5 Temmuz 2025 Cumartesi

Piiink

Bugün, durumlar feci pembe. 

         O nedenle bana az müsaade..

Ben koştura koştura hazırlanırken, sizleri gençliğimizin Aerosmith'i ile başbaşa bırakıyorum; Piiiiiink is my new obsession, yeah! :))


4 Temmuz 2025 Cuma

İkilik, tek tiplilik, içimizdeki kavgalar

Öğretmene düşen; kendisine emanet edilmiş çocuk topluluğundan, birbirinden farklı pek çok çocuk yetiştirmektir. Alışılmış ve yaygın yolu izleyip tüm öğrencilerini tek tip insan olarak eğitmekle karşılaştırıldığında, içlerinde ikilik yaratıp onları birbiriyle boğuşan iki insana dönüştürmek yanlışına düşmesi, daha bağışlanabilir bir davranıştır.

Rainer Maria Rilke - Çünkü zordur sevgi

Bu sıralar bunun üzerinde çok düşünüyorum......

3 Temmuz 2025 Perşembe

Yalnızlık ihtiyacı

Birlikte olmaktan asla sıkılmadığım tek insan yine benim.. Bu çok tuhaf. En sevdiğim insanlara bile, 72 saatin üstüne çıkıldığında, sürekli tahammül edemiyorum. Sizde de böyle bir durum var mı, yoksa bu benim nevi şahsıma münhasır tuhaflıklarım arasında mı?

Bunu hissettirmiş olacağım ki, bir sevdiğimden "sen bizden sıkılıyorsun, normal bu tabii.." ya da "biz geldiğimizde seni yoruyor rahatsız ediyoruz" gibi bir yorum alınca, üzüldüm. Öyle bir durum söz konusu değil çünkü.. Sadece, alıştığım sistem bu... Çocukluktan beri kendimle başbaşa saatlerce kaldığım, şartlar nedeniyle kalmak zorunda olduğum zamanlar oldu ve ben bu sisteme alışmışım.. Bünye istiyor.. 

Bakıyorum da, çocukken kardeşlerle büyümüş, ergenken arkadaşlarla yoğun zaman geçirmiş, üniversiteyi aile yanında ya da yurt, ev gibi ortamlarda yine başkalarıyla geçirmiş, sonrasında da hemen evlenmiş insanların beni anlamaması (çünkü bunların hiçbirini yapmadım), kendimle başbaşa kalma ihtiyacımı da kendilerine karşı bir eylem sanmaları aslında anlaşılır bir durum... Ama keşke benim onları anladığım gibi, onların da beni, bu şeklimle, anlamaları mümkün olsa.......

Nietzsche ile bitirelim: "Tek başınalık, içimizdeki kalabalığın sesini duyabilmek için bir gerekliliktir."

2024 Mallorca.

Orijinali ise, Caspar David Friedrich "Der Wanderer" :)


Hatırlatma için Ekmekçi Kız'a teşekkürler.

2 Temmuz 2025 Çarşamba

İsimler

Pazartesi Masalı'nda önerilen listeyi yaptım bu sabah. A4 beyaz kağıdına.. Hayat yolunda bana dokunan tüm insanları yazmaya başladım. Aslında fikrim önem sırası vermeden, rastgele, bilinçakışıyla yazmaktı isimleri, bir bir. Fakat yapamadım. En önemli insanı ilk olarak yazıp, en ortaya koyunca, yapamayacağımı anladım...

Benim zihnim rastgele değil sistematik çalışıyormuş demek ki.. Kategorilere ihtiyaç duyuyormuş.. Bu egzersizde ilk fark ettiğim bu oldu. Bir aile bir arkadaş bir hayvan gibi gidemedi zihnim, önce en yakınlarım, sonra bir dış halka diye gitti. halka halka genişledi isimler kağıt üzerinde.. Fakat, mesela taaa çocukluğumdan bir isim gelince, onunla aynı dönemde hayatımda olan önemli isimleri de düşünüp ekleme ihtiyacı duydum. Sonra annemin arkadaşları, aslında ne kadar tanımış olabilirim ki, ama yine de benim için önemli isimler... 

Aklıma gelen herkesi yazmadım, biraz hile yaptım - şimdilik - ve sadece önemli izler bırakanları yazdım. Bunlar arasında hepsini ya seviyorum, ya bir dönem sevdim ama bir şekilde koptu ilişkimiz.. Onları yazdım.. Bana kazık atan, sevgimi boşa çalan, samimiyetinin gerçek olmadığını fark ettiklerimi ise yazmadım hiç.. Yokmuş gibi davrandım - belki şimdilik -

Sonra yol fenerlerimi de yazdım yani bazı öğretmenlerimi, terapistleri, arkadaşlarımın annelerini ve bir şekilde bana yol göstermiş olan kişileri, hatta bu gruba en sevdiğim dört beş yazarı da ekledim. Müzikyen, ressam, sanatçı eklemedim ama, nedense onları o kadar önemli bulmadım. Yazarlar kadar "dokunmamışlar" demek ki bana...

