İçerik

31 Mayıs 2022 Salı

M.'in günü

Mayıs'ın son günü, onun günüdür. 


Erkenden kalkıp önceki geceden pişen keki ve içindeki çilek püreli kremayı süsledim, onun için hazırladım. Onun sevebileceği en ufak ayrıntıları düşündüm, aslına bakarsan tüm sabahım onu düşünerek geçti. Çırptım, süsledim, düşündüm ve öğlen olduğunda da hazırdım. 

11 çocuk 5 yetişkin (ikisi anane/dede, Türkiye'den sürpriz!), bir pasta (%100 anne eli), 8 balon (ikisi patladı), biraz süsleme (kalpler çiçekler), önceki geceden çıktıları alınmış ve dosyalar içine hazırlanmış bir "katil kim?" oyunu (katil bendim elbette), evdeki sivri köşeli mobilyaların kaldırılması (yine de kafadan toslaştı iki çocuk), sağanak yağmaması için dua (yağmadı), akşam yemeği olarak 8 pizza (kırıntısı kalmadı), beş litre elma ve portakal suyu (buharlaştı). Önü topu bu.. 

Tüm bu sıradan şeyleri özel yapan nedir? Sevdiğin birini mutlu etme isteği nereden gelir? Ben böyle çilekli pasta yapmayı nereden öğrendim? :) Tamam, sonuncusu Dr. Oetker reklamından çalıntı ama olsun o kadar..

Güzeldi. Mutlu ettim, bu nedenle mutlu oldum.. 


Hamiş. Son dilimi kendime sakladım ;) Ertesi sabah mis gibi kahve ile.. E azıcık benim de doğu(r)m(a) günüm sayılmaz mı, ucundan, kıyısından.. o da bir işti sonuçta?

30 Mayıs 2022 Pazartesi

Üç vakit / üç güzel

Sabah saat 7.25'te arabaya adım attığım anda bu çalıyordu, içim kıpır kıpır etti.


Öğlenden beri Alice'in Tavşanı'nı oynuyorum, gözüm sürekli saatimde, sürekli koşturmam gerekiyor ve sürekli geç kalıyorum. Çünkü yarın özel bir gün. Bir kahve içimlik ve iki satır çiziktirmelik ara verdim ve çok severek takip ettiğim İmgeleme! bloğundan öğrendiğim BASE İstanbul'daki beselected sergisini gezdim. Muhteşem eserler var, keşke sanal değil de gerçekten görebilseydim. 12 Haziran'a dek benim için siz gezebilirsiniz belki?

Gidebilseydim, özellikle Mardin'li sanatçı Tıfak Arslan'ın "Mavi gökyüzünde bir kadın" ismindeki şu eserinin önünde dururdum dakikalarca:


Fakat Kuş Kafesi (Kübra Kılıç), Öpücük (Aslışah Erdem) ve Batıl Serisi, Anane Babanne (Anıl Önen) de çok hoşuma gitti. Ufak paragraflar almışlar sanatçıların röportajlarından, hepsi çok genç ve hepsi çok yetenekli bence.. İçim açılıyor bu gençlerin eserlerine baktıkça..

Akşam. Kıpır kıpırım. Evdeyse bir sessizlik hakim. F. her zamanki gibi metaverse dünyasında, çocuklar uyuyor ve ben çilekli pastanın kekinin pişmesini bekliyorum. Muhteşem kokuyor mutfak. Mutluluk kokuyor. 

Ve ben kekin başucunda beklerken, Paul Auster ile Coetzee'nin birbirlerine yazdıkları mektupları, "Here and Now" (Şimdi ve Burada)'yı okuyorum. Birden karşıma şu cümle çıkıyor:

"Do things like this happen to you, or am I the only one?"

O an işte, çilek püresinin kokusuna vanilyalı kekin kokusu, bir ilk yaz gecesinin ılık ıhlamur kokusuna ise özlem karışıyor. Tüm bu koku ve hisler bulutu her yere yayılıyor. Dalga dalga.. Dayanılmaz bir hâl alıyor.. Böyle geceler diyorum, herkese oluyor mu? Peki herkes nasıl başa çıkıyor?

29 Mayıs 2022 Pazar

Bazı kadınlar..

Soğuk kadınları genellikle pek sevmem ama Rosamund Pike'ı çok beğeniyorum. Bugün evde yalnızdım ve beni bekleyen bir sürü işi bir kenara bırakıp, 2014 yapımı Gone Girl'ü izledim. Çok kaliteli bir yapım değil ama beni düşündürdü. Benim tam tersim bir karakteri oynuyor çünkü Rosamund. Hem fiziksel :) hem ruhsal anlamda. Ah bu Hollywood'un güzel, soğuk, psikopat kadın fantazisi.

Güzel, soğuk ve psikopat Amy, kocasının kendisini aldattığını öğrenince, ince ince düşünüp kendisine öldürülmüş süsü verip ortadan kayboluyor ve uzaklardan kocasının kızartılmasını izliyor. Üstelik eş zamanlı olarak bir başka eski sevgiliden de öc alıyor. Bir yandan Amy'ye hak veriyorsun çünkü adamlar hakikaten leş ama öte yandan acıyorsun da adamlara; yani ne yaparsa yapsın bunu hak etmemeli bir insan vs vs vs.  Ah bu Hollywood'un kısır etik anlayışı. 

