31 Ocak 2022 Pazartesi

Külliyat

Bu kelimeyi pelesenk ettiğimi fark ettim demin, bir blogdaş sayesinde. Hakikaten doğru, dikkatimi çekmemişti ama son zamanlarda sık kullanıyorum. Üstelik korkarım genel anlamından da farklı bir şekilde kullanıyorum; çünkü tek bir konudaki ya da tek kişiye ait tüm eserler anlamında değil de, hayata dair biriktirdiklerim(iz) anlamında kullanıyorum. Hayat külliyatı.. 

Neden pelesenk ettim acaba diye düşündüm ve şunu fark ettim: Son beş on senedir aşırı minimalist bir yaşam tarzı içindeyim; sadece eşyada değil, sosyal hayata ve maneviyata dair sahip olduklarımda da bir sadelik içindeyim.. Ama insan olarak bir şeyleri "biriktirmek" bizde ihtiyaç ve ben dışımda biriktirmek yerine, içimde biriktirmeye başlamışım. Belki bu nedenle kimsenin dikkatini çekmeyenler benim için önemli, elzem, yangından ilk kurtarılacaklar olmaya başladı.. Ayrıntılar külliyatı.

Ne işime yarar bilmiyorum. Bir şekilde bundan doyduğumu biliyorum sadece. Eksiklikleri bu şekilde kapattığımı. Nüanslar, ayrıntılar, ufak incelikler, hatıralar, sözler ve şaşkınlıklar koleksiyonu.

Bak meselâ, haftasonu yürürken karşıma bu çıktı:


Göremedin sen tabii haklısın, normal gözün görmesi na-mümkün ama benim algıda seçicilik uzmanı gözlerim hemen seçti o grilik içindeki maviliği. Bak büyüteyim senin için:


Hayır dokunmadım, zihnime arşivledim, hayat külliyatıma kattım, devam ettim. Dokunmadım çünkü benden sonra gelecek birinin daha dikkatini çekmesini istedim. Onu da beni ettiği kadar mutlu etmesini, devam etmeye dair ufak bir sebep olmasını. Bunu neden istedim? Bilmiyorum.. Sanırım etrafta daha fazla kendim gibi bakan, gören, hissedenlerin olmasını istedim. Daha az grilik, daha az mutsuzluk, daha az özensizlik, umursamazlık, huzursuzluk da istemiş olabilirim. Bilmiyorum.. 

Önemli de değil aslında, neden bunları hayat külliyatıma katıyor olduğum. Sadece hoşuma gidiyor, o kadar. Kendi kendime, hayatla oyalanma şekillerimden biri işte, önü sonu bu.

30 Ocak 2022 Pazar

Gece Koşusu

Mutluluğumun üç nedeni vardı dün; tam ayarında alınmış bir uyku, demlisinden dört bardak Türk çayı ve yazılıp bitirilip süpervizöre teslim edilmiş bir rapor. Heybem bomboş, içim huzurlu, rüzgârda efil efildim.

Gece 11 gibi yatağa girsem de henüz birkaç saat daha uyuyamayacağımı fark edince, fazla gelen enerjimi atmak için koşmaya çıktım. Normalde koştuğum bir saat değil, sabahları tercih ediyorum. Fakat dün gece öyle geldi içimden; gecenin simsiyahlığında rap rap rap hafif bir ritmle ve kesintisiz koşmak. Bomboştu sokaklar..

Koşuyorsan bilirsin, bir süre sonra adrenalin, dopamin ve serotonin tepe yapınca "koşucu kafası" denen bir ruh hâli oluyor insanda. Zihnin berraklaşıyor, normalden daha hızlı düşünüyor ve bir süredir çözemediğin konularda basit ve doğru sonuçlara varabiliyorsun. Yine öyle oldu.. Önümüzdeki ay boyunca beni zorlayacak bir sorunu 50-70mt içinde çözüverdim birden.. Sonra da kalan zamanda hayâl kurdum, biraz da, yalan yok şimdi, Murakami'yi düşündüm.. Koşuyorsan, yazıyorsan ve henüz okumadıysan tavsiye ederim: koşmasaydım yazamazdım.

Özellikle şu paragraf geldi aklıma dün gece: "Hep böyle yaşadım. Sessizce yutabileceğim şeyleri, olduğu gibi yutar, bunu (elimden geldiğince görüntüsünü büyük ölçüde değiştirerek) roman dediğimiz kalıbın içerisine koyar, anlatının bir parçası olarak içimden atmaya çabalarım.

Tanıdık değil mi..? 

Dahası var. Ama sen oku bence, altını da sen çiz. Ben buraya tek paragraf aktardığımla kalayım sadece.

29 Ocak 2022 Cumartesi

Infinité de destins


Yaptığın binlerce farklı seçimden yaratılan binlerce evren mi, yoksa ne seçim yaparsan yap, aslında tek "bir" gerçeklik olduğuna mı inanıyorsun?

Ben galiba ikincisi.. Daha doğrusu, içim almıyor başka olasılıkların da varolabileceğini..

"Seçtiğimiz her yaşam biçiminde en önemli şey nedir, diye düşündüm.
Sevdiğimiz kişiyle samimiyeti paylaşmak kadar basit bir şey olabilir mi?"
Sonsuza Uzanan Köprü - R. Bach.

