İçerik

14 Nisan 2022 Perşembe

..ve tohum (son)

Günışığıyla başlayıp yağmur, toprak ve havayla devam eden bu dört günün sonunda, tüm bunlara anlam veren tek ve son elemente geldim: tohum.


O ilk yaratılan. İlk ve en basit organizma. Bu tek hücre bir bitki miydi, amip, bakteri ya da virüs müydü, bu gezegene nasıl geldi bilmiyorum. Fakat bir “şeyin” tohumu olduğu bir gerçek.. Tüm bunların ardında bir “ana” olmalı ve bu tüm bunları ve bilemediğim çok daha fazlasını kapsamalı. Bu kitapla inen bir tanrı olamaz. Bu ceza ya da ödülle ilgilenen, kimini seven kimine felaketler yollayan bir tanrı da olamaz. Bu ondan çok daha büyük, çok daha kapsayıcı bir güç olmalı.. Yaratıp koltuğuna çekilen insanî bir varlık değil bu. Kavramların tanrısı da değil, düşünmekle ulaşılabilecek.

Bu bana kalırsa, serin toprağa dokunduğunda, denizin dibine doğru inerken, rüzgârlı veya yağmurlu havada hissedilen o tuhaf “kuşanmışlık” hissi. Tanrı bu.. 


Ne kadar saygı gösterirsen sana o kadar görünen bir şey tanrı. Ne kadar anlamaya çalışırsan, o kadar yol gösteren, hava gibi, aşk gibi, her hücrende olan ve sen olan bir şey tanrı. Ne istiyor dersen de, hiç.. Hisset istiyor bence, sözcüksüz sözlerle konuşuyor seninle. Duy istiyor. Beni sev, benden kork demiyor. Bak diyor, anlamasan da gör, duy, kokla, tat, dokun diyor. Tanrının ve yaşamın anlamı bence bu.. Bu anlamda kendimi son derece inançlı buluyorum ama büyüklenmek gibi değil, daha yolun çoooook başında olduğunu fark etmek gibi..

Tohum bu işte. Tohum içinde. Işık, su, hava da çevrende. Miktarı sürekli değişiyor doğru, bazen kuraklıkla geçiyor yıllar, bazen sel gibi yıkıyor yok ediyor, bazen karanlık içinde bırakıyor. Merhametsiz, soğuk, yalnız kalıyorsun.. Ama eninde sonunda değişiyor. Doğru zamanı kaçırmayıp, oyalanmayıp, o “sıçrama” anını yakalamak senin görevin. Sonrasıysa şans.. O tohumdan ne çıkacağı tam bir muamma.. 


Belki ancak ölmeden önceki son saniyelerinde anlayacağın büyük bir bulmaca..

Hamiş. Bu bloğa yazdığım en uzun yazıdır belki fakat günışığında, suda, havada ve toprakta; kısacası baktığım her yerde onu görüyorsam, hep onunlaysam, ondan gelen iyi günlerde de kötülerde de onu sevmekten vaz geçemiyorsam ve önüme sürekli yapraktan, buluttan, duvar yazılarından kalpler çıkartıyorsa hayat; bu aşk diyorum bitmez ki.. Hep yazılır çizilir böyle.. Sonsuza dek; kıvrılır, döner dolaşır, şekil değiştirir. Rumî’nin Şems’ten alev alan aşkı gibi sonunda da hep varacağı yere varır.. 


Bitti.
İnsanın aşktan çıkıp,
 Tanrı’yı nasıl bulduğunu 
da anladığıma göre..
Yarın 
daha hafif, neşeli, 
çocuksu şeylerden 
bahsedelim.