20 Mayıs 2025 Salı

Psikoloji yerine edebiyat yerine felsefe.

Beraber çalışmaktan çok zevk aldığım ve kendi gelişirken beni de çok geliştiren bir danışanım, bundan birkaç ay önceki bir seansımızda "ben psikoloji kitaplarını asla okumam çünkü edebiyat oku daha iyi, orada zaten her şey var.." demişti. Bu önermesini ben de doğru bulurum. Fakat edebiyat da psikoloji kadar yetersizdir..

Psikoloji, edebiyat (mitoloji de dahil), sanat ve hatta din aslında hep bir "anlama yöntemleri" hatta daha da temelde "düşünme yöntemleri", bu nedenle aslında hepsi felsefenin çocukları ve torunları.. Dolayısıyla bu bilimlerden herhangi biriyle ilgiliysen, temelde mutlaka iyi bir felsefe eğitimi de alman şart. 

Mark Twain'in İnsan Nedir?'ini taze bitirdim ve Kant sonrası daha da tamamlayıcı bir ekleme gibi oldu. Aslında Kant'ın tipik akılcılık ve deney(im)cilik akımlarına tepki olarak "durun beyler, ikisinin ortak noktaları da var" tepkisini, biri yaşlı diğeri genç iki insan üzerinden tartışıyor Twain ve tabii ki Kant'dan çok daha "okunabilir", çünkü edebiyat sıradan insana odaklanıyor.. Dili daha şiirsel, daha hikayeci, daha az didaktik.. Her ne kadar amaç son derece didaktik olsa da :) Çaktırmadan öğretiyor, sevecen, tonton bir öğretmen gibi... Okuruna şefkat duyuyor edebiyat, oysa felsefe okuru umursamıyor, anlayan anlar, anlamayan elenir, zaten herkese göre değildir felsefe canım......

İlginç. Ben felsefeyi edebiyata da psikolojiye de tercih ederim ama edebiyat olmadan felsefe de çok kuru, soğuk kalıyor doğrusu.. 

Üşenmesem ikinci üniversite olarak felsefeyi okuyacağım ama hali hazırda durum aynen bu olunca:

:)))

19 Mayıs 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 21

21: Domuz

Guru, meditasyonda iki rüya görmüştü. Öğrencilerini çevresine topladı ve rüyalarını anlatmaya başladı. "Bir hafta içinde öleceğim ve dünyaya bir domuz olarak geri geleceğim. Bir domuz olmak kesinlikle istemiyorum ama beni bekleyen kaderi değiştiremem" dedikten sonra, şöyle devam etti: "X köyünde öldüğüm gece doğacak üçüncü domuz ben olacağım ve burnumun üzerinde kahverengi bir leke olacak. Sizden bu köye gitmenizi ve beni bulup hemen öldürüp, özgürlüğe kavuşturmanızı istiyorum."

Öğrenciler aynen bu kehanetteki gibi gurunun öldüğü gece o köye gittiler, burnu lekeli domuzu annesini emerken, samanlar altında ve çamur içinde hoplar zıplarken buldular ve tam öldürmeye hazırlanırken, domuzdan cılız bir ses geldi: "Lütfen beni öldürme! Domuz olmanın bu kadar eğlenceli bir şey olduğunu bilmiyordum!" 

:))))

Kıssadan Hisse: 

Deneyimlerimizden çok daha fazlasıyız, olduğumuzdan çok daha farklı potansiyellerimiz var. Şu an yaşadığımız hayat, deneyimlerimizden sadece biri, dolayısıyla her an fark yaratabilir, olduğumuzdan bambaşka bir şekilde de mutlu, üretken, verimli olabiliriz. Kendini "şu anki halinle" kısıtlama..

Haftanın Görevi:

Hayatının başka bir "boyutunda" olsan, yapmaktan hoşlanabileceğin başka işleri düşün, hayâlinde kendini bu işleri yaparken canlandır. Seçilmemiş bu yolların her biri, yine de senin bir parçan. 

Bir günlüğüne iş değiştir, meselâ gönüllü bir iş yap, bambaşka bir mesleği denemek için zaman ayır (ellerinle yapacağın bir iş meselâ). Bu "alternatif sen"in nasıl hissettirdiğine bak..

Kendime Hatırlatma: 

Bu sıra bu mesaj çok fazla mı önüme çıkıyor, son eklediğim videoda da "bir farklılık yaratmak için, önce o farklılığı bir dene, bak bakalım hakikaten sevecek misin?" denmiyor muydu! Hatta daha dün, şu mesleki eğitim deneyiminde de "of bu alan çok sıkıcı bir hale gelmiş, bambaşka bir alanda bir şeyler yapsam nasıl olurdu" demedim mi? Hayat bana bir mesaj vermek istiyorsun, duyuyorum seni :) Duyuyorum da, nereden başlayacağımı bilmiyordum.. Bu haftanın göreviyle başlayayım haydi....

