ.. Halbuki “geliyo gidiyo” dye okunan kitaplar yüzünden kitap dinleyemiyorum…..

5 Mayıs 2024 Pazar

Sabah güneşi

Sabah güneşi de, ne bileyim yani, tam yeni doğmuşken, pek bir hoş olmuyor mu?

Akşam güneşi güzele vurur derler ama bence asıl sabah güneşi, güneşlerin en güzeli.. 

Bana ikide bir çiçek buketi ve her Adana’ya gittiğinde de baklava getiren Na. getirdi bu güzeli. “Bu rengini görünce aklıma sen geldin” dedi verirken de. Orkide nazından ötürü hiç bakamadığım ve kişisel başarısızlık hikayelerime bir yenisi olarak algılayıp, sevemediğim bir çiçektir ama, dur bakalım, inşallah yerini beğenir…..

4 Mayıs 2024 Cumartesi

Eylem

Pessoa soruyor:

“Ruhsal anlamda yenik düşme hissi de, aslında savaşmamış olmanın vicdan azabı mı?”


Öyle gibi sevgili Anarşist Banker, öyle gibi. 


3 Mayıs 2024 Cuma

Çenemi tuteyım diyırım, yepemıyırım..

Sevdiklerimize fazla karışma hastalığımız var toplumcaAyağına terlik giy, kahvaltını yap ile başlıyor, şunu şöyle yap bunu böyle yapla devam ediyor.. Sevgi ve şefkat nedeniyle başkasının hayatına müdahale etme davranışının sınırını tam tutturamayan bir toplumuz.. 'Öneri möt gibidir, herkeste bir tane var' demişler ne de olsa....

Önerilerden ve müdahalelerden aşırı rahatsız olan biri olarak, müdahaleci biri olmadığımı düşünüyorum ama ben de bazen kendimi başkasına müdahale ederken yakalayıp şaşırıyorum.

Dün 70+ ebeveynlerim denize karşı bisküvi ve kuru pasta ile çay içerken yakalandılar bana ve hemen 'yemeyin öyle hamur' diye benden azar işittiler. Oysa daha dün Behçet Çelik'te okuyup altını çizmiştim:

'Yaptığım şakalardan utanmıştım. Boşver deyip sırtına vurdum babamın. Gülümsediğini görünce, 'Rakı içen öldü de içmeyen ölmedi mi?' dedim.

Doğru diyorsun Behçet...... doğru.... Eninde sonunda öleceksek, çok da şey'etmemek lazım belki de... ama insan işte hiç ölmeyecekmiş(ler) gibi düşünmek istiyor.......

müdahale öncesi

müdahale sonrası :)

2 Mayıs 2024 Perşembe

Tesbih tanesi

Çok güzel gözleri var, turkuaz mı yeşil mi bilmem. Simsiyah saçları da var. Tam omuz üstünde yıllardır.

Sanırım üç senedir tanışıyoruz. Oğullarımız anaokulundan kanka. Şimdi bata çıka okumayı öğrenmeye çalışıyorlar birlikte. Akılları futbolda. Dizlerinden hiç eksilmeyen yaralar..

Bir de Robi var. Küçük sevimli Robert. Ya abisinin ya benim oğlumun kıyafetleriyle büyümekte olan, sorunsuz, güler yüzlü, sakin Robi. 

Robi için bizim küçülenlere bakmaya gelince, burada adet olduğu üzre, dilim dilim satılan pastalardan çeşit çeşit almış, getirmiş. Ne gerek vardı deyince ben, dedi ki geçen Cımartesi benim doğum günümdü. Ne ailem, ne de bir arkadaşım vardı yanımda.

Çünkü o da benim gibi. Akdenizli. Ve biz Akdenizliler burada yalnız hissediyoruz..

Bir teshibin kopup etrafa saçılan taneleri gibiyim bazı insanlarla. Birini hiç ummadığım bir yerde bulunca, seviniyorum, günün birinde tamamlanacağıma dair bir umut duyuyorum içimde.