28 Ocak 2022 Cuma

Seçim

Seçme şansın olsaydı; çok mutlu ama hiçbir sıradışı olayın yaşanmadığı, tekdüze bir hayatı mı seçerdin yoksa bazen mutsuzlukların bazen mutlulukların yaşandığı, seni sürekli uğraştıran, ters köşe eden, bazen isyan ettiren, bazen mutluluktan ağlatan bir hayatı mı?

Belki de sana bir seçim şansı tanındı ve sen de seçimini yaptın. 

Bunu düşünerek devam edelim mi..?

Bunu dinliyordum yazarken. 

27 Ocak 2022 Perşembe

Yazmak

Bu sabah yürürken karşıma çıktı.

Adeta “literal is for the unimaginative..” dercesine duruyor kaldırımın kenarında. 

İstersen yazma şimdi..

*

Oradan diğer dala atlayalım. Türkçenin gelmiş geçmiş en iyi kelime cambazlarından biri olan Abdülhak Şinasî Hisar anlatsın, neden ve nasıl yazıyormuş:

Nasıl yazacağımı ve ne yazacağımı bilmeden önce, bir gün zamanı gelince yazacağımı bilirdim. 


(..) Tabii olarak, yazdıklarım karmakarışık notlardan ibaret oluyor. İlk önce böyle çabukça yazdığım bu notların cümle cümle sıralarını hazırlamak lâzım geliyor. Bu yazıların bir makale, bir roman, bir kitap halini alması iktiza edince, bir tereddüt, bir endişe başlıyor. Yazdıklarımı mümkün mertebe yerlerine koyduktan, kısalttıktan ve tashih ettikten sonra, bunları üçüncü defa yazmış oluyorum. 


Hayatımda başka türlü yazamadım."



Öte yandan; bu konuya Hemingway’in cevabı da, beş dakika önce şans eseri karşıma çıktı: “ben yazmayı değil, yazıp bitirmiş olmayı seviyorum” 


Muhteşem, değil mi?

26 Ocak 2022 Çarşamba

Koleksiyon

Sana tuhaf şeylerin koleksiyonunu yaptığımı söylemiş ve fotoğraflarını biriktirdiğim tahta güneşlikli evleri göstermiştim. Gülmüştün. Bir de bunlar var.. Öylesine önüme çıkıveren kalpler koleksiyonumu gururla sunarım:

karda bir iz

yağda çift sarılı yumurta

evi süpürürken karşıma çıkan "kir"

sokaktaki "çöp"

elma ikram edersen, sonuç bu olur.

ama salçalı tost yiyişlerim de efsanedir..

pilav için şehriyeyi tavaya dökersem, böyle olabilir..

ya da pasta yap dersen, hiç şaşmaz.

Ammaaa; 
kardeş sen benle dalga mı geçiyorsun yahu? 
Bu ne şimdi, tam da yazıyı toparlamaya çalışırken!

Ben de seni seviyorum sevgili patates! Hem de çok.. :)


Hamiş. 
Al Pacino; "yaşamdaki kalp kırıklıklarını göğüslemenin tek yolu, mizah ve hayâl kurmaktır" demiş. Francis Bacon ise "hayâl kurmak, insana olmadığı kişiyi olabilme yetisi; mizah ise olduğu kişiyi kabul edebilme tesellisi verir" demiş. O zaman, bugün de böyle; yaşasın mizah gücüm ve hayâlciliğim.. 


Self-note. 
"I am very much aware of my own double self. The well-known one is very under control; everything is planned and very secure. The unknown one can be very unpleasant. I think this side is responsible for all the creative work - he is in touch with the child. He is not rational; he is impulsive and extremely emotional." - demiş Ingmar Bergman. Böyle günler ve durumlar için, zulaya atmalı.

25 Ocak 2022 Salı

Burning itch

Yoğunluk. Zoraki adımlar. Başkasının işi.

Bu ofiste bazı şeyler sadece yanında Gilmour olduğu zaman yapılabilir hale geliyor nedense..


Bir de hayâl kurmak tabii; avcumu çeneme dayayıp, pencereden dışarıya bakarak. Gri coğrafyadan mavi ve yeşil, bambaşka bir coğrafyaya doğru.. 

"Once again I hear somebody is going to settle down and do their work, painting, writing or whatever, as soon as they move to a new city, or as soon as they come back from the trip they have been planning, or as soon as... Its simple: they just don't want to do it, or they can't do it, otherwise they'd feel a burning itch from hell they could not ignore and "soon" would turn quickly into "now"." diyor Charles Bukowski.



Hayâl ile burning itch arasındaki farkta, 
tüm bir hayatın geçmesinden korkuyorum..

24 Ocak 2022 Pazartesi

Hatice'nin Aşkı

Hatice ile Ali’nin aşkı.

Yürümeye biraz ara verdim. Oturup, arka arkaya olan mezarlarını (Hatice, Ali’ye çok yakınlarda kavuşmuş olsa gerek; çünkü kültürümüzde mezar yapılmadan bir sene toprağın iyice oturması beklenir) izledim bir süre. Düşündüm. Ruhlarına birer dua okudum ve özellikle Hatice’ye: “böyle sevmeyi nerden bildin?” diye sorabilmiş olmayı istedim..

Kasım, 2021.

23 Ocak 2022 Pazar

Çorba

Bugün yine çorba dağıtma günümdü. 57 kişi geldi bugün. İki kazan çorba ve bir çuval ekmek bitti. Hiç artmadı ama eksik de gelmedi. Tuhaf şekilde, tam geldi... 