Sonra, aklıma başka isim gelmez oldu.. Belki önü sonu toplasam 100 ya da 120 isim var beyaz kağıdın üzerinde ve beyaz kağıdın yarısı boş.... Bu boşluk garip şekilde, yalnızlık değil de, "ama gelecekte tanıyacaklarım var daha, onlara yer ayırmalıyım" hissi verdi bana.... Tuhaf olan, misal en ortaya ufak bir kalp ve içine C. harfi çizdim ya, çevresi tabii en yakın ruhlarla dolu ama orada bile boşluklar var! Orada bile daha "yer" var.....

Kağıda bakınca, şuna da şaşırdım. Sanki bir hiyerarşi var gibi kağıtta... C. harfinin üstündekiler gerçekten kendimden üstte gördüklerim, hayat öğretmenleri (en üst sağ köşede Dostoyevski'nin olması mesela, altında birkaç ünlü psikolog, kendi analistim) kendimle eşit paraleldeki isimler kadar hayatımda dominant olan figürlerin üstte oluşu ve bazı çok sevdiğim ama ilişkide daha dominant olduğum kişilerin hafif alt kısımlarda oluşu, bunlar çok ilginç geldi bana çünkü bilinçsiz bir şekilde doldurduğumu sanıyordum kağıdı... 

Sağ üst genelde toplumsal figürler, sağ yan ve sol yan aile fakat Almanya sağda, Türkiye solda, anane en üstte, ev hayvanları sağda, en yakın dostlar sağda, eski sevgililer, iş arkadaşları, uzak akraba ve tanışlar solda, alt taraf aslında ilkokul ve çocukluk dönemi, aileyakınları, öğretmenlerim, komşu teyzeler, annemin arkadaşları, evimize yardıma gelen teyze.... Hep bunlar aslında beni desteklemiş, arkamı güçlendirmiş figürler... Çok ilginç... Çocukluk arkadaşları da alt sol. Peki üst sol?

Belki üst sol, gelecek... Henüz bilmediğim insanlar.. Henüz tanımadıklarım... Büyük beyaz bir boşluk.....

Çok ilginç geldi bu bana. Sen de yapsana, belki yazarsın bana ya da bloğuna.... ilginç......

Görseli sadece ilk başladığım haliyle ekledim, sonrası bana kalsın şimdilik..... :)

1 Temmuz 2025 Salı

Ters çocuk

Ters doğmuşum ben :) Dünyaya totoyu göstererek çıkmak da bir “duruş” sonuçta. Ama, ters doğan ters olur derler, hakikaten ters biriyim.. Herkes Mersin’e, ben tersine durumları..

Bu sabah, tam kahvaltı tepsimi aldım oturdum çalışma/yeme/blog yazma masama, bildim bileli diyet yapan (ama aslında dünyayı devasa bir yemekhane gibi görüp, onun şusu bunun busu ünlü bilen ve yemek yerken orgazmik bir zevk duyduğunu söyleyip duran ve bence tombikliğin de gayet güzel yakıştığı, hayat ve sağlık doluysa ne yani?!) bir arkadaşım, bana “eziyete bak, ama bu sefer olacak!” diye bol yeşillikli, şu yumurtanın dikine dört parçaya bölündüğü klasik diyet kahvaltısı fotoğrafı yollayınca…. gülümsedim.

Çünkü ben de kendime yalnızken ve keyfetmek istediğim zamanlarda bu “diyet? No diyet no diyet!” tabağı hazırlarım - ki bu sabah tam da öyle bir sabah :)) Ve bu sabah önümdeki tabak bu:


Ne diyeyim bilemedim. İnsanların diyet (eziyet) tabağı ile benim keyiftabağım aynı yahu.. Bir terslik var diyorum ben :))

Tersin böyle olsun bebeğimmm :)))

Günü entelektüel anlamda boş geçmemek için bir alıntı: “İnsan kendini bildi mi, herşeyi bildi demektir.” - Şems-i Tebrizi

30 Haziran 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 27

Bu haftanın masalı bana çok iyi geldi... Çok! 