18 Mayıs 2025 Pazar

Beyaz Bisiklet ve At Kestanesi'nin Hikayesi

Önce, biri getirdi bu eski bisikleti oraya koydu, kilitle de bağladı ve bir süre bisiklet orada unutuldu.

Sonra, iki adam geldi, bisikleti püskürtme boyayla beyaza boyadı ve bir süre daha öylece bıraktı.

Ondan sonra, biz sokak sakinleri, bunun bir sanat olup olmadığını sorgulamaya başladık.

Daha da sonra, bu beyaz bisikleti parkımızın süsü olarak kabul ettik.

En sonunda ise, bu beyaz bisikletlerin araçlar tarafından öldürülen bisikletliler anısına, öldükleri yere bırakıldığını öğrendik.. 

Üzüldük.

Fakat o noktadan da artık daha dikkatli, daha yavaş geçmeye başladık.....

Tüm bunların sonunda ise..

Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan bir başlangıç vardır.. (Edip Cansever) dedik. 

Ve at kestanesi; çiçek açtı........ 

17 Mayıs 2025 Cumartesi

Antony….. :,(

Ben hâlâ...... 

Dönem dönem "Parts Unknown"u izliyorum. Hem ülkeleri elbette ama hem de Antony'yi... Bazılarında çok neşeli ve "içinde".. Bazılarında yorgun, bıkkın, odaklanamıyor, içi yenip posası bırakılmış egzotik bir meyve gibi.. Ama her seferinde özlüyorum ve her seferinde keşke diyorum... Keşke bu kadar erken vaz geçmeseydimn Antony diyesim de geliyor ama belki de geç bile kaldı, yıllardır uzatmaları oynadı durdu.. 

Özgeçmişini de okudum, zor bir hayat..... Bize "şahane bir hayat" gibi görünüyor dışarıdan, dünyanın ne çok ülkesini gezdi (Afrika hariç diyesim geldi, uydu da sanki buraya..) yedi içti doğru soruları sordu cevapları bazen aldı bazen alamadı, sanki hepimizinkinden bir ton daha koyu yaşadı.. Belki de yetti.. Belki de "hepsi aynı.."ya geldi ve anlamını yitirdi, belki de gerçekten 1 kişi olsa değişirdi, belki de değişmezdi..

Fakat şu gerçek. Videoların tamamının altındaki yorumlara bakarsan, onun kadar çok özlenen bir "ünlü" daha yok, sanırım...... 

16 Mayıs 2025 Cuma

Hırs ve başarıyı odağa almak


Dün mesleki bir toplantıya katıldım. Normalde katıldıklarından biraz daha farklı, daha genç ve dolayısıyla daha dinamik bir katılımcı profili vardı. İlk başta heyecanlansam da, sonra beş kişilik odalara ayrılıp birbirimizi daha “derin” tanımaya çalıştığımızda, yavaş yavaş, sırayla, hayal kırıklığı, bıkkınlık ve uzaklaşma isteği duydum.

Hırs çok yoğundu. Egoların çarpışması ve “ben” çok yoğundu. Gösterme, görülme ve onaylanma, hayranlık duyulma isteği çok yoğundu.

Toplantının sonunu, sebat edip getirdim fakat bir daha katılmam da dedim..

LinkedIn felsefesi beni geriyor ve genç kuşak içinde fazlasıyla dominant bir hâl aldı. Bu her meslekte böyle sanırım…..

Ben bu yarışta yokum….. Varsın faturası yalnızlık olsun.

15 Mayıs 2025 Perşembe

Yanlış yaptığını kabullenmek ve sonrası..

Almanya bence benim için yanlış bir karardı. Birçokları için hayal gibi bir ülke olabilir ama benim için yanlış.

Bu karardan dönebilme şansım şu an yok. Daha bir 8-10 sene, çocuklarım için burada yaşamak durumundayım. 

İstemediğin bir ortamda yaşamak; iki tür yapılabilen bir eylem; ilki mızırdanarak, mutsuz olarak, sürekli şikayet edip etrafını da mutsuz ederek (ki bunu baya yapıyorum). İkincisi de; ufak ayrıntılara odaklanarak, zor zamanlara tevekkül ve sabırla yaklaşarak, güzel zamanların dibine dek farkına varıp, keyfini çıkartarak (bunu da sık yapıyorum ama bazen kara bulutlarımın altında kaldığımda, başaramıyorum).

