Dün şehrin Doğu yakasında bir çalışmaya katıldım, ara sıra gözümün takıldığı manzaramız şuydu:
Sevimli, yaşlı ve geleneksel bir evin, bitişiğindeki yüksek, görece daha genç ve daha soğuk binalara rağmen (ya da onlara dayanarak, destek alarak) uzun yıllar boyunca ayakta kalması, hep hoşuma gitmiştir..
Sonra, dikkatlice bakınca, evin tüm pencerelerinin, alttan ve üstten, sayısız kaktüsle dolu olduğunu fark ettim!
Çok tuhaf ve biraz da korkutucu geldi bu bana. Schopenhauer’in ünlü kirpi ikilemini de düşündürdü. Kirpiyi al kaktüsü koy.. İnsan kendini dışarı kapatmak istediğinde, pencerelerini kaktüslerle kaplıyor demek ki. Ama bu sadece dışarıdan görünmemesini sağlamakla kalmıyor, bir süre sonra, içeriden de dışarıyı “dikenli, tekinsiz bir yer” olarak algılamasına neden oluyor.. Gibi gibi. Sonuçta bir Schopenhauer değilim, idare ediver..