Hep böyle oluyor, nasıl oluyor bilmiyorum. Kaç kişi gelecek bilmediğimiz halde, her sefer tam geliyor.. Aklım mantığım almıyor. Kalbim eriyor..

Dün akşam evde de çorba yapmıştım.. Mercimek çorbası. Fakat evde yaptığım fazla geldi, kalanı dondurucuya attım. Eskiden ananemlerin apartmanında, komşuların birbirlerine yolladıkları çorbaları düşündüm sonra.. Ve bunca yıl sonraki yalnızlığımı..

Çorba yapmayı neden seviyorum biliyor musun?

Hayır kış gecelerinde içimizi ısıtması, ufacık bir tasta bir çok besin barındırması, kolay hazmedilmesi ve doyurucu olması nedeniyle değil. Ben çorba yapmayı, tencerenin başında dalgın dalgın durup o yoğun sıvıyı altını tutturmamaya özen göstererek habire habire karıştırırken, içimde fokurdayan, gönlümde kabaran tüm düşüncelerin, duyguların, umutların her birine yeterince zaman ayırabildiğim, hepsiyle sakin sakin hasbihâl edebildiğim için seviyorum.

Ben çorbayı değil, çorba yapmaya ayırdığım zamanın havada asılı kalmışlığını seviyorum..

22 Ocak 2022 Cumartesi

Birlikte neş'e

Sabah kalktığımda Bursa, İstanbul ve Ankara'dan kar fotoğrafları vardı mesaj kutumda. Altlarında gülen yüzler, renkli kalpler, çeşitli emojiler. 70'lerindeki ailem de, 40'larımızdaki bizler de, 5 yaşındaki en ufağımız da, hepimiz çocuklar gibi neşe içindeydik. Aramızdaki mesafeye rağmen, birbirimize sarılmış gibiydik. Kar yağdı! neşesi..

Neden seviniriz acaba kar yağınca? Yani tüm fakirliği, yokluğu, mutsuzluğu bile düşündürmez, üstünü kapatır ilk yoğun kar.. Bir an için bile olsa, tüm olumsuzlukları görmezden gelmemizi sağlar, çocuklar gibi endişesiz, ötesini düşünmeksizin neşelenmemizi.. Bir an için bile olsa.

Kar lapa lapa, sessiz sakin yağarken hiçbirini düşünmez, büyülenmişçesine göğe bakarız hepimiz. Aynı göğün altında kaygısız, farksız, eşit durur ve bakarız. Kardeşmişiz gibi, birmişiz gibi. 

Sonra kar durur, erimeye, o bembeyazlık çamurlanmaya, vıcık vıcık kirli bir görüntü bırakmaya başlar ardında. O zaman aklımıza gelir üşüyenler, yokluklar, mutsuzluklar. Ama şimdi değil. Şimdi birbirimize kar fotoğrafları yollama zamanı...


Ve kartopu savaşı yapma, kardan adam ya da iglo yapma, kızakla ya da plastik market poşetiyle kayma zamanı.. 

21 Ocak 2022 Cuma

Bülbülün Şarkısı

Bülbülün şarkısını, çok uzaklardan gelen martıların lakırdılarını dinleyerek yeni bir günün başlamasını izliyorum tam şu anda.

Belki dedim, sen de izlemek istersin. O zaman lütfen sesini de aç ennnn sonuna dek:


Kasım, 21'den yine. Bugünlerde biraz başım sıkışık ve ağrılı, yeni yazı giremiyorum. Kusura bakmazsın sen biliyorum ama işte, söz verdim ya bir defa, tutmak istiyorum. 

Hamiş. Yetmediyse, bir de şu linki buldum dün gece.. İyi dinlemeler :)

20 Ocak 2022 Perşembe

Don Quixote vs. Ben

Kasım 21'den bir yazı.. İyi ki silmemişim, döner dolaşır yine dilime gelir diye düşünmüştüm. Geldi.

*

Bazen. Pek de farkımız olmadığını düşünüyorum.

Devir değişse de, teknoloji değişse de, insan doğası üç aşağı beş yukarı aynı kalıyor..

“Ama bunda şaşılacak bir şey yok. Bütün şeytanlar birbirine benzer.” - Don Quixote, Cervantes

“Don Quixote, düzenin rüzgârına doğru dönen yel değirmenlerine saldırdığı anda değil, tepetaklak edilip düşse de, hayalleri için yeniden ayağa kalktığında Don Quixote olur!” - Kalede bir başına, Sunay Akın

19 Ocak 2022 Çarşamba

"Şey"ler - 1

Bir kahve daha! Öyle de uykusuzuz, böyle de..
Gönülçelen - Salinger

İyi hoş kadınım da, bir huyum pek fena. Öğlen 13’ten sonra kahve, siyah çay, hattâ kola içmeyegöreyim; o gece mümkünatı yok, uyku tutmaz. Otuzuma dek hiçbirini doğru dürüst içmediğimden olsa gerek, bünye böylesine aşırı bir tepki veriyor galiba. Öyle ya da böyle. Bugün yine bir acı kahvenin kırk yıllık hatırına hayır diyemedim, gece de uykusuzum..

Uykusuzken uyumaya çalışmaya inat etmem. Gecenin, sadece bana aitmiş gibi hissettiğim sessiz kuytuluğunu severim. Bunu düşününce, kalktım, sevdiğim diğer "şey"leri yazmaya karar verdim. Rastgele.. Beni ben yapan "şey"leri..