Bulduklarıma şükür ama daha kimbilir kaç boncuk tanesi var bulunmayı bekleyen..

1 Mayıs 2024 Çarşamba

Paul

Aileden birini kaybetmiş gibi üzüldüm bu sefer...... 

Çok yeni, henüz bir şey yazabileceğimi sanmıyorum.... Artık onun kaleminden tek bir yeni satır okuyamayacak oluşumuz, bıçak gibi saplanıyor.

Gitmek için çok güzel bir gün seçti.. Sıcacık, güneşli bir Mayıs gününü....

Bugünkü yürüyüşten...... 

28 Nisan 2024 Pazar

İzle yerine izleme diyenlerde bugün

Hanginiz önerdiyse Allahından (elbette güzellikler) bulsun e mi...! Fakat ağla ağla öldüm resmen. Üstelik gerçek hayat hikayesi, belgesel gibi otur izle durumumuzu. Ne gereği vardı şimdi bu yükün bilmiyorum.. 

Tuz biber olması için; alta yorumlara biri de rahmetli Doğan Cüceloğlu'nun anne olmadan anlayamadığım bir sözünü yazmış: 

“Annen yoksa, kimsen yok”.....

Böyle tokat gibi. 

Ben ettim sen etme diyerek, (çelişkilerin kadını olduğumdan) al işte filmin tamamını ekliyorum:

27 Nisan 2024 Cumartesi

Korkmak yerine korkmayanlarda bugün

Sokrates; ölüm cezasına adım adım ilerlerken, şunları söylüyor:

“Ölüm korkusu, kendini bilge sanıp gerçekte bilge olamamak gibidir. 


Bilinmeyeni bilme iddiasına benzer. 


Ölüm insanlar için iyiliklerin en yücesi olarak görülmez, aksine en büyük kötülük olarak kabul edilir. Bilmediği bir şeyi, birinin, bildiğini iddia etmesi, eleştirilmesi gereken bir cahillik değil midir? 


Kötü olduğunu bildiğim şeylerden ziyade, iyi olmadığını bilemediğim şeylerden dolayı ne korku duyarım ne de kaçınırım.”


26 Nisan 2024 Cuma

Aşk yerine sevgi diyenlerde bugün

Yanılıyorsunuz :)

Çok sevimli. Çok izlenesi. Hepsini ekledim, ikinciyi çoooook sevdim ;) keyifler olsun.




Hamiş. SPOILER, izledikten sonra oku.

Bu aşk meşk işlerinde kadınlar hep nasıl böyle cool durabiliyorlar? Şaal ve sevimli taraf neden hep erkekler gibi gösteriliyor, kadınlar böyle bir kurum bir herşeyi bilme halleri.... Hiç de öyle değil halbuki... Bizim de elimiz ayağımıza dolaşabiliyor..... Sanırım o nedenle en çok ikinciyi sevdim ben ;)

25 Nisan 2024 Perşembe

Tolstoy yerine Dostoyevski diyenlerde bugün

İkisini karşılaştırmayı nedense pek severiz.. Halbuki elma ile armut gibidirler. 

Benim fikrimi sorarsan, Dostoyevski. 

Tolstoy çok daha büyük bir anlatıcıdır; kurgusu, betimlemeleri, tekniği ile Dostoyevski'den daha iyidir. Fakat, yıllar önce - şu an nerede olduğunu hatırlayamadığım için kaynak veremeyeceğim ama - şunu okuduğumdan beri fikrim sabit:

Tolstoy'un romanlarında sokaklar cıvıl cıvıl insan doludur, ağaçlar, dereler, evlerin içleri, her yer cam gibi betimlenmiştir, izler gibi okursunuz onu. Oysa Dostoyevski'nin romanları sanki ıssızdır, kimseler yoktur loş ve karanlık, sisli sokaklarda. Karakterler sanki tamamen yalnızdır. Onun yerine, insanın içindeki dünya çok daha derindir, karmaşıktır, kalabalıktır. Tolstoy dış'ın romancısıdır, Dostoyevski ise iç'in....

