Bugün günümün yarısı ibuprofeni bulana dua etmekle geçti çünkü ilaç alınca 3-4 saat gözüm açılıyor. Beynim daha karmaşık işleri kaldıramadığı için biraz dizi izliyorum, biraz sosyal medyada geziniyorum, sonra yine başlıyoruz titremeye, sallanmaya..
Instagram'da şu fotoğrafı gördüm:
Merdivenin üst tarafındaki ev satılıkmış. O kısmı beni pek çekmedi. Fakat bu merdivenler, ah bu denize inen merdivenler... Kare şeklindeki o taştan burcun üstüne oturup, çıplak ayaklarımı denize doğru sallamak isterdim tam şu anda. Yalnız ya da sevdiğim biriyle fark etmez. İkisi de güzel.
Oturmadan önce mutlaka o taş trabzanlığın en ucunda yine çıplak ayak, denize paralel, izleyen herhangi birinin yüreğini hoplatırcasına ama bir kedi dengesi ve sakinliğiyle yürümek isterdim. Ve hasta olmasaydım, şu an bizim denize bakan evimizde, neredeyse birebir aynısını yapıyor olacaktım.. Yukarıdan biri C. yeter artık, in lütfen içim kaldırmıyor diyene dek yürüyüp, ufak kamelya dediğimiz kare burcun (bizimkinin üzeri ve kenarları asmayla örtülü, çok daha güzel) içine girip oturacak, uzun uzun denizi izleyecek, huzur içinde günü bitirecektim. Biraz da melankoliyle elbette.. Denizi seven herkese musallat olan o tatlı ve keskin melankoliyle..
Taş merdivenlere, burçlara, kamelyalara dayanılmaz bir özlem duyuyorum....
Demin eniştem gönderdi, benim yerime o, denize bakan evimizden denize doğru bakmış, 50 seneye yakındır gördüğü manzarayı yine, yeniden sevmiş, paylaşmak istemiş. Ben de sevdim, ben de paylaşmak istedim.. Balıktan dönüş..
Ufacık bir yazı ekliyorum. Bir zamanlar yazılmıştı.. silemediğim birkaç yazıdan biri.
"Çok fazla bir şey istemedim ki senden. Ben kimseden fazla bir şey isteyebilen biri değilim zaten. Sözler istemezken, kelimeler hiç bitmesin istedim sanırım. Gitmek istemezken, tüm yolları istedim.. Doğru haklısın, çok şey istedim.
Şimdi uzaktan, çok uzaktan, sanki Ege'nin iki kıyısındaki halk kadar birbirinden uzaktan sana bakıyorum. Güneşin yeni battığı mor tepelerine, tek tük seçilebilen araba farlarına (demek ki senin kasabaların benimkinden de ıssız?) ufuk çizgisiyle denizin birleştiği o noktada yaşananlara - sadece hayâl ederek elbet - bakıyorum. Ve çok özlüyorum..
Halbuki yanıbaşımdasın, oysa aynı zamanda, denizin öte yakası kadar da uzaksın.
Bir zamanlar ufacık kağıtlara yazdığın "günaydın!" notlarını özlüyorum. Yağmurlu havalarda "günışığım.." deyişini özlüyorum. Benimkilere kıyasla her daim sıcacık olan güzel ellerini özlüyorum, saçımın bir tutamının ucunda parmaklarının dolaşmasını özlüyorum. Hiç gidilmemiş yollarda, hiç çıkılmamış yolculukların hayâlini kuruşumuzu, sonra senin tutup - acele acele - planlar yapışını, sanki yarın gidecekmişiz gibi gözlerinin pırıl pırıl parlamasını özlüyorum - kim söyleyebilir o yolculuklara hiç çıkmadığımızı?
Uzun bir yoldan sana dönmüş, o yolun tüm yorgunluğunu sıcak bir duşla üstümden atıvermişim gibi bir evde olmak hissi duymak istiyorum.. Çok şey mi istiyorum?
Ama yoksun sen; hem varsın, hem yoksun. Bir nefes kadar yakınımda ve birbirinden yüz yıl arayla doğmuş bahtsız aşıklar kadar da uzağımdasın.. ve bu çok, çok, çok büyük haksızlık."