*

- Serin bir denize adım adım, hiç acele etmeden girmek ve suyun en altına, denizin tabanına dokunurken, mutlaka gözlerimi açıp, ancak bulanıkça seçebildiğim saçlarımın, koyu yeşil yosunlar gibi suda oynaşmasını izlemek.
- Yaz kış her sabah çıplak ayaklarımla toprağa basmak, tüm bedenimin ürpermesini hissetmek.
- Güneşli sıcak havalarda, çok çekici bulduğum bileklerime rengârenk bileklikler takmak.
- Duşta aslında çoktan temizlendiğimi hissettiğim ama keyfi biraz daha uzattığım o son iki dakika.
- Çocuklarımın doğum günü pastalarını, ne kadar amatörce de olsa, sevgiyle her sene kendim hazırlamak.
- Tatil için uçağa / otobüse / arabaya oturup emniyet kemerinin "tık" sesini duyduğum o an.
- Aşık olduğumda ya da bir şey için çok heyecanlandığımda midemde duyduğum o roller coaster hissi.
- Sahilde oturup deniz kabuklarını ve taşları eşelerken çenemi dizlerime dayamak.
- Denize karşı, ara sıra onu yoklayarak, kokusunu içime çekerek yazı yazmak.


- Birinin bana "iyi ki varsın" dediği her sefer yaşadığım o "işte hayatın anlamı bu, ötesi yok" hissi.
- Hızlı bisiklet kullanmak ya da kayak yapmak ve soğuk hava yüzüme çarparken saçlarımın uçuşması.
- Rengârenk bereler, atkılar, eldivenler.
- Küçük ve kimseye zararı dokunmayan yaramazlıklar yapmak, fark edildiğinde çocuklar gibi kikirdemek.
- Karda yürürken çıkan "gorf gorf" sesi
- Duştan çıktığımda ıslak, mis kokulu ve yeni taranmış "hafif" saçlarımın çıplak omuzlarıma (ve uzunken göğüslerime) dokunduğu anlarda tüm vücuduma yayılan tatlı ürperti.
- Başkalarının çocuklarının da benimkiler kadar cozutuk olduğunu fark etmek.
- Birinin mezarına gidip onunla konuşmak, olan biteni anlatmak, bazen ağlayıp bazen gülmek.
- Özlediğim birini gördüğüm o ilk 5dk'lık anın hisleri.
- Dişçiden ve doktor kontrolünden "olaysız" çıktığım o ilk 30dk'daki hisler.
- Karşımdaki insanda da kendimdeki kadar "political incorrect" mizah anlayışını fark etmek.
- Sevdiğim birini koklayarak öpmek.
- Arabada yüksek sesle bağıra çağıra şarkı söylerken "yan araba"dakinin gülümsediğini fark ettiğim anlar.
- Ters ışıklar.


- Zeki olduğumun, hatta "tanıdığı en zeki insan" olduğumun yüzüme söylenmesi.
- Gece arabayla şehrin ışıklarını izlemek.
- Yüzümü güneşe verebildiğim kış günleri.
- Biriyle flört etmek. Bu hissin gün boyu beni ara sıra heyecanlandırması. 
- Upuzun, deliksiz, rüyasız, sanki sadece 1sn uyumuşsun hissi veren ama tüm gece süren uykular.
- Renkli bir şeyi fark edip fotoğrafını çekmek.
- Sisli günlerde, kendi kendime "sütlü kahve gibi" diye mırıldanmak.
- Uzun palto içine kısacık etek giymiş olmak.
- Yaşlı ve sakin insanlarla uzun uzun, yavaş yavaş, tatlı tatlı konuşabilmek.
- Hayvanlarla zaman geçirmek, onlara sakince dokunmak, bana dokunmalarına izin vermek ve her sefer sıcacık oluşlarına şaşırmak.
- Ellerime krem ve tırnaklarıma oje sürmek, sonra kurumaları için sabırsızlanmak ve bir türlü sakince bekleyememek.


- Müşterilere bir bardak şampanya ikram edilen lüks iç çamaşırı dükkanlarındaki alışverişler..
- M. ile dünya üzerine felsefî konuşmalar yapmak.
- L.nin başının tam üstünü koklamak.
- F.nin gözlerinin turkuaz rengi. B.nin gözlerinin bebek mavisi rengi. Ou.nun gözlerinin laz mavisi, K.nin gözlerinin gece siyahı, Noe.nin gözlerinin ateşli kahve rengi ve benim elâ gözlerim arasındaki tüm o kelimesiz muhabbetlerin, gökteki bulutların güneşle dans etmesi gibi gelip geçişi.. Yani; dostluk.
- Bisküvimi hâlâ ve inatla bu yaşımda da çayıma ve kahveme batırmam. O şekerli kakaolu tadın ağzımda erimesi hissi.
- Upuzun amaçsız yürüyüşlerim.
.. devam ederim bence.

18 Ocak 2022 Salı

İki kadın, bir virgül

Bir masada karşılıklı iki kadın. Önlerinde kahve fincanları, biri sütsüz ve şekersiz.

"Ben sadece beni çok sevmesini istedim" diyor, ufak bir kaşıkla kahvesini karıştıran. Simsiyah fincanı sıkı sıkı tutup buz kesmiş parmaklarını ısıtmaya çalışan diğeri ise, gülümseyerek cevap veriyor:

"Virgülü nereye koyacağını bilememiştir......"

Üzgün kadın, anlamıyor. Neşeli kadınsa, anlayıp gülebilecek tek kişiyi çok özlüyor....