Dedim ya, film iyi değildi. Ama beni düşündüren şu oldu: ben neden böyle bir kadın olamadım hiç? :)))

Ben olayların birçok yanı olabileceğini düşünüyor, hümanizme inancım ve empati yeteneğim sayesinde yapılan yanlışı kolay affediyorum. Affedilemeyecek bir şeyse, kendimi hemen uzaklaştırıyor, o insanla ilişkimi kesiyorum ama bunu da ona hissettirmeden, yavaş ve sakince yapıyorum. Kin de tutamam mizacım uygun değil. Ama sanki bazen.. ben bu olgunluğu gösterirken, karşımdaki hiç ders almadan aynı hataya devam ediyor. Bana ne deyip geçsem keşke ama bazen işte hele o insanın aynı şeyi başkasına da yapmaya devam ettiğini gördüğümde, tüm idealizmimle (ya da belki gizli "toplum polisi", "hakime hanım" ya da "good samaritan" fantazimle), keşke bu insanı değiştirebilmiş, ona bir ders verebilmiş, şu yoldan döndürebilmiş olsaydım demiyor da değilim (itiraflar itiraflar..)

Ama ufacık tefecik, iyi niyetli ve sıcak bir kadınım sonuçta. 

İşte tam bu nedenle, böyle soğuk, güzel ve psikopat kadınlar... iyi ki varlar. Ve umarım bu tür adamlar / kadınlar da, eninde sonunda onlardan birine denk gelirler!

28 Mayıs 2022 Cumartesi

Güzel bitişler, ayrılışlar (falan)

Dün gece Oz'un son gecesiydi. Çok ilginç ve güzel kokteylleri olan bir yer biliyorum, kapanışı orada yapalım istedim. Mükemmel bir haftaydı benim için, her güzel şeyin bir sonu var elbette ama sonu da olsa güzel bitmeli diye düşünüyorum.. 

Ve güzel bitti gerçekten:

Çok güldüm, biraz ağladım, yıllar sonra feci sarhoş oldum. Bisikletle eve dönmeyi - şükür - başardım. Bu gece mükemmeldi ama haftanın tamamı bana çok iyi geldi. 

Birkaç ay sonra, inşallah İstanbul ya da Bursa'da görüşmek üzere dedik.. Ayrıldık. Şimdi havada.. İnince haber vermeyi kesin unutacak.

Özledim bile..

27 Mayıs 2022 Cuma

Kaçış - 3

Sen de bazen Selçuk Erdem iyi ki var diye düşünüyor musun?


Ben aslında genelde neşeli biriyim.. Ama bazen, kapkara bulutlar üşüşüyor üzerime ve böyle durumlarda kapılıp gidebiliyorum, sanki ağır ağır denizin dibine batar gibi bir hisle.. İşte öyle olduğunda, eğer zamanında müdahale edebilirsem kendime, kurtarıyorum. Yaptıklarım belki senin de işine yarar:

- Saatlerce Selçuk Erdem'in karikatürlerini izlemek.
- Arabaya binip çok yüksek sesle müzik dinleyerek başımı alıp gitmek (rahatladığımı hissettiğimde GPS'i açıp "eve dön" yazmanın trajikomikliğine gülmek)
- Ayaklarımı, ellerimi soğuk bir suya sokmak, ılık suyla ve sevdiğim kokulu bir sabunla yüzümü yıkamak veya uzun bir duş almak.
- "Ya şöyle olursa.." endişe kalıbına karşı, onun tam tersini düşünüp "ya böyle olursa.." hayâlini kurmak.
- Kurşun kalemle birşeyler çiziktirmek.

26 Mayıs 2022 Perşembe

Kaçış - 2

Bugün ayaklarımla düşünmeye ihtiyacım vardı. 

600 metreden, kıvrıla kıvrıla, 1685 metreye tırmandım. Bir adamın uçtuğuna şahit oldum. Ve iki genç kızın ellerinde yarısı dolu bir şişe beyaz şarapla, güle oynaya dağdan inişlerine. İki köpeğin bir köprüde karşılaşıp birbirlerini kokladıktan sonra neşeyle hoplayıp koşturmalarına ve bir sincabın ağacın tepesinden merakla bana bakışına da. 

Ama en güzeli de; yolun ortasındaki Alm'in (Alplerdeki birbirinin neredeyse aynısı, binlerce tahta kulübeden birinin yani) kapalı olmasına rağmen, "yalak"ın tepeleme dolu oluşuna şahit oldum! Hani sana geçenlerde bahsetmiştim ya, buzz gibi akan suyun içine bölgede yaşayan köylüler gelip geçen dağcılar için meyve suları ve bira koyarlar, yanında da kumbarası bulunur, parasını oraya atar, içeceğini alırsın diye.. Hah işte! Bir fotoğraf bulamadım diye üzülmüştüm, bugün buldum!

Sen yoktun, yalnızdım, aklım da her zamanki gibi karışık ve doluydu ama; bir "yalak" mutlu etmeyi başardı bugün beni. E hadi o zaman, seni de etsin istedim!

25 Mayıs 2022 Çarşamba

Kaçış

Oldukça zor hazmettiğim bir haber aldım bu öğlen, keyfim fena kaçtı. Önümüzdeki Eylül'den bir sonraki yaza dek beni zor bir dönem bekliyor ve bu konuda bana destek olacak kimsem de yok. 

