21 Mayıs 2025 Çarşamba

Rönesans insanı, düşünsel flâneuserie ya da sadece vasatlık?

Küçük Joe'yla farklı alanlarda (b)ilgi sahibi olmanın güzelliğini konuşurken, diğerleri için düşündüğümü, kendim için düşünmediğimi fark ettim. Ben de aslında ilgi dağınıklığım için kendimi suçlama eğilimindeyim; üstelik "şıpsevdi", "maymun iştahlı" falan gibi benzetmelerle yapıyorum bunu.. Tabii ki bu benzetmeleri çocukken çevremizden duyup içselleştirdik, büyük ihtimalle.. Şimdilerdeki çocukların tamamına yapıştırılan: "odaklanma sorunu" misali.... O zaman da bize hayalci, dikkatsiz, ilgisiz denirdi.... 

Bir tür flâneur / flâneuse'üz ya da düşünsel anlamda bir fleneuserie bu yaptığımız.. Gözlemci, gördüklerini düşünmek ve bu düşüncelerin içinde vakit geçirmekten hoşlanan insanlarız..

Rönesans İnsanı'ndan bizi ayıran, bence ilgi alanlarımızdaki genel vasatlık ama bu bizden değil çağın gerçeklerinden de (hızlı sirkülasyon, değersizleştirme, hakikat ötesi çağı) kaynaklanıyor olabilir..

Olamaz mı? Olabilir...


Psikolojiyi bırakırsam ne yapabilirim diye düşünüyorum bir süredir..... Açıkcası "belli bir yeteneğim yok" sonucuna varmış ve mutsuz olmaya başlamıştım. Elimde bir sürü ilgi ve bilgi kırıntısı var ama bunlardan ortaya hiçbir iş çıkmaz gibi geliyor bana... Tam bir: battaniyeye dönüşememiş patchwork..

Bir alana odaklanıp derinleşmek mi, birçok alanda (genellikle de gözlemci sıfatıyla) yüzeysel kalmak mı? İşte bütün mesele bu.

İkincisi nedense daha renkli geliyor bana. Daha eğlenceli. Daha hayata dair.. Daha "başarı odaklı olmayan"...... 

Başarı odaklı olmak...

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum. Bknz. İlk yazı.

Dipnot. Bu konu bir süre daha gündemimde kalacak sanırım.. Olgunlaştırınca "Yılın Tortusu"na yazmayı düşünüyorum. Başlayınca buradan da duyururum....

20 Mayıs 2025 Salı

Psikoloji yerine edebiyat yerine felsefe.

Beraber çalışmaktan çok zevk aldığım ve kendi gelişirken beni de çok geliştiren bir danışanım, bundan birkaç ay önceki bir seansımızda "ben psikoloji kitaplarını asla okumam çünkü edebiyat oku daha iyi, orada zaten her şey var.." demişti. Bu önermesini ben de doğru bulurum. Fakat edebiyat da psikoloji kadar yetersizdir..

Psikoloji, edebiyat (mitoloji de dahil), sanat ve hatta din aslında hep bir "anlama yöntemleri" hatta daha da temelde "düşünme yöntemleri", bu nedenle aslında hepsi felsefenin çocukları ve torunları.. Dolayısıyla bu bilimlerden herhangi biriyle ilgiliysen, temelde mutlaka iyi bir felsefe eğitimi de alman şart. 

Mark Twain'in İnsan Nedir?'ini taze bitirdim ve Kant sonrası daha da tamamlayıcı bir ekleme gibi oldu. Aslında Kant'ın tipik akılcılık ve deney(im)cilik akımlarına tepki olarak "durun beyler, ikisinin ortak noktaları da var" tepkisini, biri yaşlı diğeri genç iki insan üzerinden tartışıyor Twain ve tabii ki Kant'dan çok daha "okunabilir", çünkü edebiyat sıradan insana odaklanıyor.. Dili daha şiirsel, daha hikayeci, daha az didaktik.. Her ne kadar amaç son derece didaktik olsa da :) Çaktırmadan öğretiyor, sevecen, tonton bir öğretmen gibi... Okuruna şefkat duyuyor edebiyat, oysa felsefe okuru umursamıyor, anlayan anlar, anlamayan elenir, zaten herkese göre değildir felsefe canım......

İlginç. Ben felsefeyi edebiyata da psikolojiye de tercih ederim ama edebiyat olmadan felsefe de çok kuru, soğuk kalıyor doğrusu.. 