İlkini azaltıp ikinciyi çoğaltarak, bir şekilde iç dengemi korumak da; hedefim. 

Çünkü şükredip keyfetmek kadar, küfredip mızırdanmak da o denge için gerekli. Hiç mızırdanmayan insandan kork anacım, durup durup çok pis patlıyor o cins..

14 Mayıs 2025 Çarşamba

Boş

İçimde bir sıkıntı var. 

Bazı endişeler..

Günü boş geçmemek için, ben bugün bunu gördüm:

Kedi psikologluğu diye bir meslek varmış..

13 Mayıs 2025 Salı

Hem ağlarım, hem giderim..

Çok dikkatimi çeken bir sorununuz var sevgili dostlar, Romalılar.. Çok sık bana "of medyaya, haberlere bakıyorum sürekli, hem içim şişiyor, hem de bakmasam olmuyor, kısıldım kaldım" diyorsunuz.. 

Bu sorununuza cevap ve tedavi olacak bir kitap eklemek istiyorum; lütfen okuyunuz ya da yeniden okuyunuz..

link de burada.

12 Mayıs 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 20

20: Çiftçi ve Mısır

Tarım ürünleri yarışmasında, mısırları en iyi kalitede bulunup, birinci seçilen çiftçi, mısırlarının tohumlarını diğer tüm çiftçilere dağıttı ve bu davranışının hiç de öyle örnek, yüce gönüllü bir davranış olmadığını da şu sözlerle açıkladı: "Mısır tohumları rüzgârla tarladan tarlaya atlar. Eğer komşularımın mısırları da en az benimkiler kadar kaliteli olmazsa, bundan ben de zarar görürüm."

Kıssadan Hisse: "Hepimiz bir'iz. Tıpkı tarlalardaki gibi, aramızdaki sınırlar da bir ilüzyondan ibarettir. Sandığımızdan çok daha güçlü bağlarla bağlıyız.. Bütün yarışlar, aslında insanın kendi kendisiyle yarışıdır. Eğer başarılı olmak istiyorsan; içinde bulunduğun topluma katkı yap, oyunun seviyesini yükselt. Çevreni beslersen, kendini de beslemiş olursun."

Haftanın Görevi: İçinde bulduğun sosyal toplulukla alışverişini düşün, sen bu topluluğa neler katıyorsun, onlar sana neler katıyor? 

"Yaratıcılık bulaşıcıdır. Bulaştırın." - Albert Einstein.

11 Mayıs 2025 Pazar

Mutluluk


Harvard Mutluluk Endeksini bilirsin, yüz yıldan fazladır süren bir deneydir. Katılımcılarına dönem dönem "seni ne mutlu ediyor?" diye sorar ve bu cevapları kaydetmelerini ister. Yıllar içinde ve binlerce insan arasında farklılıklar olsa da, temel sonucu şudur: "insanları en çok mutlu eden temel şey: diğer insanlarla ilişki içinde olmak".

Hayatının en mutlu anlarına dönüp baktığında, hiçbirinde tek başına olmadığını fark edeceksin der..

Peki neden benim en mutlu anlarım hep tek başıma olduklarım?

1. Sharm'da gün batarken cup diye dubadan denize atlamam, o bir iki saniyelik süre içinde engin mavilik ve bulanık balıklar, çevremde...

2. Belki iki belki üç yaşındayım, ananemin küçük odasındayım ve içeriye esen rüzgar tül perdeleri dans ettiriyor ve ben o küçük yaşımda "buna dikkat et, bunu asla unutma" diyorum kendi kendime..

3. Karaburunda bir yaz gecesi, terasta ve yalnızım. Elektrikler kesiliyor ve milyarlarca yıldız altındayım bir an içinde.. 

Harvard.... Söyle bana şimdi bu ne demek?!

Görseli yine B.’den (ç)aldım ama napiim böyle güzel şeyleri de hep o buluyor! Affetsin takip ediyorsa..

10 Mayıs 2025 Cumartesi

Çocuk kafası

Eşimin bir hatırası var; bir yaz, haftalarca ilmek ilmek uğraştığı, kumdan ve küçük çakıllardan örerek yarattığı bir kuleyi, ondan üç yaş küçük kuzeni futbol topuyla yıkıyor.. 

Bunu anlatır durur.

Bu hikayede konu kulenin yıkılması değil. Kuleyi yıktığı halde tüm yetişkinlerin buna gülüp “Ah Mathias, haylazın tekisin” diyip geçmiş olmaları.. 

Bunu da 40 sene sonra, bu sabah, benim keşfetmiş olmam.. Çocuklukta kafayı taktıklarını, büyüdüğünde ancak anlayabiliyorsun. Düşün bakalım kendi hikayelerindeki “adaletsizlik” duygusunu.. Ne çoktur..