Yaz boyunca güneş altında bunu düşünmemeye çalışabilirim ve de başarabilirim belki ama ilk yağmurlar başladığında ve hava haftalarca açılmayacak bir griye döndüğünde, bu konu beni çok zorlayacak. 

Kaçacak bir yere ihtiyacım olacak. Fiziksel bir yer olamayacağı için bu, zihnimde bir yer olmalı..

Hayâlgücüm, kendi içimde oynadığım tek kişilik oyunlarım, oyalanma yollarım.. Fakat işte böyle anlarda, tam böyle anlarda işte; birine, bir insanın yoldaşlığına ihtiyaç duyuyorum. Tek başıma kalmayayım isterdim.. Ama kalıyorum.

İşte böyle anları, yalnızlık hissini yani, yönetmeyi.... beceremiyorum.

24 Mayıs 2022 Salı

Su değirmenleri

Bazen devler ülkesindesin, 



Bazense cüceler ülkesinde.


Kiminin karşısında kendimizi olduğumuzdan daha büyük hissederiz, kiminde ise çok daha küçük. Aslında sadece insanız; maharetlerimiz kadar beceriksizliklerimizle de. Büyüklenmelerimiz kadar, aşağılık komplekslerimizle de.

Ve en nihayetinde; hepimiz elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz..

"At the end, we are just people; flawed, narcissistic and.. doing our best." - Tales of the city.

*

Hem şu da var: su değirmenleri - dinlemeyi bilirsen eğer; hiçbir şeyin, suyun o büyük gücünün önüne geçemeyeceğini de hatırlatırlar insana. 


Çünkü; "Değirmeni anlamak için, önce suyu anlamak gerekir.." - Kayığım Rosinha, Vasconcelos.

23 Mayıs 2022 Pazartesi

İnanç bir ihtiyaçtır sonuçta..

Oz bugün bana bir insanın diğeri için asla "tek" ya da "özel" ya da "enn" olamayacağını söyledi ve bu tezini çok güçlü kanıtlarla destekledi. 

Bense ona hiç bir kanıt sun(a)maksızın, bir insanın sonsuza dek başka birini sevip, gözünün de başka kimseyi göremeyeceğini savundum. Savunurken de kendimi gayet salak ama en azından inançlı biri olarak hissettim ve bu hissi de ne yalan söyleyeyim, sevdim. Don Quixote gibi boş bir gururla, karşımdaki mavi gözlü, cin bakışlı, muzip yeldeğirmenine karşı verdiğim savaşta galib geldiğime inandım.

22 Mayıs 2022 Pazar

Nehir

En son, sonbaharda gelmiştim. Baharda bambaşka bir yer gibi geldi nedense. 

Daha çok Abdülhak Şinasi Hisar okumak lazım.

Zaten hatırlamak her zaman biraz tekrar yaşamak değil midir? Mazimiz hatırlayabildiğimiz nisbette tekrar tekrar yaşadığımız hayatımızdır” - Boğaziçi Mehtapları.

21 Mayıs 2022 Cumartesi

Oz geldi

İyi ki geldi, bana ne iyi geldi..

İlk defa ennnnn sevdiğim yere, yani tam buraya, çok sevdiğim birini getirmiş oldum. Ne iyi ettim..

20 Mayıs 2022 Cuma

Kırk fırın ekmek

Orman yolunu takip edip yarım saat hafif eğimle tırmanırsan, ufak şelâlenin hemen yanında tahta bir kulübe göreceksin. Kulübenin yanında, yine tahta bir yalak içinde iki kasa olur, biri elmalı, orman meyveli gazoz kasası, diğeri ise bira kasası. Yalağın içinde sürekli akan buz gibi suya elini daldırır, istediğin içeceği alabilirsin. Bak kenarda ufak bir para kutusu var, oraya da paranı atarsın. İki üç günde bir köylüler gelir, parayı alır, içecekleri yenilerler.

Buz gibi içeceğini ve yanında getirdiğin sandviç, elma, kuruyemişi alır, tahta kulübenin önündeki banklara ya da dere yatağındaki çimenlik, taşlık alana iner, yere oturur, dağları, bulutları ve kendini dinlersin. Hayal bile kurabilirsin..

Buranın adı Siebenhütten Alm'dir. 

Bir ay önce kapatıldı; çünkü çok fazla insan tarafından keşfedilmiş, bu alan bu kadar insanı kaldırmaz, kalabalık olmasındansa kimse olmasın, doğa dinlensin demişler ve kapatmışlar!

Bu tahta kulübeyi yıkalım, yerine turistik tesis oturtalım, önüne restaurant açalım, paraya para demeyelim dememişler. 

Olmaz demişler. Yazık olur demişler. Kapatalım bir süre demişler. İnsanların ayağı kesilince, unutunca yine açarız demişler.. 

Gelen giden bizler de "a ne iyi fikir, evet biraz dinlenmeli doğa gerçekten.." demiş, kabul etmişiz.

İşte kırk fırın ekmek, böyle bir şey.. 

19 Mayıs 2022 Perşembe

Sevgi tohumları

Boston. 2007.