17 Ocak 2022 Pazartesi

Sıkı can

İyidir; kolay çıkmaz, derdi anannem.. 

Bugün otobanda eve yetişmeye çalışırken, karşıma öyle bir gökyüzü çıktı ki.. Bulutun en koyu grisinden, göğün en bebek mavisine, tüm renkler aynı anda önüme serildi.. 

Bu şölen karşısında öyle güçlü duygular yaşadım ki, birden "göreceğimi gördüm, yaşayacağımı yaşadım.. bundan sonrası hep aynı filmin tekrarı ya da yavaş yavaş inmek, bir zamanlar güle oynaya ve heyecanla çıktığın yokuşu.." diye geçirdim içimden.

Babyteeth’te bir sahne vardı ya; “ölüm, Milla’yla konuştu..”. Sanırım benimle de aynı kelimelerle konuştu bugün, otobanda.. Ve sanki, birden tüm korkularım uçtu gitti. Defalarca burun buruna geldiğim ölümden artık korkmuyor hattâ hazır hissediyor olabilir miyim gerçekten?

Yoksa bu sadece o anın yarattığı büyünün etkisi ve gecenin en zifiri karanlık anında o büyü her zamanki gibi yine bozuluverecek mi……..?

16 Ocak 2022 Pazar

Ters ışık, düz yazı

"Dün sen misin ters ışık diyen? Al sana, al al al.." der gibi, doğa..

E ama siz de böyle yaparsanız sevgili ışık, sevgili doğa.. E nasıl biter bende bu sevda?

O zaman, yeniden gelsin şu bir zamanlar yazmış bulunduklarım:

(..)

İnsan bir defa çok sevince, tüm dengeleri altüst oluyor. İflah olmuyor, kardeşim.. Tutuyor, artık her bi'şeyi sevmeye kalkıyor..


Hani çocuklukta çok ateşli bir hastalık geçirildiğinde vücut iç termostatının bir daha asla düzelmeyecek üzere bozulduğu teorisindeki gibi; ilerki yaşamında da ya sürekli “yanıyorsun”; çok sıcak olmadı mı burası? Ya da sürekli donuyorsun, iki pencere arasında illâ ki "cereyan var", sürekli üşütüyorsun. Orta yolun kalmıyor hani; vücut ne yapsa, artık normal ayarları tutturamıyor.. 

Sevmek de öyle. Bir defa çok sevdiysen, ya artık her şeyi seviyorsun çünkü biliyorsun insanlar, hayvanlar, nesneler hepsi birbirine bağlı.. Ya da hayata küsüyor; kimseleri - canlı cansız ayırdetmeden - bir daha asla sevemiyorsun..

Hangisini seçtiğini ne belirliyor acaba? İç termostat bozulduğunda, hayat boyu yanmak ya da donmak arasındaki seçimi yaptıran ittirici güç, ne? 

15 Ocak 2022 Cumartesi

İğ ağacı

Leaving the myriad small creatures trying to tie us to the ground
To a life consumed by slow decay..*


Adı İğ Ağacıymış..

I-naturalist öyle söyledi. Uzun zaman sonra bugün yeniden yanına gittiğimde, tüm çiçeklerini çoktan dökmüştü. Sadece sert bir çalılıktan ibaretti artık, kış boyu uykuda. 


Oysa sadece üç hafta önce bu halde, bana dünyadaki en güzel şey gibi görünmüştü.. Ellerim titremiş heyecanımdan, netleştirememişim bile. Hani tek bir fotoğraf karesi kalır ya bazen ondan sana, o da ya ters ışık, ya bulanık..... 

* The Division Bell elbette.. Hoş, sana söylememe gerek yok biliyorum..

14 Ocak 2022 Cuma

Aşk ve dişçi

Aşk tarifimde bir bozukluk olabilir. Fakat aşıkken hissettiklerimle, altı ayda bir gittiğim dişçi kontrolü öncesinde hissettiklerim birebir aynı; pır pır eden bir kalp, hop hop eden bir mide ve finalde en olmadık anda bozulan bağırsaklar......

Bu da bonus:

Dişçi sonrası ben ve yakın çevremdekilerin bana tepkileri..

13 Ocak 2022 Perşembe

Ticarî kafa

Çocuğun eline aldığı anda kazara yere düşen o iki top dondurmasından kalan boşluğu, hemen, kendi kasasından kalbinden dolduramayacaksa bir satıcı.. Dondurma satmanın ne anlamı kalır?! dedim ona.

İşte bu nedenle hangi işi kursan batırırdın sen, dedi bana.


Gülüştük. Ticarî kafa hiç yok bende, haklı. Ama kazara açılan tüm boşlukları kapatmak için çabalayan kocaman tertemiz bir yürek var, o kesin...

12 Ocak 2022 Çarşamba

Nar çiçeği

Kırmızı ile kavuniçi arası, kıpır kıpır, capcanlı, çarpıcı bir renktir. En sevdiğim, bana da en çok yakıştırılan renktir. Ruhumun bir yanı bu renkse, diğer yanı sakin, barış ve huzur dolu bir turkuaz.. İkisi aslında neredeyse zıt renkler. Fakat Alexej von Jawlensky de benim gibi düşünmüş olmalı; bu iki karşıt rengin birlikteliği, insana bir "tamamlanmışlık" hissi veriyor.

