Mutluluğumun üç nedeni vardı dün; tam ayarında alınmış bir uyku, demlisinden dört bardak Türk çayı ve yazılıp bitirilip süpervizöre teslim edilmiş bir rapor. Heybem bomboş, içim huzurlu, rüzgârda efil efildim.
Gece 11 gibi yatağa girsem de henüz birkaç saat daha uyuyamayacağımı fark edince, fazla gelen enerjimi atmak için koşmaya çıktım. Normalde koştuğum bir saat değil, sabahları tercih ediyorum. Fakat dün gece öyle geldi içimden; gecenin simsiyahlığında rap rap rap hafif bir ritmle ve kesintisiz koşmak. Bomboştu sokaklar..
Koşuyorsan bilirsin, bir süre sonra adrenalin, dopamin ve serotonin tepe yapınca "koşucu kafası" denen bir ruh hâli oluyor insanda. Zihnin berraklaşıyor, normalden daha hızlı düşünüyor ve bir süredir çözemediğin konularda basit ve doğru sonuçlara varabiliyorsun. Yine öyle oldu.. Önümüzdeki ay boyunca beni zorlayacak bir sorunu 50-70mt içinde çözüverdim birden.. Sonra da kalan zamanda hayâl kurdum, biraz da, yalan yok şimdi, Murakami'yi düşündüm.. Koşuyorsan, yazıyorsan ve henüz okumadıysan tavsiye ederim: koşmasaydım yazamazdım.
Özellikle şu paragraf geldi aklıma dün gece: "Hep böyle yaşadım. Sessizce yutabileceğim şeyleri, olduğu gibi yutar, bunu (elimden geldiğince görüntüsünü büyük ölçüde değiştirerek) roman dediğimiz kalıbın içerisine koyar, anlatının bir parçası olarak içimden atmaya çabalarım."
Tanıdık değil mi..?
Dahası var. Ama sen oku bence, altını da sen çiz. Ben buraya tek paragraf aktardığımla kalayım sadece.