Bu fotoğrafı Boston Maratonu'na katıldığımda çekmiştim. Benim için yeri özeldir; çünkü kendimi yavaş yavaş öldürmeye azmettiğim 2005-2007 sürecinden beni cımbızla çekip çıkartan; bu fotoğraftır. Bu iki varlık arasındaki sevgidir, umudu yeniden veren bana. Bu fotoğrafı bugün şöyle tamamlamak istiyorum:

"Bazı insanlara etekler dolusu sevgi tohumu serpiyoruz. Yeşermezler bir türlü, ne hikmettir." der ya Safiye Erol Ciğerdelen'de. Bazı insanlarda da o sevgi asla bitmiyor, başlarına ne gelirse, ne ciğer yarası alsalar da, ne tür sevgisizlik, adaletsizlik, haksızlık yaşasalar da.

Şükür ki onlardan biriyim, bu fotoğrafa her baktığımda bunu yeniden hatırlıyorum. Şükür ki böyleyim! Ve benden daha fazla lazım bu dünyaya. 

Hamiş. Bugün okuduğum bazı bloglarda da bir köpek rüzgârıdır, esiyor. Şans oldu işte :)  (özellikle Teyakkuz'un yazısı muhteşemdi, okumanızı öneririm) 

18 Mayıs 2022 Çarşamba

Günün fotosu

Bu fotoğrafı tam 18 sene önce Hindistan'da çekmiştim. 

Tamamen şans eseri, o anda o kumsalda bulunmam sayesinde, bu iki kişinin evliliğine şahit olmuş, adamın gözlerindeki "aşk"tan çok etkilenmiş ve günün birinde evlenmeye kalkarsam, bana aynen böyle bakan bir adamla evlenmeliyim diye düşünmüştüm. 

Bu fotoğrafı filmli kamerayla çekmiş, 2 ay sonra eve döndüğümde bir defa daha hayran kalmıştım ve bugün bile düşünürüm, acaba kendileri ya da fotoğraf çeken aileleri bu bakışı yakalayabildiler mi? Hayatlarına teğet geçen, sadece doğru anda doğru yerde bulunmak dışında başka hiçbir ilişkileri olmayan bir yabancının arşivinde, hayatlarının belki de en mahrem, en güzel anlarından birinin kanıtının olduğunu bilseler ne hissederler acaba? 

Ya da onlara ne oldu? İlk günkü gibi sevmeye devam edebildiler mi? Yolları ayrıldı mı? Ya da önemli mi bu; hayat sonuçta tek bir an değil mi bazen?

Sahaflardaki kimsesiz fotoğraflar gibi.. 

17 Mayıs 2022 Salı

Posta otobüsü durağındaki hayatlar

Dün enfes bir belgesel izledim. İnsan belgesellerini seviyorum, farklı coğrafyalardaki sıradan insanların hayatları yani. Bu seferki, İsviçre'nin yüksek dağlık bölgesi olan Grison Kantonlarındaki, yani Romansh dilinin konuşulduğu toplam 1500 kişilik bölgedeki köyleri birbirine bağlayan dar yolda gidip gelen posta otobüsünün duraklarında yaşayan çeşitli insanlar üzerineydi.

Çatı tamircisi, cannabis yetiştiren bir eczacı, sadece Romansh dilini çocuklarına öğretmek için doğduğu bölgeye geri göç etmiş bir illüstratör ve benim asıl ilgimi çeken diğer 2 adam, otobüs şöförü dışında, bu belgeselin kahramanlarıydılar.

Bu iki adamdan ilki ben yaşlarda, bölgeye özgü simsiyah kıvırcık saçları ve derin deniz mavisi gözleri olan bir adamdı. mesleği "bıçak yapmak". Çeliği pişiriyor, döverek bıçak yapıyor, tanesi birkaç bin frank olan bıçaklar.. Geçim kaynağı bu ve dağın başında yaşıyor. Bu adamı üzerindeki kıyafeti bile değiştirmeden bir zaman makinasıyla ortaçağa yollasan, tuhaf kaçmaz, hemen adapte olur. Böyle bir hayat. Zamansız. Tek bir amacı olan. 

İkincisi ise, un fabrikasında anne ve babasıyla çalışan 20'lerinde bir genç adamdı. Yine aynı, Romansh konuşuyorlar, toplam 1500 kişilik dünyanın en ufak komünlerinden birinde yaşıyorlar ama bu 1500 kişinin tamamı dağlar arasında tek tek evlerde ya da 20-30 haneli köylerde yaşıyor. O kadar kendi içlerine kapalılar ki, Corona bile biliyorsunuz İsviçre'yi neredeyse es geçti. 20 yaşlarındaki genç adam 10 kuşaktır unculuk yapan ailenin mesleğini sürdürecek.. Üstelik her gün babasıyla yanyana çalışıyor ve aralarında "elbette" zaman zaman bazı fikir ayrılıkları olsa da, hiç tartışmamışlar! Böyle diyor.. Yine kendisine sorulan "peki hiç büyük bir şehirde farklı bir hayat yaşamayı düşündün mü?" sorusuna da "birkaç defa gittim, çok kalabalık ve karışık buldum, oysa burası evim, burada dilimi konuşuyorum" yanıtını veriyor. Dil.. Ah o dil....... Dil çünkü, ev demek. Bilmez miyim..