Alexej von Jawlensky 
Portrait of the Dancer Alexander Sakharoff 

Burada bir yazı okudum. "Örtük, kinayeli, baştan çıkartıcı" kelimeleri, "afallatan, insanı aldatan, ürkütücü" sıfatlarıyla birlikte havalarda uçuşuyordu. Aynı şekilde Joker'e, Pennywise'a da göndermeler vardı, ne kadar "korkutucu" oldukları hakkında.

Bense, bu tabloyu Lenbachhaus'da ilk gördüğüm andan beri (Şubat, 2020) seviyorum. Genel kanının aksine baştan çıkartıcı, dikkat çekici ya da tutsak edici bulmuyorum. Aksine, dengelenmiş, doğal ve naif buluyorum; dansçıyı da içten ve belki de olduğu kişiden utanmayan biri olarak duyumsuyorum. Evet Alexander Sakharoff bir androjendi, yani hem kadınsı hem erkeksi kişilik özelliklerini bir sanatçı olarak kullanıyordu ama bugünün "drag queen" ya da "travesti" kimliklerinin dışında, daha farklı, belki "queer" diyebileceğimiz bir yapısı vardı. Yıl 1908. O dönem için akılalmaz, bu devir için bile çizgidışı.. Hoş 1920'lerin toplumsal yapısı 2020'den çok çok çok daha rahat, özgürlükçü ve liberaldi, kabul etmek lazım..

Nar çiçeği ile turkuazın, kişiliğimdeki canlılıkla durgunluğun, baştan çıkartıcı pırıltımla kendi içime gömülme ihtiyacımın, kısacası karşıtlıkların birliğine inanıyorum. Karşıtlıklar bir arada olmadığı sürece, iç dengenin bulunamayacağına, insanın tamamen kendisi olamayacağına inanıyorum. 

11 Ocak 2022 Salı

Biri daha varsa.........

Burada biraz daha özgür yazıyorum. Kim ne der demeden. Çünkü kimseye söz hakkı vermiyorum :) Fakat bazen, çok da yalnız hissediyorum.

Olivia Colman'ın baş rolünü oynadığı Elena Ferrante'nin aynı isimli romanından uyarlanan "The lost daughter"ı izledim üç gün önce. Etkisini üzerimden atamıyorum. 

Film 2 saatse, 3 saat de üzerinde yazılmış çizilmişleri okudum. Spoiler vermemek adına yazmayacağım ama filmi izleyen ya da kitabı okuyan bir başka kadın varsa şu an bunu okuyan, had safhada üzerinde konuşma ihtiyacı içindeyim.. 

Had safhada.

10 Ocak 2022 Pazartesi

İhtiyar çocuk

Sıkkındım bugün biraz. Önce “zula”dan bunu çıkartıp, koccaman bir kaşık kakaolu fındık kremasını ağzıma attım..

Sonra başka tür bir zuladan da bunu çıkarıp, uzun uzun okudum..

“Dünya böyle kendini hâlâ daha ihtiyar saymayan yaşlanmış çocuklarla, eski zaman gençleriyle doludur. İhtiyarlığımızı kendi vücudumuzda his ve kendi gözlerimizle teşhis ederek, kendi idrakimizle kabul etmemiz pek güçtür. 

Zaten ihtiyarların en evvel gözlerinin bozulması ile her şey hakkındaki telâkkilerinde bazan mesut bir değişiklik olur. Uzaktan şekillerin ve yüzlerin kusurlarını teşhis edemezler ve böylece her şeyi daha az görebildiklerinden daha güzel bulmaya başlarlar. Güzelliği artmış sanarlar. 


Yine böylece kendi inhitatlarını da iyi seçemez ve kendi aleyhlerinde hemen herkeste tecessüs etmekte olan hissi ve kanaati de göremezler. 


Hastalık gibi ihtiyarlığı da kimse kendine kondurmaz. Herkes kendisini hâlâ annesinin ve babasının sandıkları gibi genç bir yaşta zanneder. Vücudu içinde duyduğu çöküntülere kulaklarını tıkar, gözlerini yumar.” - Fehim bey ve biz, A.Ş.Hisar


Galiba yavaş yavaş ben de.. 


Yok canım! 

Sen getir hele şu kakaolu fındık kremasını bir..

At ağzına bir kaşık daha.

At at!

Gör bak bi’şeyciğin kalıyor mu?


Bilirsin bize yaramazlık hep iyi gelir ;)



Bugünü de böyle kurtardık bakalım.

9 Ocak 2022 Pazar

Pazar ve ertesi

Sakin, sessiz bir Pazar günü. Günümün güzeli buydu:


Daha gün bitmedi ama :) Acelecilik ettim işte yine. Kaydadeğer bir şey daha olursa, eklerim, söz.. 
Ama böyle de güzel, böyle de güzeliz biz.. Değil mi cağnım blog?

Ha bir de.. 

Şu sözü unutmayalım: "Kimse kendi vatanında peygamber olamazmış.."

8 Ocak 2022 Cumartesi

Numara

17 senelik evliliklerinde hiç, hiç evet, hiç orgazm olmamış bir kadınla karşılaştım bu sabah. Ve bunu çok doğal bir şekilde, rahatça söyledikten sonra ekledi; "ne fark eder ki? hayattaki her şeyi sonuca ulaştırıyor muyuz? Hep süreç daha önemli demezler mi?"