27: Ayak İzleri

Bir hayat boyu yürüyüp, sonsuzluk okyanusunun kıyısına gelmişti. Boşluğa, sonsuz okyanusa ve dalgaların izine baktı. O sırada, gerisinde ayak izlerini gördü. Kumda kendine ait olanlar ve tam yanında bir çift ayak izi daha. Etrafta kimse yoktu, yalnız yürümüştü.. Gözleriyle görebileceği en uzak noktaya baktı, o izler hep yanındaydı, hiç yalnız yürümemişti! Hayatının tüm önemli anlarını gözden geçirerek geriye yürüdü ve bu gizemli ayak izlerine çoğu yerde rastladı. Hayatının her noktasında yanında, ona eşlik ve tanıklık eden biri vardı! Bunu anlayınca içini derin bir sevgi kapladı. Bir melek tarafından korunup kollandığını sık sık hissetmişti. Sanki sevgi dolu bir varlık onu takip ediyor gibi gelirdi ona hep, şimdi bunun doğruluğunu görmüştü. 

Sonra biraz daha yakından baktı ve durumun her zaman böyle olmadığını gördü. Bazen ayak izleri kaybolmuştu, bu dönemlerin hep hayatının "zor zamanlarına" denk geldiğini fark edince aklı karıştı ve sitem duydu: "Neden? Neden ihtiyacım olduğunda yanımda değildin?" diye isyan etti. 

Kalbinin derinliklerinden cevabı duydu: "Her zaman seninleydim.. Yoldaki her adımında. Hayat yolunda artık yenildiğini hissettiğin anlarda, seni ben taşıdım, onlar senin değil, benim ayak izlerim.."

Kıssadan Hisse:

Ben bu masalı Tanrı'nın en yalnız, en zorda hissettiğimizde bile yanımızda olmasına bağladım. Artık devam edemeyeceğim dediğimiz her an, aslında o bizi yeniden kaldırdı, yeniden yola koydu, yürümemizi sağladı. Kendimizi en yalnız hissettiğimizde bile yalnız değiliz, Tanrı hep kalbimizde, yanımızda..

Yazarın yorumu daha farklı ama o da güzel; en yalnız hissettiğimiz anda bile yalnız değiliz, dünyadaki diğer tüm canlılarla bağlantı halindeyiz. Bu bağlantılar kalp ve ruh enerjisiyle mümkün. Fakat son zamanlarda aklımızı karıştıran ve bu bağlantıyı görmemizi engelleyen çok fazla gürültü var. Mesela medya teknolojileri geliştikçe, kendimizi her an herşeyden bilgi sahibi olma halinde buluyoruz. Bu da bizim asıl bağlantılarımızı zayıflatıyor. Sürekli sosyal medyada ne olduğunu takip etme zorunluluğu FOMO - gündemi kaçırma korkusunu tetikliyor, bu da aslında, gerçeklikten daha fazla kopmamızı sağlıyor. Sürekli haberleri ya da sosyal medyayı takip edersek, gerçekte bizim için asıl önemli olan insanları, ilişkileri, duygu ve hisleri kaçırırız.. Medya bağlılığı, gerçek evren ile (doğa, hayvanlar, en yakınlarımız, asıl sosyal çevremiz) aramızdaki bağı engeller. 

Gerçekten yazar bu konuda haklı. Çok tuhaf ama hiç tanımadığı birinin acısına empati yaparken, en yakınında kendi çocuğunun ya da yakın dostunun acısını fark edemeyenlerle doldu dünya! Bambaşka bir ülkedeki depreme ağlarken, kendi sokağındaki evsizi göremeyenlerle doldu.. Ülkenin güneyindeki orman yangınına üzülüp, kendi sokağındaki parkın çöplerle dolmasına dikkat bile etmeyenlerle......

Haftanın iki görevi:

1. Deniz kenarındaysan denize dümdüz uzan. Bahçen varsa bahçene. Balkonun varsa balkon zeminine ya da hiçbiri yoksa evinin salonunun orta yerine uzan. Gözlerini kapat ve tüm vücudunun suyla, toprakla ya da zemindeki halı veya parkeyle nasıl bağlantıda olduğunu hissetmeye çalış. 

2. Bir kağıda, sana dokunmuş olan tüm insanları yaz, sevdiklerini, seni sevenleri, hiç tanımadığın ama yazılarıyla sana güç ve mutluluk vermiş olanları, ya da resimleriyle, heykelleriyle, müzikleriyle.. Tanıdığın hayvanları, hatta ağaçları ve bitkileri de unutma! Bu kağıdı sakla ve kalbine yeni giren herkes ve herşeyi o sayfaya ekle..

"Sanki ayaklarınla yeryüzünü öpüyormuşçasına yürü" - Thich Nhat Hanh.

23 Haziran 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 26

İkide bir ve Birde iki arasında Pazartesi Masalı ister istemez kaynadı :) Bunca hafta içinde en sevdiğim masalı alıp, devam edeyim diyorum..