Üşenmesem ikinci üniversite olarak felsefeyi okuyacağım ama hali hazırda durum aynen bu olunca:

:)))

19 Mayıs 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 21

21: Domuz

Guru, meditasyonda iki rüya görmüştü. Öğrencilerini çevresine topladı ve rüyalarını anlatmaya başladı. "Bir hafta içinde öleceğim ve dünyaya bir domuz olarak geri geleceğim. Bir domuz olmak kesinlikle istemiyorum ama beni bekleyen kaderi değiştiremem" dedikten sonra, şöyle devam etti: "X köyünde öldüğüm gece doğacak üçüncü domuz ben olacağım ve burnumun üzerinde kahverengi bir leke olacak. Sizden bu köye gitmenizi ve beni bulup hemen öldürüp, özgürlüğe kavuşturmanızı istiyorum."

Öğrenciler aynen bu kehanetteki gibi gurunun öldüğü gece o köye gittiler, burnu lekeli domuzu annesini emerken, samanlar altında ve çamur içinde hoplar zıplarken buldular ve tam öldürmeye hazırlanırken, domuzdan cılız bir ses geldi: "Lütfen beni öldürme! Domuz olmanın bu kadar eğlenceli bir şey olduğunu bilmiyordum!" 

:))))

Kıssadan Hisse: 

Deneyimlerimizden çok daha fazlasıyız, olduğumuzdan çok daha farklı potansiyellerimiz var. Şu an yaşadığımız hayat, deneyimlerimizden sadece biri, dolayısıyla her an fark yaratabilir, olduğumuzdan bambaşka bir şekilde de mutlu, üretken, verimli olabiliriz. Kendini "şu anki halinle" kısıtlama..

Haftanın Görevi:

Hayatının başka bir "boyutunda" olsan, yapmaktan hoşlanabileceğin başka işleri düşün, hayâlinde kendini bu işleri yaparken canlandır. Seçilmemiş bu yolların her biri, yine de senin bir parçan. 

Bir günlüğüne iş değiştir, meselâ gönüllü bir iş yap, bambaşka bir mesleği denemek için zaman ayır (ellerinle yapacağın bir iş meselâ). Bu "alternatif sen"in nasıl hissettirdiğine bak..

Kendime Hatırlatma: 

Bu sıra bu mesaj çok fazla mı önüme çıkıyor, son eklediğim videoda da "bir farklılık yaratmak için, önce o farklılığı bir dene, bak bakalım hakikaten sevecek misin?" denmiyor muydu! Hatta daha dün, şu mesleki eğitim deneyiminde de "of bu alan çok sıkıcı bir hale gelmiş, bambaşka bir alanda bir şeyler yapsam nasıl olurdu" demedim mi? Hayat bana bir mesaj vermek istiyorsun, duyuyorum seni :) Duyuyorum da, nereden başlayacağımı bilmiyordum.. Bu haftanın göreviyle başlayayım haydi....

18 Mayıs 2025 Pazar

Beyaz Bisiklet ve At Kestanesi'nin Hikayesi

Önce, biri getirdi bu eski bisikleti oraya koydu, kilitle de bağladı ve bir süre bisiklet orada unutuldu.

Sonra, iki adam geldi, bisikleti püskürtme boyayla beyaza boyadı ve bir süre daha öylece bıraktı.

Ondan sonra, biz sokak sakinleri, bunun bir sanat olup olmadığını sorgulamaya başladık.

Daha da sonra, bu beyaz bisikleti parkımızın süsü olarak kabul ettik.

En sonunda ise, bu beyaz bisikletlerin araçlar tarafından öldürülen bisikletliler anısına, öldükleri yere bırakıldığını öğrendik.. 

Üzüldük.

Fakat o noktadan da artık daha dikkatli, daha yavaş geçmeye başladık.....

Tüm bunların sonunda ise..

Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan bir başlangıç vardır.. (Edip Cansever) dedik. 

Ve at kestanesi; çiçek açtı........ 

17 Mayıs 2025 Cumartesi

Antony….. :,(

Ben hâlâ...... 

Dönem dönem "Parts Unknown"u izliyorum. Hem ülkeleri elbette ama hem de Antony'yi... Bazılarında çok neşeli ve "içinde".. Bazılarında yorgun, bıkkın, odaklanamıyor, içi yenip posası bırakılmış egzotik bir meyve gibi.. Ama her seferinde özlüyorum ve her seferinde keşke diyorum... Keşke bu kadar erken vaz geçmeseydimn Antony diyesim de geliyor ama belki de geç bile kaldı, yıllardır uzatmaları oynadı durdu.. 

Özgeçmişini de okudum, zor bir hayat..... Bize "şahane bir hayat" gibi görünüyor dışarıdan, dünyanın ne çok ülkesini gezdi (Afrika hariç diyesim geldi, uydu da sanki buraya..) yedi içti doğru soruları sordu cevapları bazen aldı bazen alamadı, sanki hepimizinkinden bir ton daha koyu yaşadı.. Belki de yetti.. Belki de "hepsi aynı.."ya geldi ve anlamını yitirdi, belki de gerçekten 1 kişi olsa değişirdi, belki de değişmezdi..