Bu iki adam.. Kendi ufak evrenlerinde. Asla başka türlü hayallere kapılmadan, aynı kısırdöngü ama iyi bildiği ve iyi yaptığı işleri her gün yaparak yaşlanacak, büyük ihtimal ikinci dereceden bir kuzenleriyle ya da köyün bahar festivalinde bir defa dans ettikleri bir kızla evlenecek ve kendi oğullarına da aynı mesleğin inceliklerini öğretip, yavaş yavaş yaşlanıp ölecekler. 

Aynen bir dağ çiçeği gibi. Kendinden beklenen yaşam döngüsünü tamamlamak.

Böyle bakınca, acaba doğru olan da bu mu? Daha fazlasını beklemeden, sana aileden kalan genetik ve kültürel mirası bir sonraki kuşağa aktarıp, görevini yapıp, huzur içinde ölmek..

Bu mu acaba hayat? Bu kadar sade mi?

16 Mayıs 2022 Pazartesi

Takı

Maddiyatla işim olmadı benim pek.. Oysa kadınlar genelde sever pırıltılı ve özel takıları. Hediyeleri. Çeşitli taşları biriktirmeyi, bazen bir garanti olarak da görürler. Ben bilemedim bunları, ne anlarım, ne de merak ederim. Pek takmam da. Özellikle hediyeyse.. nedense sevmem ben hediye verilmesini bana.. 

(bu huyumu başka zaman deşelim..)

Hayatımda sadece iki hediye takıyı çok büyük bir keyifle taktım, biri ananeciğimin hediyesi nar şeklinde bir kolye ucu, diğeri de bu:


Hiçbir özelliği yok. Gümüş değil, değerli bir taş da değil. Sadece çok güzel, su mavisi ya da yeşili, minicik. Beni ne çekti bilmiyorum ama gördüğüm anda "senle ben, iyi geliriz birbirimize" dedim. İyi de geldik, 2 senedir falan, belki daha uzun. 

Her gün takmıyorum. Sadece bazı günler, çünkü bazı günler onun bana verdiği enerjiye ihtiyacım oluyor. O zaman çıkartıyorum kutusundan, takıyorum parmağıma, özlemiş de oluyorum hem.. O minicik değersiz taş, beni mutlu ediyor, tam ihtiyacım olduğu anda. Destek veriyor bana. Sen diyor, tek başına da yaparsın, başarırsın.. Tam böyle diyor. Ve ben yapıyorum.

Eşyanın verdiği destek, tuhaf..

15 Mayıs 2022 Pazar

Sürünceme

"Bazen o kadar çok sorumluluk ve yapılması gereken oluyor ki, başım doluyor, doluyor, çatlayacak gibi oluyor ve bomboş bir iş yaparak içimdeki kalabalığı içimden boşaltmak istiyorum. Bir iki saat tiktok'ta dolaşıyorum. Aslında yapılması gerekeni sadece öteliyorum farkındayım ama ötelemek başlıbaşına bir iş oluyor, ötelemek işiyle o kadar meşgulüm ki, sonunda da asıl yapılması gereken şeylere vakit kalmıyor" dedi bugün terapiye gelen 15 yaşındaki bir kız çocuğu.. 

Oyalanmanın, sürüncemede bırakmanın bundan daha sade, daha güzel bir tanımı daha yapılamazdı heralde. Kendi içindeki kalabalığa ayak direme..

Yap(a)mayacağını bile bile yazmak, aslında en büyük sürünceme olabilir. Yap-ma-mak için yazmak. Bahane bulmak için yazmak, yazıp yazıp Ağustos asfaltına tükürmek kelimeleri, bir sakız gibi. Rahatlatıyor elbet.

Kimin pabucuna yapışır, kimi üzer, umurumuzda değilse..

Fakat.
Bir de yazmak yerine yapmak vardır.. Ya da en güzeli; yaptığını, yapacağından emin olduğunu yazmak. Onun verdiği his işte, muhteşem bir his bence.. Ve ben buraya, hep bu hisle yazıyorum, onu fark ettim bugün. Hep o merakla, o keşfetme heyecanıyla yazıyorum ben. En içimden. Oyalanmadan, ötelemeden, sürüncemede bırakmadan, o an neyse beni heyecanlandıran o!

Dünkü yazıda kafamı karıştıran Neden'imi buldum.. Mutluyum.

14 Mayıs 2022 Cumartesi

Kararsız başım.

Mor salkım önerisi..

Aynı postu instagram'da yayınlayacaksam, buranın ne anlamı var bilmiyorum.

Burayı kapatıp tamamen ordan mı devam etsem? 

Siz okuyuculardan aksi bir ses gelmezse, sanırım öyle yapacağım. Çünkü "neden?"imi kaybediyorum yavaş yavaş.. Neden buradayım? Neden yazıyorum? Neye ve kime yararı var...... gibi gibisi. 

Gideyim de bir küp mor salkım çıkartayım buzluktan bari.. 
Yalnız başına düşünceler olmasın.