Kahvesinden bir yudum aldı, gayet neşeli bir şekilde devam etti: "Bu alanda ve koşullarda sonuca ulaşamıyorsam ne olacak, başka yoldan ve başka şekilde ulaşırım.." Muzırca göz kırptı ve ekledi: "Bunu eşime hiç söylemedim, 17 senedir her sefer numara yapıyorum. Neden söyleyeyim ki? Gayet mutlu bir evliliğim var, cinsellik dışında her konuda uyumluyuz, bu konuda da uyumsuz oluverelim.."

Sonra çatalıyla çikolatalı pastadan büyük bir parça bölüp ağzına attı, sakin sakin bir süre çiğnedi, bir yudum daha kahve içti ve bu konudaki son sözünü söyledi: "Bazı şeyleri kendi içinde tutmayı ve kendi içinde çözmeyi, çözemiyorsa da normal gibi kabul etmeyi öğrenmeli her insan. Sadece cinsellikte değil, hayata dair herhangi bir konuda numara yapmayı öğrenmeli... Yoksa huzuru asla bulamazsın."

Pietro Sanguineti, 2015 (Photo taken in Lenbachhaus, 2019).

Tüm bunları sessizce, kollarımı karnımın üzerinde kavuşturmuş şekilde dinleyen bense şunu düşündüm: "Hayatta hiçbir şey için numara yapmadım. Başarısızlıklarıma takılmayı ve bunun bazen beni tüketmesine izin vermeyi, hayatı mış gibi yaşamaya tercih ettim. Fakat şu karşımdaki kadın kadar hayatı sorgulamayan, huzurlu biri olmadığım da bir gerçek.."

Peki hangisi, doğru olan?

7 Ocak 2022 Cuma

Tilda

Ara sıra (özellikle perişanlık dönemlerimde) aklıma gelen, kariyerinin en unutulmaz sahnelerinden biridir bu:

Tilda Swinton

Tilda'dan vaz geçemiyorum.. Sanırım gelmiş geçmiş, tüm zamanların en beğendiğim kadın oyuncusu çünkü yüzü başlı başına bir sanat eseri. Tiyatro altyapısını hissettiren bazı oyuncular vardır, kaliteyi yukarıya çeken, birbiriyle çelişen rollerin tamamının altından aynı özgüvenle çıkabilen. Tilda kesinlikle böyle biri. "Benim kadınlarım"dan biri..

The Human Voice'u izledim geçenlerde. 

Üstüne, bunu okudum. Film için zaten söyleyebileceğim tek kelime: Almodóvar. Bu adamdan vazgeçemiyorum. Tilda'dan da.. Güzel bir iş çıkartmışlar.

Fakat filmden sonra yine beynim döndü dolaştı gerisin geriye fotoğraftaki sahneye vardı.. 

Sonra kalktım, duş aldım, içime dantelli VS'larımdan birini dışıma ise koyu yeşil el örgüsü elbisemi giydim, gözlerime kurşunî renkli kalemimi, dudaklarıma kıpkırmızı rujumu sürdüm, artık benle özdeşleşen 15 senedir kullandığım parfümümü de sıktım ve tamam dedim. Hasta da olsan, güzel hisset kendini..... 

İyi geldi.

6 Ocak 2022 Perşembe

Yek

Biz kadınlara, annelerimiz ve ananelerimiz daha küçücük yaşımızdan itibaren "aman kızım, meslek bir altın bilezik, tak koluna ister kullan ister kullanma ama dursun orda" dediler. Bize "aman kızım, kimseye kocana bile muhtaç kalma" dediler. Bize "kızım kendi ayakların üzerinde dur, kendi kendine yet" dediler. Biz de yaptık bunu, başardık şükür. Ama bu arada da "başkasına muhtaç olmamak" öyle büyük önem kazandı ki, aslında toplumda hepimizin birbirimize muhtaç olduğunu, herkesin bir başkasına ihtiyacı olduğunu unuttuk! Ve herhangi bir destek önerisini şiddetle reddettik: "asla başkasına muhtaç olmamalıyım!" 

Aaaaah.. Kalplerimiz nasıl katılaştı birbirimize karşı. "Tek başımıza savaşmayı" öyle normal kabul ettik ki, kendimiz dışındaki her şeyle savaşmaya başladık. Başkası için yapılan ufak incelikleri, naziklikleri, yardım ve talep etmeyi de unuttuk! Hepimiz kendi kalelerimizin içinde "birey"sel savaşlarımızı verdik, ekmek "kavgası" verdik, oysa ekmeğin ikiye bölünüp paylaşıldığında "daha fazlaymış gibi" hissedileceğini unutuverdik......

5 Ocak 2022 Çarşamba

Bir zamanlar

Eskiden, çok eskiden.. Bunca kalabalığın içinde tek bir insan, tamamen benim için yaratılmış ve onun için yaratıldığım bir tek insanın olduğuna inanırdım ben.....

Foto: Michael Wolf, "Architecture of density - 12" - 2003.

Bazı fotoğrafların seni eskiden olduğun kişiye götürebilme yetisi..

4 Ocak 2022 Salı

Hastalık hic'vi

Hasta olmanın güzel yanı, perişanlığınla hic'vedebilmek bence. 
                 Bir de seni sevenlerin söylediği, yazdığı kısa cümleler tabii..