Fakat şu gerçek. Videoların tamamının altındaki yorumlara bakarsan, onun kadar çok özlenen bir "ünlü" daha yok, sanırım...... 

16 Mayıs 2025 Cuma

Hırs ve başarıyı odağa almak


Dün mesleki bir toplantıya katıldım. Normalde katıldıklarından biraz daha farklı, daha genç ve dolayısıyla daha dinamik bir katılımcı profili vardı. İlk başta heyecanlansam da, sonra beş kişilik odalara ayrılıp birbirimizi daha “derin” tanımaya çalıştığımızda, yavaş yavaş, sırayla, hayal kırıklığı, bıkkınlık ve uzaklaşma isteği duydum.

Hırs çok yoğundu. Egoların çarpışması ve “ben” çok yoğundu. Gösterme, görülme ve onaylanma, hayranlık duyulma isteği çok yoğundu.

Toplantının sonunu, sebat edip getirdim fakat bir daha katılmam da dedim..

LinkedIn felsefesi beni geriyor ve genç kuşak içinde fazlasıyla dominant bir hâl aldı. Bu her meslekte böyle sanırım…..

Ben bu yarışta yokum….. Varsın faturası yalnızlık olsun.

15 Mayıs 2025 Perşembe

Yanlış yaptığını kabullenmek ve sonrası..

Almanya bence benim için yanlış bir karardı. Birçokları için hayal gibi bir ülke olabilir ama benim için yanlış.

Bu karardan dönebilme şansım şu an yok. Daha bir 8-10 sene, çocuklarım için burada yaşamak durumundayım. 

İstemediğin bir ortamda yaşamak; iki tür yapılabilen bir eylem; ilki mızırdanarak, mutsuz olarak, sürekli şikayet edip etrafını da mutsuz ederek (ki bunu baya yapıyorum). İkincisi de; ufak ayrıntılara odaklanarak, zor zamanlara tevekkül ve sabırla yaklaşarak, güzel zamanların dibine dek farkına varıp, keyfini çıkartarak (bunu da sık yapıyorum ama bazen kara bulutlarımın altında kaldığımda, başaramıyorum).

İlkini azaltıp ikinciyi çoğaltarak, bir şekilde iç dengemi korumak da; hedefim. 

Çünkü şükredip keyfetmek kadar, küfredip mızırdanmak da o denge için gerekli. Hiç mızırdanmayan insandan kork anacım, durup durup çok pis patlıyor o cins..

14 Mayıs 2025 Çarşamba

Boş

İçimde bir sıkıntı var. 

Bazı endişeler..

Günü boş geçmemek için, ben bugün bunu gördüm:

Kedi psikologluğu diye bir meslek varmış..

13 Mayıs 2025 Salı

Hem ağlarım, hem giderim..

Çok dikkatimi çeken bir sorununuz var sevgili dostlar, Romalılar.. Çok sık bana "of medyaya, haberlere bakıyorum sürekli, hem içim şişiyor, hem de bakmasam olmuyor, kısıldım kaldım" diyorsunuz.. 

Bu sorununuza cevap ve tedavi olacak bir kitap eklemek istiyorum; lütfen okuyunuz ya da yeniden okuyunuz..

link de burada.

12 Mayıs 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 20

20: Çiftçi ve Mısır

Tarım ürünleri yarışmasında, mısırları en iyi kalitede bulunup, birinci seçilen çiftçi, mısırlarının tohumlarını diğer tüm çiftçilere dağıttı ve bu davranışının hiç de öyle örnek, yüce gönüllü bir davranış olmadığını da şu sözlerle açıkladı: "Mısır tohumları rüzgârla tarladan tarlaya atlar. Eğer komşularımın mısırları da en az benimkiler kadar kaliteli olmazsa, bundan ben de zarar görürüm."

Kıssadan Hisse: "Hepimiz bir'iz. Tıpkı tarlalardaki gibi, aramızdaki sınırlar da bir ilüzyondan ibarettir. Sandığımızdan çok daha güçlü bağlarla bağlıyız.. Bütün yarışlar, aslında insanın kendi kendisiyle yarışıdır. Eğer başarılı olmak istiyorsan; içinde bulunduğun topluma katkı yap, oyunun seviyesini yükselt. Çevreni beslersen, kendini de beslemiş olursun."

Haftanın Görevi: İçinde bulduğun sosyal toplulukla alışverişini düşün, sen bu topluluğa neler katıyorsun, onlar sana neler katıyor? 

"Yaratıcılık bulaşıcıdır. Bulaştırın." - Albert Einstein.