13 Mayıs 2022 Cuma

Rijit

Hayatından şekeri çıkart, unu çıkart, neyse ki yağ sevmezsin onu çıkartmana gerek yok, kakaoyu ama duble çıkart, hayvansal proteini zaten çoktan çıkarttın, yumurtayı bir çıkart bir geri sok, uzmanlar da emin değil ama kahveyi kolayı tabii ki çıkart uyuyamıyorsun, gazoz? onu bilemedim, ayda yılda bir olacaksa kalsın. Daha Kadıköy'deki gazozcuya gideceksin hem. Sigarayı zaten hiç sokmadın aferin, alkolle de sosyal birliktelikler dışında mesafelisin güzel, dur dur, yeşil çayı soktun ama çıkart kafeini onun daha fazlaymış, beyaz çay ara ara, bulabilirsen sok, meyvenin üç porsiyondan fazlasını çıkart, porsiyon ne mi, yahu avuçiçin işte.. Balığı sok ama kılçığını çıkart, balık da rakısız olmaz şimdi ama kokusunu sevmiyorsun o nedenle hiç içmedin, şaka gibisin Türksün ve hiç rakı içmedin yani? Neyse hadi bi' şekilde bunu geçelim, mezeyi kuruyemişi ama mutlaka çıkart biliyorum çok seviyorsun ama çıkart dediiiim, evet evet leblebi de çıkacak. Akdeniz diyetini sok ama dur dur Doğu'nun baharatlarını da ekle bu diyete, zerdeçalsız olmaz aman ha.. hatta bir tutam..... 

Eeeeeeeeeeeeeeeh yettiniz be.

Onu çıkart bunu sok, hayatın tadı kalmadı sayenizde. Bu kadar rijit bir şekilde yaşıyor, sonunda stresten kanserden küt diye.. gidiyorsun. Şaka gibi gerçekler.

Sen onu bunu bırak hemşirem de.. Bir muffin daha buyurmaz mısın? ;) Şekeri, unu, üstünün kreması, içinin sürpriz vişnesiyle çikolata damlaları, üstünün şekerlemeleri, hiçbiri organik değil, güvenle yiyebilirsin.. Elceğizlerimle ve içine en çok da sevgimi katarak yaptım, yiyen herkesi de mutlu ettim bugün. Oh be..! Sal gitsin..... Her gün olan bir şey değil ki bu!

Yoksa her gün mu olsa? :))

E abartmayalım istersen.

12 Mayıs 2022 Perşembe

Sus C.

Geçen gün, Türkiye'den Almanya'ya beyaz yaka olarak göçen danışanımın, yine beyaz yaka bir meslek sahibi olan kocasının buraya geldikten sonra, iş bulamadığı için meslek değiştirip, bahçe bakımı işinde çalıştığını öğrendim. Nisan - Kasım arası sezonluk işçi olarak çalışıyor, yılın geri kalanında da Çanakkale'nin bir köyünde yaptırdıkları evde kışı geçiriyormuş. 

Bana danışan o değil, burada beyaz yaka bir işte çalışan karısı.


Onu dinlerken, bir an meslek değiştirip hakikaten adamın yaptığını yapmak ve kışları da nasılsa pandemi sonrası online'a dönen terapileri Çanakkale'nin yahut Ege'nin bir köyünden devam ettirmek gibi kontrolsüz hayaller kurdum. Elimi çeneme dayayıp kadını hülyalı gözlerle ve hafif bir gülümsemeyle izlemiş de olabilirim Allah affetsin. Fakat, diyemedim işte: han'fendi, kocanız mutlu siz mutsuzsunuz.. diye..

Bazen terapi, konuşacakken, susmayı gerektiriyor.

Foto. sevdiğim ve düzenli ziyaret ettiğim bahçelerimden biri.

11 Mayıs 2022 Çarşamba

Alır başımı..

Kırları karahindiba bürüdü, insan alıp başını gitmeden duramıyor ki. 

Şöyle bir göğün altına sırtüstü uzanmışsın, bakışların bulutları kovalıyor. Kollarını dirsekten büküp başının altına yastık yapmışsın. Ağzında bir karahindiba çiçeği, etrafında da binlerce karahindiba çiçekleri, çıplak dizlerinin arka yüzünü hafif hafif kaşındıran yaprakları. Bir sessizlik, bir tek başınalık..

O kuru ağacın altındaki mezarda yatana imreneceksin neredeyse! 

Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
O.V.Kanık.

10 Mayıs 2022 Salı

Senelerce, senelerce evveldi


Bir deniz ülkesinde… ve belki de
birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
bu şiir vardı:

Senelerce senelerce evveldi;
           Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık


.. diye başlar Murathan ve yazdığı şiirler arasında belki de en güzelini, Kadırga’yı, tam 4 sene boyunca harf harf işleyerek, bitmeyecesine bitirir ya.. Öyle bir aşk bitmiyor bitmeden işte.. Ne sen sooooor, ne ben anlatayım. Öyle bir aşk..

Bazı geceler. Murathan okumalı, başka da hiçbir şey yapmamalı insan..

9 Mayıs 2022 Pazartesi

Yeşil sabun

Dünyanın en güzel kokan şeylerinden biri olabilir mi sence de?

Saf zeytinyağından.. Kekikli.. Bizim ordan..

Sabunu hep ondan alırım, üç beş kuruş katkı, ayaküstü sohbetin keyfi.. "Cereeeeen sen mi geldiiiiin" deyişi.. Gülen gözleri.. Hayatım boyunca yanıbaşımda olan, uzak mesafedeki yakın hayatlardan biri. Necdet abi.

Abi dediğime bakma, belki 2 belki 3 yaş var aramızda ya, saygımdan.

Güzel insanların güzel kasabası... Artık bir ilçe ve fazlasıyla kalabalık. Ama hâlâ kimsenin bilmediği ufak koyları, ıssız ve rüzgârlı kuytuları var. Bir gün gelirsen sana hepsini göstereceğim.. Ve sen çok seveceksin. Eminim.