D.
nedense bu fotoğrafını Turgut Uyar'ın şu fotoğrafına benzetirim...
sanki aynı bakış?

T.

D/T.

24 Nisan 2024 Çarşamba

Wim yerine Wes diyenlerde bugün

Hissetmek mi, Anlamak mı? Hangisi sence?

Zor yerden sordum değil mi :)

.

Bu şeye de benziyor. Bugünlerde herkesler Wim Wenders izlerken, benim inatla Wes Anderson izlememe. Wim / Wes de, aynen Nermin (Yıldırım) / Şermin (Yaşar) gibi, Masum / Masumiyet gibi beynimin gri kıvrımlarımda sürekli kaybolup duranlardan. Normal bir insan için hiçbir ortak yanları yok, benim içinse sürekli o o muydu bu bu muydu….

Wes Anderson’un The wonderful story of Henry Sugar’ını birkaç ay önce izleyip aşırı sevmiştim ama serinin diğer 3’lüsünü ancak dün gece izleyebildim. İzlemediysen bu sıra netflixte. Film olarak ya da renkli bir tablo olarak (ben Wes’i izlerken, film mi resim mi mimari eser mi izlediğime de bir türlü karar veremiyorum), sırayla izlemek istersen: 

The swan, The ratcatcher ve Poison. 

Bu hikayelerin yazarı (ve filmdeki tatlış ihtiyar) Roald Dahl da enteresan bir tip. Çocuk kitaplarıyla ünlü bu yazarın çok bilinen diğer hikayelerinden biri de, Charlie and the Chocolate Factory. 

Fakat çocuk kitaplarına odaklansa da, hep karanlık, obsesif, gizli kalmış bir karadelik hissediyorum onda ben. Bunlarda elbette kendi çocuklarının küçük yaştaki trajik ölümleri, karısının felç grçirmesi gibi etkiler vardır.. Ama yine de.. Tuhaf işte. Hikayeleri de, kendi de, yazı kulübesi de.

Gerçeği

Wes versiyonu

Gerçek ve Wes yanyana

23 Nisan 2024 Salı

Normal yerine anormali sevenlerde bugün

Aslında bu geçen hafta oldu ama, konu geçen haftanın (-mayanlar) değil, bu haftanın (-yerine) konseptine uyuyordu :)

Terminalin tuvaletine girdim. Çıkarken, arkamda beliren yaşlıca bir kadın “normal tuvalet mi kızım?” diye sordu. 

Şimdi.. :) Kime göre normal, neye göre normal?

Ben normal nedir anormal kimdir diye düşüne durayım, yanımdaki kadın “teyze gel gel, bu normal” deyiverdi. Baktım, alaturka tuvaletmiş normal olan. 

Tevelli ki “kızım sen de normalleri hiç bulmazsın zaten..” diyen ananem haklıymış :))

Tuvalet Filozofu C. diyeceğim ama zaten felsefe antik çağda tuvalette icra edilen bir zanaattı, biliyorsun. Hem Türkün aklı meselesi de var. Karışık bu iş. Ama normal değil, peşinen söyleyeyim.

22 Nisan 2024 Pazartesi

Okumak yerine dinleyenlerde bugün

1984’ü bir de radyo tiyatrosu şeklinde dinlemek istersen, storytel güzel bir kayıt yapmış. İçine alıyor, o sıkışmışlık duygusunu güzel aktarıyor, dört saat sürüyor. Tavsiye ediyorum.


“Karımı çocuklarımı alın, boğazlarını kesin, ben de izleyeyim ama yeter ki beni 101 nolu odaya göndermeyin!”

21 Nisan 2024 Pazar

Emin olamayanlarda bugün

Sabahın köründe simit almaya çıkınca bu arkadaşla gözgöze ve sonra burun buruna geldik. Aman yarabbi, yoksa bu bir erguvan mı?!