Tolstoy'dan kendime, durumuma ve perişanlığıma uygun bu paragrafı beğenmiştim: 

"no disease suffered by a live man can be known, for every living person has his own peculiarities and always has his own peculiar, personal, novel, complicated disease, unknown to medicine -- not a disease of the lungs, liver, skin, heart, nerves, and so on mentioned in medical books, but a disease consisting of one of the innumerable combinations of the maladies of those organs. This simple thought could not occur to the doctors (as it cannot occur to a wizard that he is unable to work his charms) because the business of their lives was to cure, and they received money for it and had spent the best years of their lives on that business. But above all that thought was kept out of their minds by the fact that they saw they were really useful [...] Their usefulness did not depend on making the patient swallow substances for the most part harmful (the harm was scarcely perceptible because they were given in small doses) but they were useful, necessary, and indispensable because they satisfied a mental need of the invalid and those who loved her -- and that is why there are, and always will be, pseudo-healers, wise women, homoeopaths, and allopaths. They satisfied that eternal human need for hope of relief, for sympathy, and that something should be done, which is felt by those who are suffering."

Okur okumaz büyülenip, F.'ya "işte durumumu en iyi ifade eden satırlar" diyerek yolladım. Ciddiydim de üstelik.

Ondansa bana cevap olarak "durumunu fazla mı dramatize ediyorsun acaba?" notuyla birlikte, bu geldi:

Bazı insanların beni benden iyi tanıyor oluşları; bu günün güzelliği değilse nedir?

3 Ocak 2022 Pazartesi

Yaptığın iş / sevdiğin iş

"Sevdiğin işi yap, yaptığın işi sev." derdi annem, kendisi yaş haddinden emekli olana dek sevdiği işi yaptı. Ben de annemin kızıyım, seviyorum işimi.. 

Fakat bugün ayrı bir sevdim. Daha tek seans çalıştığım bir danışanımın annesi yolda görüp durdurdu beni ve "çok teşekkür ederim, seninle konuştuğu bir saatin sonunda resmen gözleri ayrı bir parlıyor sanki.." dedi.. Ne bileyim. İçim ılık ılık oldu.. 

Herkese iyi gelmeyi isterdim ama mümkün değil, biliyorum. En azından bazılarına iyi geliyorum sanırım. Bu da bir şeydir.. 

2 Ocak 2022 Pazar

Koku

L., bu sabah uyanır uyanmaz yanıma geldi. Hemen yorganın içine girip bana iyice sokuldu. Buz gibi ayaklarını bacaklarıma doğru uzattı, küçük ellerinin avuç içlerini iki yanağıma birden sardı ve burnunu bana iyice yaklaştırdı.

Daha gün ağarmamıştı. 

Bana, "çok güzel kokuyorsun....." dedi.

Bir süre önce okuduğum bir paragraf geldi aklıma:

"Of the five senses, smell has the closest thing to the full power of the past. Smell really is transporting. Seeing, hearing, touching, tasting are just not as powerful as smelling if you want your whole being to go back for a second to something." / "I realized I have a smell museum so certain smells wouldn't get lost forever". - Andy Warhol. Philosophy.

Günün birinde, ben çoktan gitmiş bile olsam, bir yerden burnuna elma yaprağı, İtalyan mandalinası ve Japon Osmanthis, Frezya, Manolya ve Boronya çiçeklerinin kokusu, misk amber ile süsen çiçeğinin yapraklarının kokusu çalınırsa..... beni hatırlayacak. 

Eminim.

1 Ocak 2022 Cumartesi

1 Ocak: Yepyeni

Yine yaptım evet, farkındayım ;)

3 ay boyunca kendime söz verdiğim için, bir tek yazımı bile silmemiştim ama baksana sonunda bloğu tümden sildim. Amaaağn, ne olacak, yine yazarız, yine sileriz, daha iyi yazarız, daha iyi sileriz.. 

Yepyeni, tertemiz bir sayfa istedi canım. 1 Ocak bunun için en uygun gün değilse nedir? 

Bu bloğu çok sevdim ben, sanırım yazdığım bloglar içinde en keyifle yazdığım blog bu oldu. Hiç değiştirmeden tarzını, aynen devam edeceğim. Sadece canım 1 Ocak 2022'yle başlayan yepyeni bir blog çekti, o kadar! Her şey yolunda sevgili okur.. Böyle devam edeceğim, küçük ayrıntıları biriktirmeye, bu sayede "yaşadığımı kendime kanıtlamaya".. 

Hayatla oyalanmadan, hissettiklerimi sansürlemeden, kimseye yaranmaya çalışmadan, hergün sadece o günden bana kalanı yazarsam; belki de ölüm "yaşayamamak korkumu" bile yenerim günün birinde..?

Hem bak sana kimliğinin "medar-ı iftiharımız" misali durmadığı, hattâ kimseler tarafından görünmeyeceği bir "TAKİP ET" linki de ekledim yan tarafa, güle güle kullanasın. Html kodunu kendim yazdım diye demiyorum, çok biçimsiz ama pek kullanışlı oldu.. Tek başıma kod yazabilmek ve bu kodun çalıştığını görebilmek ne büyük mutlulukmuş! İnsan kendi uzmanlık alanları dışında bir alanda ufacık bir başarı edinince, sanki kendi alanındaki kocaman başarıdan bile daha çok mu seviniyor? Ne de olsa "E n'olcak, nasıl olsa yapardım, ne alemi var abartmanın" diyemiyorsun.. "Aaa nasıl yaptım, ben yaptım değil mi ya? Başardımmmm" diyorsun, çocuk gibi bir "ilklerin neşesi"ne tutulmuşçasına..

Günün güzeli, yılın ilk güzeli bu: konfor alanının dışına çıkmak, muhteşem bir his!