Ah bir gel/sen..

8 Mayıs 2022 Pazar

Çiçek çocuk

Kendimi bildim bileli, 60’lara ait hissediyorum. 

O dönemin nahifliği ve hayâlciliği var bende, biliyorum. Çiçeklerle, hayâllerle, bir şeyleri değiştirebileceğime olan inancımla, anlık bir dürtüyle harekete geçişimle, efil efil elbiselerimle, uçuşan karışık saçlarımla, ama en çok da çevremde olup bitene duyduğum tutkuyla, aşkla, evet ben o döneme aitim. Biliyorum..

Bugün yine aynı şey oldu (hani burdaki şey yani), yine market alışverişi sonrası, köşede bulduğum, günü geçti diye atılacak bir buket laleyi kucakladım eve getirdim. Biraz can suyu alınca nasıl güzelleştiler.. Vazgeçilmişken, atılacakken, ölüme terk edilmişken, biri (ben) için özel oldular.. 

Vosvos, çiçekler, çiçek çocuklar ;)

Deli gibi sevdim işte onları; günün mutluluğu ilan ettim, baktıkça gülümsedim. 

N’apiim. Ben böyleyim.. 

Post uzamasın diye sana “şişman teyzenin aşkı”nı bir sonraki postta anlatacağım, atlama e mi, çok tatlı bir hikâye…..

DÜZELTME VE ÖZÜR: Yanlış bloğa yazmış bu şaşkın.. Düzeltemedim artık, kaldı öyle. Affola.

7 Mayıs 2022 Cumartesi

Günün sürprizi

Günün bitmesine birkaç saat kala, bunalmış iki kadın bir kahve içmek için evden kaçar ve anayolda muhteşem bir sürprizle karşılaşırlar..!

Çok tatlı değil mi?!? Sen de o arabanın içinde yağmurdan kaçarken doluya sürüye yakalan istedim :)

6 Mayıs 2022 Cuma

Hıdır, İlyas, J, Çağatay abi ve diğerleri

Hıdrellezi unuttum. Daha doğrusu, sabah aklımdaydı ama gün içinde zaman bulamadım ve hatırladığımda yatağımda, uykuya dalmak üzereydim. Uyku ile uyanıklık arasındaki o kırılgan çizgide, hayâlimi ana hatlarıyla düşündüm ve umarım olur diyerek uykuya aktım.

Hayâlimi J. bilir, çünkü ikimiz dışında dünya barışı, insanların genel mutluluğu gibi şeyler dileyen kimse yok diyip gülerdik yıllar önce.. J., bir zamanlar çok şahane blogger'dı, eskiler hatırlar, şu doğuda bir kasabada, konteynerın birinde yaşayan, "sümük yiyen amerikalı" ve diğer acaip şantiye karakterleriyle birlikte, ömrü altın arayarak geçen kadın.. Artık yazmıyor, yolu başka, açık olsun dilerim.

Onu hatırlamak bana Çağatay Abi ve Her boku bilen adam'ı da hatırlatıyor.. Kitapsız kedi.. Vladimir.. Ne güzel zamanlardı blogda. Üç beş kişinin dünyalara sığdıramadığımız hayatları.. O yıllarda yazdığım bloğu ve kimliğimi sildim, biraz Kontrolsüz Çılgınlıklar'da bahsetmişimdir ama o zamanlar çoktan geçti gitti.. Yeni nesil blogger, yeni nesil sosyal evren, eskilere özlem. Galiba yaşlanıyorum.

O zaman yeni bir hıdrellezde yeniden; tanrım insanlara akıl fikir ve sevgi dolu kalpler ver, barış ver.. Bana da senin yolunda yürümemi nasib et, sağlık, afiyet, iyi şans ve neşe ver.. Gerisi, hallolur, hallederiz.. Amin.

5 Mayıs 2022 Perşembe

Eskisi gibi.

Çok uzun bir zamandan sonra ilk defa bir konsere gittim. Kapalı bir ortamda ve maskesiz, çılgınca dans ettim. Pişman değilim. 

2020 Mart'ından beri kapalı ve insanlı bir ortamda ilk defa maskesizdim. İlk defa! Tam 2 sene 3 ay!

Çok özlemişim. Dans etmeyi ya da konser dinlemeyi değil de, hayat normalmiş gibi davranmayı, insanlara gülümseyebilmeyi, onların gülümsediğini gözlerinden varsaymak yerine, dudaklarında görebilmeyi.. 

Video görünmüyorsa, Lola Marsh'ın en sevdiğim - ve canlı dinleyebildiğim <3 - şarkısının videosu da burada.

4 Mayıs 2022 Çarşamba

Cinsiyet

Bir süredir cinsiyet hakkında düşünüyorum. Son dönemlerde cinsiyet; ya kadın ya erkek ya da bu ikisine girmeyen üçüncü bir cins ya da "diğer" olarak algılanıyor ya, bence bu çok anlamsız. İnsan aklının nesneleri ancak gruplara ayırıp sınıflandırarak anlayabildiği tezine karşılık, bence insan algısının evrimi artık bu kutuplaştırmalar, sınıflandırmalar, 0-1 sistemleri ya da ya öyledir ya böyle'lerin bir adım ötesine geçmeli.. Yeni kuşağa bakınca artık bu siyah/beyaz sınıflandırmaların geçersiz kaldığını, cinsel kimlik algılarımızın değişmeye başladığını görüyorum.