Emin olamadım çünkü Ankara’da erguvan olur mu yahu?! Erguvan dediğin Boğazda olur, Boğaz dediğin İstanbul’da olur. Çocuk aklımla bu yaşıma dek Erguvanı İstanbul’la sınırlamışım (hatta 2013 baharında Lizbon’da görünce, “eh o da zaten İstanbul sayılır” demiş, antiteze fırsat vermemiştim.

O zaman hodri meydan, beni inandırmak isteyen, şehrinden erguvan fotoğrafı yollasın ne olur! Kolaj yapıp hafta bitiminde sunayım antitez dosyamızı! Erguvanlarınızı bekliyorum; email ya da whatsapp’ıma :)

Hamiş. Marteniçkaları da gördün mü dallarında? Benimki hâlâ bileğimde, Münih’te leylek göreceğimi de sanmıyorum, kendiliğinden kopana dek kalsın dedim..

20 Nisan 2024 Cumartesi

Söyleyemeyenlerde bugün

Söyleyecek çok söz varken;
“Tuzlu fıstık kaldı mı?” diye soruyorum.
“Git al,” diyor, “mutfaktaki dolapta olacak.”

Kalkıp alıyorum.

..

Of be Barış. Yazdığın kitapların hepsini bitirdim diye üzülürken (bir kitabı henüz okumamış olmanın mutluluğundan bahsediyorum burada, anlıyor musun?), gider ayak, bana bir dostunu hediye etmen! Senin için efendi ve naif bir yazar demeleri boşuna değil..

Behçet Çelik bu dostun ismi. Kallavi bir edebiyatçı ve dostmuş da, ben daha dün, yeni, Kurbağalara İnanıyorum’la tanıyıp merak etmiş de, “Herkes kadar”la keşfetmişim işte şu yukarıdaki satırları. Tam şu anda. Haydi bakalım.. 

Hamiş. Daha da sırada Ayhan var, asıl onu merak ediyorum kaç gündür. Malum derdimiz aynı onunla; varolmak.

Haydi bakalım.

Bir süre kahvaltı artı öğle yemeği, böyle..

19 Nisan 2024 Cuma

Ertelemeyenlerde bugün

Ankara'dayım..! Teyzemde.

..

Bayramda telefonla konuşurken, onu çok özlediğimi çok içimde hissettim. Telefonu kapattıktan sonra da, boğazıma bir yumru tıkandı. 

Sonra geçen gün Eski Usül'de şu yazıyı okuyunca, ne bileyim, benim öyle geniş bir ailem olmasa da, yüreğimdeki yüzölçümü geniş olan birkaç kişim benim de var, kan ve kalp bağıyla.. İşte o yazı bana "erteleme.!" dedi. Bilet de ucuzmuş, aldım geldim. El bagajıyla, 3kg.. 2 gün için çok bile.

Misafiri olduğun evde, sana mis gibi beyaz sabun kokan, çiçekli pazen bir gecelik veriliyorsa; o ev yuva olur insana.. Nereye gidersen git, o evlere dönmenin yolunu arar durursun hayat boyu..

Hamiş. Hayat böyle kolay ve spontan olabilse keşke hep............ Arasan "haydi bir kahve?" desen, "tamam!" deyiverseler. "Çayı koy, simit aldım geliyorum" desen, "koydum bile" deseler sevinçle. İki dakika sonra yeniden arasalar "simidi boşver, buzlukta ıspanaklı börek var, çıkartıyorum" deseler..

Hayat uğraştırmasa, arada da kolay ve spontan geliverse........

18 Nisan 2024 Perşembe

İflah olamayanlarda bugün

Dostoyevski'yi lisedeyken, hayatının baharındayken okuyan biri iflah olur mu? diye soruyor bugün Barış Bıçakçı. Veciz Sözler'de.

Bir de orta yaşlarında yeniden okuyanlar peki, kırıldıkları yerden, yeniden doğru yolu bulabilir mi? 

