12 Ocak 2022 Çarşamba

Nar çiçeği

Kırmızı ile kavuniçi arası, kıpır kıpır, capcanlı, çarpıcı bir renktir. En sevdiğim, bana da en çok yakıştırılan renktir. Ruhumun bir yanı bu renkse, diğer yanı sakin, barış ve huzur dolu bir turkuaz.. İkisi aslında neredeyse zıt renkler. Fakat Alexej von Jawlensky de benim gibi düşünmüş olmalı; bu iki karşıt rengin birlikteliği, insana bir "tamamlanmışlık" hissi veriyor.

Alexej von Jawlensky 
Portrait of the Dancer Alexander Sakharoff 

Burada bir yazı okudum. "Örtük, kinayeli, baştan çıkartıcı" kelimeleri, "afallatan, insanı aldatan, ürkütücü" sıfatlarıyla birlikte havalarda uçuşuyordu. Aynı şekilde Joker'e, Pennywise'a da göndermeler vardı, ne kadar "korkutucu" oldukları hakkında.

Bense, bu tabloyu Lenbachhaus'da ilk gördüğüm andan beri (Şubat, 2020) seviyorum. Genel kanının aksine baştan çıkartıcı, dikkat çekici ya da tutsak edici bulmuyorum. Aksine, dengelenmiş, doğal ve naif buluyorum; dansçıyı da içten ve belki de olduğu kişiden utanmayan biri olarak duyumsuyorum. Evet Alexander Sakharoff bir androjendi, yani hem kadınsı hem erkeksi kişilik özelliklerini bir sanatçı olarak kullanıyordu ama bugünün "drag queen" ya da "travesti" kimliklerinin dışında, daha farklı, belki "queer" diyebileceğimiz bir yapısı vardı. Yıl 1908. O dönem için akılalmaz, bu devir için bile çizgidışı.. Hoş 1920'lerin toplumsal yapısı 2020'den çok çok çok daha rahat, özgürlükçü ve liberaldi, kabul etmek lazım..

Nar çiçeği ile turkuazın, kişiliğimdeki canlılıkla durgunluğun, baştan çıkartıcı pırıltımla kendi içime gömülme ihtiyacımın, kısacası karşıtlıkların birliğine inanıyorum. Karşıtlıklar bir arada olmadığı sürece, iç dengenin bulunamayacağına, insanın tamamen kendisi olamayacağına inanıyorum.