Birçok insan kendini kadın, erkek ya da "diğer" olarak tanımlamak yerine, bir ucu kadın bir ucu erkek olan bir çizgi üzerinde, daha ortalarda bir yerlerde - ve daha eşit - hissediyor. Yani bu sadece cinsel eğilim anlamında değil, cinsiyet odaklı kimlikte de böyle. Aşırı kadınsı giyinen, davranan kadınlardan, daha nötr davranışlar ve tarzı olan kadınlara, kadınlığın tanımı çok geniş. Keza erkeklik de öyle, kimi aşırı erkeksi, kimi daha nötr. Kategorilere ayırmaktansa boyutlara ayırmak, sosyal bilimlerin son on yıldır tercih ettiği bir sistem. Yani kadın / erkek / diğer yerine, kadınsı, erkeksi özellikler içeren "insan" olarak algılamak.

Biliyorum çağın biraz ötesinde bu yazdıklarım ama gençlerle bu konuyu ne zaman tartışsam, aynı sonuca varıyorum. Klasik kategorik tanımlar artık çok gerilerde kalmış ve geleceğin insanları birbirlerine "aynı olgunun farklı boyutları" olarak bakacaklar, bu kesin.. Günün birinde kadın erkek kelimelerinin tamamen ortadan kalktığı, birbirimizi "insan"ın boyutları olarak algıladığımızı düşünsene! Çok ilginç, cinsiyetin evrimi yani, çok çok ilginç....

Tilda ile bitireceğim çünkü hayranıyım bu yüz-yüzlü insanın!

ve dahası burada

3 Mayıs 2022 Salı

The lives of others

Şimdi söyleyeceğim şey gözünde beni bir tür sapık yapmaz umarım ama, en sevdiğim şeylerden biri, evlerin ışıklarının tek tük yanmaya başladığı o alacakaranlık saatlerinde, ara sokaklarda yürümek ve tanımadığım sıradan insanların mutfak camlarına bir iki saniye göz atmak.. Israrlı ve meraklı değil de, kaçamak ve ürkek bakışlar bunlar. Zararsız, rastlantısal. Ya da öyle olması için üzerinde incelikle çalışılmış..

Çünkü çok seviyorum sıradan insanların o andaki doğallığını yakalamayı. Mutfak tezgâhında düşünceli bir şekilde ekmek kesen o kadını. Saçlarını dağınık bir topuz yapmış, biraz yorgun bakışlı o yeni annenin gerisinde, mama sandalyesinde oturan bebeğin annenin elindeki biberona odaklanmış anlık heyecanını. Eski bir koltukta oturmuş, karşısında mavi ve kırmızı parlak renkleri ağır basan bir program açık olan tv’ye dalmış o yaşlı adamı. O iki sevgiliyi, kadının sol ayağı adamın dizinde, gözleri kapalı. Upuzun saçlarını ağır ağır tarayan o genç kızı. Koltuktan koltuğa atlayan o yaramaz ikizleri.. 

Hepsini, sadece 1-2 saniyelik varoluşlarıyla beynime kazımayı ve oldukları halleriyle çok güzel bulmayı.

Seviyorum.

2 Mayıs 2022 Pazartesi

Kuzgun

Ben çiçeklere bakayım demiştim, o da tepeden tepeden bana bakıyormuş. İnsanın aklına Edgar Allan Poe'dan The Raven (Kuzgun) gelmez mi şimdi?!

Sabah pek hüzünlüydüm, yalnızlık böyle günlerde daha fazla hissettiriyor kendini. Ama şimdi toparladım, hattâ aile büyüklerimin ortak bir dil-birliği içinde "deliye her gün bayram" deyişleri güldürdü bile beni... Yine de işte bazen uzakta olmak, bir kuzgun gibi yalnız ve uzaktan bakmak her bi' şeylere, özlemek.. Ne bileyim, bunlar da hayata dahil elbette. İyi bayramlar herkese..

1 Mayıs 2022 Pazar

Instagram denemesi

Dün bu hesabın adına instagrama üye oldum, bir ay deneyeceğim, sarmazsa silerim. Nedeni; bir arkadaşım çok ısrar ediyor, aynen bu şekliyle instagrama taşımamı istiyor bu bloğu. Biraz da onu susturmak ;) için.. “Denedim olmadı, sevmedim, sevilmedi, tutmadı” falan gibi bir mazeretim olur sonuçta. Çünkü “denemeden bilemezsin” diyip duruyor. Hesap bu, istersen takip et ama burada yazdıklarımdan başka bir numara olmayacağı gibi, buraya her yazdığımı da oraya aktarmayı hiiiiç düşünmüyorum. Aradan seçmece yaparım. 


Facebook, Instagram, Twitter gibi ortamlara ısınamadım ve kullanmıyorum. Beceremiyorum. Yorucu geliyor.. İçerik üretmek değil de, sosyalleşmek kısmı yoruyor; karşılıklılık beklentisi, sayıların içeriğin önüne geçmesi vs vs. İki sene önce bir ay denemiş ve yapamayıp silmiştim, bakalım bu sefer nereye kadar gidecek.. 

Bugün de böyleydi işte. Çocuklar hasta, keyifsizim.