Hayatım bitimsiz bir Suç ve Ceza sanki.. dedim, bugün, Psikanalistim Dr. Uzunyolbiletkesicisi'ne. Adamın soyadı bu, ben ne yapayım şimdi? Güleyim mi ağlayayım mı, ne yapayım?

Meraklısına. Sulhi gibi ben de gençliğimde Dostoyevski'yi okuyunca, ikiye bölündüm sanırım..... Bundn mıdır bir güldüysem bir ağlamam, iki yakamın bir araya gelmemesi de bundan mıdır acaba? 

Foto. SP Sokakları. Belki de hayalimdeki iş idi?

17 Nisan 2024 Çarşamba

El sallamayanlarda bugün

Kimse duymadı onu, ölen adamı,
Gene de inliyordu o yattığı yerde:
Sandığınızdan çok daha uzaktaydım ben,
Hem de el sallamıyordum, boğuluyordum.

Zavallı, her zaman hoşlanırdı şakadan
Şimdiyse öldü gitti
Herhalde su çok soğuktu, kalbi dayanamadı,
Dediler.

Yoo, yoo, su her zaman soğuktu
(Ölen adam gene de inledi durdu)
Bütün hayatım boyunca çok uzaktaydım ben,
Hem de el sallamıyordum, boğuluyordum.

Stevie Smith. Çev. Cevat Çapan.


Tarihe not. Sabah lapa lapa kar yağdı. Dört sene önce de 17 Nisan'da kar yağmıştı. Alışkanlığa dönüşmese iyi olur. Nefret ediyorum bu kapkara karanlık soğuk havadan......! Boğuyor beni. Boğuluyorum.

Foto. Sadece bir hafta öncesinden, bambaşka bir coğrafyada, askılı incecik elbiseler giyerken.... 

16 Nisan 2024 Salı

Kabul edemeyenlerde bugün

"Olmuyorsa, olmuyordur. Zorlama istersen.." diye bir söz vardır, gıcık olurum. Kimi olmamasını kendi beceriksizliğine bağladığı için, kendini daha da dövmek için zorlar, bazısı hayırı kabul edemediği için zorlar, bir kısmı da başarısızlığı kabullenemediği için hırs yapar ve zorlar. Çeşit çeşit zorlamalar vardır hayatta. Dualist atalarımız da bu durum için, her iki tarafı da honore edecek şekilde, zorla güzellik olmaz ile azimle s.. taşı deler gibi sözlerle durumu desteklemiştir. Nabza göre şerbet..

Bir de umudunu bir türlü kaybedemediği için zorlayanlar vardır. 

Bendeniz.

Almanya'da akşam sefası yetiştirmeye çabalamamın üçüncü senesi. İlk sene filizler çıkayazınca böcekler gelip hepsini yediler. İkinci sene tohumları saksılara serptim, belki 200 tohumdan (ki her birini tüm yaz boyu elle toplamıştım) 1 tane bile çıkmadı. Bu sene Prof. Google "tohumları önce 24 saat suda beklet" dediği için, beklettim, sonra tek tek çimlenme kaplarına ektim. Dur bakalım 3. denememde ne olacak..... 

2 x 4 x 6 x 4 : 192 tohum.

15 Nisan 2024 Pazartesi

Bitiremeyenlerde bugün

Şiirlerimde sen olmadığın zaman

onları neden bitiremiyorum?

diye soruyor bize Melih Cevdet Anday. Cevabı bilen?

12 Nisan 2024 Cuma

Domatessss

"Bilgili olmak; domatesin bir meyve olduğunu bilmektir. Bilgelik ise; onu meyve salatasına koymamak." demiş İngiliz yazar ve gösteri sanatçısı Miles Kington.