23: Mağaradan bir Ders

Aydınlanmaya ulaşmak isteyen bir öğrenci kendisini bir mağarada inzivaya çekmiş ve ustası bu kararını tek bir şartla onaylamış: her ay bana gelişimin hakkında bir cümle haber yollayacaksın. İlk ay öğrenci ustasına "kalbimin bin yapraklı bir çiçek gibi açıldığını hissediyorum" yazılı notu yollamış. Usta yüzünü ekşilmiş, notu buruşturup atmış. İkinci ay "Kalbim evrenin kalbinin küçük bir parçası" notu yine çöpü boylamış. Üçüncü ay "evren bana birlik dalgaları yolluyor", yine çöp. "Evren benim aracılığımla benimle konuşuyor" Çöp. "Her şey bir, hem bir zerre, hem de yaratıcıyım" hooop yine Çöp.

Artık usta öğrencinin gelişiminden umudunu kesecekken, o ay hiç not gelmemiş! Meraklanan usta, öğrencisine bir hatırlatma yollayıp aylık raporunu sorunca, şu cevap gelmiş: "Kimin umurunda....."

"Sonunda!" diye bağırmış Usta, "sonunda anladı" :))))

Kıssadan Hisse: Çabalama. Aşmaya çalıştığın sınırlar, aslında hiç varolmamış olabilir mi? Bazen ilerlemek için gereken, çabalamaktan vaz geçmektir. 

Haftanın Görevi: Mola ver. Günlük hayatında sürekli yinelenen eylemlerden birini seç. Örneğin yemek yapmak, ibadet etmek, çocuğunla ilgili bir süredir sürekli hale gelen bir endişeyi yaşamak. Bu eylemi yaparken, bir dakikalık bir mola ver, derin bir nefes al ve kendine hatırlat: "Kendimden hoşnutum ve herşey olması gerektiği gibi. Şu yaşadığım an tümüyle tatmin edici ve tam olması gerektiği gibi."

21 Haziran 2025 Cumartesi

Birde iki - 13

Bugün canım biraz sıkkın. Benim de hocam olan, Betül Mardin’le başbaşa bırakayım seni..

“Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesela benim babam, hiç düşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.”

19 Haziran 2025 Perşembe

Birde iki - 12

Bir “paylaşımım” olacak ama çok tatlı 🥰 

Bu ağacın adı “Floş Ağacı” ya da İpek Ağacı’ymış. Ben hayatımda ilk defa Antalya’da otelin bahçesinde gördüm. Sana da göstermek istedim bu güzelliği!


Endemik ağaçlardanmış ve “Maymun tırmanmaz” da denirmiş :)) Maymunu bırak kimsenin tırmanmaması için nasıl da evrimleşmiş dikenleri baksana:


Dikenler de yetmemiş, pek kıymetli tohumlarını yumuşacık pamuklara sarmış sarmalamış! Fırtınada yerlere dökülünce, hemen elime alıp inceledim, aslında öyle kolayca gagalanacak kırılacak bir kabuğu yok, çok sert bir tohum. Ama “anne ağaç” kıyamamış evlatlarına, koruma üstüne koruma yapmış! Ve belki de fazla koruma nedeniyle, kendi türünü tüketmiş! Tam bir “anlayana; hayat dersi”…….



İki tohumu cebe attım, botanikten anlayan birini bulur bulmaz vereceğim, kendime güvenmiyorum, beceremem ben bu aşırı hassas yavruları büyütmeyi :)) İddialı olanımız varsa birini yollayabilirim.

Bunlar da google’dan çiçekli hali ve meyve verip, o meyvenin pamuğa dönüşmesi ve tohumun etrafa yumuşakça taşınması için yaptıkları.. Bu arada pamuğu da o kadar yumuşak ki, tekstilde kullanılıyormuş..


15 Haziran 2025 Pazar

Birde iki - 10

Fazla inancın sonu da inançsızlığa varıyor, dedi, okuması için verdiğim kısa menkıbeyi tartışırken. Her sistemin sonu kaos ve anlamsızlık gibi görünüyor ona. Nihilizmi bu nedenle baştacı ediyor. 

Bense henüz birleştirme, tekleştirme, tamamlama ve bütünleşme aşamasında olduğum için, ateşli bir şekilde karşı çıkıyorum. Bu ateşimi seviyor, öyle diyor. Biraz da, şu yaşımda bana hâlâ ufaklık gözüyle baktığı için belki..

Nihilizmden sonra ne var peki, diye sorduğumda, bu nedenle, gülüyor. Bense herşeyin yeniden, en baştan başlaması, demesini umuyorum…

Demiyor.


Daha derin okumalı..