Sosyal medya fenomenleri de bu şakayı devam ettirmiş: 

"Felsefe; ketçapın domates smootie'si sayılıp sayılmayacağını düşünmek; sağduyu ise domates smootie'si dendiğinde yüzünü ekşitmektir" :)

Yeşil domates yemeği yapıp, yanında da Rotten Green Tomatoes izlemeyi sevenler avucuma mum diksin!

11 Nisan 2024 Perşembe

Şefkat ve diğer duygular

Ya. Dün..

75+ bir çift vardı. Karşımda oturuyorlar. Birer sandviç yiyerek bekliyorlar. Sonra ne oldu bilmem, kadın kıkır kıkır bir gülüverdi, adam kadını birden yavaşça tek koluyla kendine çekti, sarılıverdi. Kafasından, beyaz saçlarının arasından öpüverdi. Öyle birkaç saniye kaldılar. Sonra sandviçlere devam.

Ne oldu ne bitti..

*

Üç saat sonra. Uçakta üçlü koltuğun solundayım. Yanımda gay bir çift var; biri ben yaşlarda, diğeri 30larda. Sessiz, kendi hallerinde mütevazı iki insan. Uçak türbülansa girince, genç olanın sağ elinin parmakları, diğerinin dizini kavrayıverdi. o da onun elini tutuverdi öyle aşağıdan, sakince, kimseye belli etmeden.. Dudağımın yanında bir gülümseme, kimseye belli etmeden.

*

Sonra gece uçağı. Dörtlü orta koltuklar. İki yanımda iki çocuğum, ikisi de bana dayanmış uyuyor. Açıkgöz olanı hem bana dayanmış, hem babasına ayaklarını uzatmış, 3 koltukluk yerde uyuyor. Diğeri sadece başını dizime koymuş.. Ben uyumuyorum, uyuyamıyorum ama sorun yok; bir gece de uyumayıvereyim ne olacak. Biraz film izliyorum, biraz okuyorum, heryerim uyuşuyor, yeter ki çocuklar uyanmasın. 

Sonra ön koltuktan bir çığlık geliyor. 1,5 yaşlarında bir kız çocuğu. Zaten zor uyudu; önce iki film izledi, inat etti ama sızdı sonunda. Bir saattir sesi çıkmıyor. Ama uyandı işte. Ve onun çığlıklarıyla çevresindeki 20 koltuk da uyandı tabii.. Ama anlayışlıyız. Herkes anlayışlı. 

Çocuk anne anne diye ağlıyor.... 1 saate yakın ağlıyor. Sonunda onu kucağında uyutmaya çalışan 60 yaşlarındaki kadın görevliyi çağırıyor. Görevli bir süre kadını dinliyor. Sonra business-class'a gidiyor. Beş dakika sonra yanında genç bir kadınla dönüyor. Çocuk anne diye sarılıyor o kadına. Kadın çocuğu iki okşuyor, üç konuşuyor, sonra gerisin geriye yaşlı kadının kucağına verip, business-class'ına dönüyor. Çocuk ağlıyor... Yarım saat daha sızlanıyor. Sonra umudunu kesiyor, uyku ağır basıyor.

Ne oldu ne bitti...

Anlıyorum. Ama canım sıkılıyor.......

*

Doğrusu bu değil ama benimki de değil. Benimki de normal değil, bununki de. İkimizin orta yerinde aslında annelik.... İkimiz de beceremiyoruz.. 

Bu nasıl değişecek?

Paraty sokakları. Nisan, 24.

10 Nisan 2024 Çarşamba

Curb your enthusiasm

İzle bunu :)

Seinfeld'den beri böyle keyif aldığım bir komedi olmadı diyeceğim ama Larry işte :)) 

"Larry is back, one more time."

9 Nisan 2024 Salı

Tarihin tekerrürü

Zamanında muhtemelen annemin benim için düşündüğünü, ben kendi kızım için düşünüyorum: "benden çıkan bir şey, benden nasıl bu kadar farklı olabilir?"

Tuhaf.

Kitaplar diyordu ki; çocuğunuzun yanındayken kitap okuyun, sizi görsün, örnek alsın. Evet aldı, bu güzel. Ama diğer kitaplar da diyor ki, yanında kitap okunan çocuk bir süre sonra kitaba tepki geliştirir, onu anne/babasıyla arasına giren bir tehdit olarak algılamaya başlar. 

Hangisine inanacaksın.?

Neyse ki hayat, kitaplarda yazanla alakası olmayan bir deneyim genelde...... Üstelik çoğu kez de genellenemez, kişiye özgü bir karakteri oluyor. Buna rağmen yine de öneri alıp vermek, bu önerileri kitaplaştırmak..

Tuhaf.

8 Nisan 2024 Pazartesi

Anlık

Resme ayrı bayıldım, dakikalarca önünde durup onu dikkatle izleyen punk arkadaşa ayrı. Dayanamadım, yine gizlice çekiverdim. Beş dakikacık önce..

Barış Bıçakçı'nın Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra'ından bir cümle takılı dilime bu sıra: "Asıl sorun, anlayamayacağımız şeyler anlattığını söylemesinde. Bu yanlış! Çünkü insanız. Anlarız."

1 Nisan 2024 Pazartesi

Canözüm, bahar geldi.

Bu kışı da atlattık.. çok şükür.

29 Mart 2024 Cuma

Bendeniz Manolya Hanım, nasılım?

İşte böyle. Taburcu oldum.

Birçoklarını yazdım, daha yazamadıklarım var. Misal Betty Boop’a ikizi kadar benzediği halde, yaşı daha 20’lerde olduğu için onu hiç bilmeyen biri var ya da Çizmeli Kedi diyeceğim bir başkası. Alice’in tavşanı kadar telaşlı, yerinde iki dakika sabit oturamayan biri ve suyu 20 yudumda içmezse, kapıdan sol ayağıyla çıkmazsa ya da her saat başı üç defa öksürmezse dünyanın sonunun geleceğinden korkan başka biri. Çok fazla hikaye var ama benim yolum buraya dek..

Kendimi yazmadım değil mi? Bu bloğa kendimi yazmıyorum zaten ya da belki ilk defa sadece kendimi yazıyorum, ben de emin değilim.. 

Bazen kendimi bir manolya ağacıymış gibi düşünüyorum. Yaprak döken cinsi hani.. Güneş altında mutlu ve güvende ama yaprağına yağmur damlası gelse hayata küsen, kendini kapatan bir manolya ağacı gibi. 

Belki bir gün Manolya Hanım’ın hikayesini de yazarım.. Belki de yazmayıp yaşarım.

Göreceğiz.

28 Mart 2024 Perşembe

Mavi sakal

“Sanırım insanlar ikiye ayrılıyor” dedi birden, bilgece bir ses tonuyla. Bu cümleyi fazlaca duymanın verdiği bıkkınlıkla boş boş baktım yüzüne. “Ben ve diğerleri” dedi sonra ve bir kahkaha patlattı. İster istemez ben de güldüm. Yıllardır, hayatım boyunca insanları çeşitli şekillerde ikiye ayıran yüzlerce, belki binlerce insana rastlamış olsam da, bu kadar net ayıranına sanırım ilk defa rastlıyordum ve sevdim onu. Netliği, düz yolları seçenleri, kalbinden ve sakınmadan konuşanları hep sevdiğim gibi. 

Çoğuyla dokuz köyden birlikte kovulmuşuzdur.

Kısa boylu, orta yaşlı, tepesi hafiften açılmaya başlamış ve yüzünün neredeyse yarısını kaplayan şarap renkli doğum lekesi dışında dikkat çekici hiçbir özelliği olmayan bir adam oluşu, onu kadınlarla flört etmekten alıkoymamıştı. Hatta lazerle doğum lekelerinin yokedildiği şu zamanda, o doğum lekesini inatla sildirmemiş, “kadınların dikkatini çekiyor, acıma duygularını tetikliyor ve içlerindeki annelik eksikliğini gidermek için harekete geçiriyor” diye açıklamıştı bu seçimini. 

Bıraksam benimle de flört ederdi ama değil onunla, Brad Pitt gelse (ki aslında tercihim de hiçbir zaman Brad Pitt olmamıştır, neden böyle dediysem şimdi; ben hayatta hep Edward Norton tipi adamları seçtim, huzursuz, zekasını sosyal iticiliğiyle gizleyen, dış görünüşü sıradan adamları. Acaba neden?) evet Brad Pitt gelse şansı yoktu şu dönemde, o kadar kendi içime kilitliydim ki.

Dolayısıyla ikinci seçeneği seçti. Benimle arkadaş olmayı.

Şu dönemde, benim için flört etmekten bile zor olan seçeneği seçtiğinin farkında bile olmadan.

İlişkimiz genelde onun konuştuğu, benim sıkıldığım, onun beni zekâsı ve hayata dair teorileriyle etkilemeye çalıştığı, benim bıkkınlıkla arada kaşlarımı oynattığım, duruma göre dudağımı büzdüğüm ve derin, bıkkın nefesler çektiğim, tuhaf bir zıtlıklar birlikteliğine döndü. O anlattı, ben dinlemedim. Ama o da vazgeçmedi.

Bazı insanlar böyledir; gelir, bir şekilde gönlünüze sızarlar. Ananem böyleleri için “onda şeytan tüyü var” derdi, belki ondandır. Hakikaten iki kaşının tam ortasında, mavi, sert bir tüy var. Belki şeytan tüyü dedikleri odur. O mavi tüye baktıkça, içimdeki cılız derecik sanki bir şelale olup, okyanusa dökülüyor.

İçimdeki dere.

Yaşadıklarıma mutlaka uygun kelimeler bulmam gerektiğini sandığım yıllar boyunca aktı o cılız dere. Kelimeler olmadan hissedemediğim yıllar boyunca.

Sonra o da kurudu.

Dünyanın tüm cılız dereleri gibi, küresel iklim değişikliğine yenildi.

.

O “ben ve diğerleri” diye bağırdığında, tam bunları düşünüyordum ama onun gür kahkahası tüm bu düşünceleri kirli bir bebek bezi gibi buruşturup, çöpe fırlattı. 

Bir süre birlikte güldük, sonra yüzü ciddileşti. “Biliyor musun..” dedi yeniden, “bazen tüm dünyada bir ben, bir de diğerleri olduğunu, ne yaparsam yapayım, o diğerlerinden biri olamayacağımı düşünüyorum”.

Bir süre ona baktım. “Bu hep böyledir” dedim, “sen varsındır, bir de diğerleri. Sen yoksundur, onlarsa hep vardır. Sen hem var hem yoksundur, onlar bunu fark etmezler. Sen hem yok ama hem de varsındır, onlar o zaman yokolurlar. Yokken kendi içinde varolmaya çalış. O zaman göreceksin, diğerleri aslında hiç varolmamışlardır..”

Yüzüme derin derin, gözlerimin çok gerisindeki bir şeyi görmeye çalışır gibi baktı. Uzun süre konuşmadı. Sonra bir rüyadan uyanır gibi gevşedi yüzü, gözlerine yeniden anlam geldi ve neşeyle sordu: “sence şu arkadaki sarışınla şansım var mı?”

Hamiş. Tüm masal antolojilerinde ve arketip çalışmalarında karşımıza çıkan Mavi Sakal, bu serviste de burnumun dibinde belirmeseydi, olmazdı elbette.. Fakat bizim Mavi Sakal’ımız hiç konuşmadı, içini hiç göstermedi ve ben de ona bu hikayeyi yazmak durumunda kaldım.. 

Bu da böyle oluversin…

Foto. Alâkasız ama bu mavi tabaklara bayıldım, onlara bakarken, evet, içimin dereleri ırmaklara kavuştu, ırmaklar şelale olup yola devam ederlerse, belki bir gün oky……..