Çocuklara tepki verirken dikkat etmeli..

Dipnot. Mathias hâlâ haylazın ve de hep dört ayağı üstüne düşenin teki.. Bir yerde bir adalet sistemi varsa, Mathias hep bu sistemin dışında.. Neden bilmiyorum. Sinir oluyorum.

9 Mayıs 2025 Cuma

Gravity problem

Dün, bir arkadaşla yetişkin çocuğu hakkında dertleşirken, birden aklıma şu efsane Ted x Stanford konuşması geldi. 

Hani bazen biri, sürekli aynı konuda sana dertlenir, mızırdanır durur ve bir türlü bu problemi çözemez, eli kolu bağlıdır, şartlar vs. der ya. Sen de ona diyebilecek her şeyi söylemişsindir ama dilinin ucunda da şu kalmıştır ya: "yahu kardeşim, sürekli bu konu, sürekli bu konu, ya değiştirmek için bir adım at, ya da kabul et, sus otur"... Hah işte tam bu durumun bilimsel açıklaması Gravity Problem oluyor. 

Eğer o problemi ele almaya gönlün yoksa, o problemi çözme şansın da yoktur.

Eğer bir problemin varsa ve bunu çözmek için hiçbir adım atmıyorsan, bu kısaca, senin hayat koşulundur. Yapılacak tek şey: kabullenmek. Ve susmak! Gözünü seveyim susmak.... Mıy mıy mıy mıy..

Susmadan önce, bahsettiğim bu efsane konuşmayı ekliyorum:

8 Mayıs 2025 Perşembe

Şu ellerim..

El yıkama obsesyonu edindim. 

Daha doğrusu, şartlar bunu gerektiriyor çünkü evde yeni bir köpek var (henüz %100 güvenemiyorum) ve evde sürekli aç çocuklar var, sürekli ya meyve kes, ya ekmeğe krem peynir sür.. Yani yıkamayayım mı ellerimi?! Yıkaya yıkaya bu hale getirdim:

Of. Ne yapacağım bilmiyorum krem sürüyorum her yıkama sonrası ama böyle çatlaklar, kremle nasıl iyileşecek.. El yıkamayı da bırakamam, e ne olacak?!

Birini sevince, başka bir yerlerden ödün vermek gerekiyor...... Bu hep böyle mi?

Bir de şey diyeceğim. Ellerim tam yazar çizer eliymiş, öyle derler. Çizmeyi beceremem, yazmayı da son birkaç senedir beceremiyorum.. Eller de böyle kaldı işte, işlevsiz. Hayatım boyunca maniküre gitmedim, oje sürdüğüm sınırlıdır, yani "kadın eli" olamadılar hiç. Yazar eli olma potansiyelini de ben kendi korkularımla, kendi kendime koyduğum sınırlarla yok ettim. Sonunda ola ola obsesif eli oldular...... 

Biraz hüzünlü bu.

7 Mayıs 2025 Çarşamba

Olmak ya da Ait olmak, işte bütün mesele bu.

Bugün enerjim biraz düşük. Dün aşı oldum, belki ondandır. Kenelerden geçen ve Münih'te çok ciddi risk altında olduğumuz FSME türü ensefalite karşı oldum bu aşıyı..

Sabahtan beri midem bulanıyor, biraz da depresifim.. 

Ait olmak konusu da kafamda dolanıyor. İnsan "ait" olduğunda, "kendi" olamıyor sanırım; başkalarına ait bir şey oluyor. Birilerine anne, birilerine eş, birilerine dost. Peki kendin neredesin? 

Bazen, bu bir tek benim meselem mi diye düşünüyorum, bakıyorum da, herkes rolleri kıyafet gibi ne güzel giyip giyip çıkartıyor. Sonra bakıyorum, Zweig, Dostoyevski.. onların meselesi de benimkinden. Olmak, olmamak, ait olmak..

Biz hepimiz Hamlet'in hiç doğmamış çocuklarıyız belki de.

Bugün de böyle.. Kafam ağır.

evimin girişine koydum bu güzeli...
gelen güzel gelsin, hoş gelsin diye.

6 Mayıs 2025 Salı

Senkronizasyon sorunu

Sevgili Kum Çocuk diyor ki: "aklım, kalbim, ruhum ve hayat senkronize olmalı.. ya da, olmalı mı?"

Bunun üzerinde düşündüm son iki gündür. Cevabım: olmalı.. dan yana ama tam emin de değilim. Çok mu katı düşünüyorum korkusu var. Malum siyah ya da beyazın değil, grinin taraftarıyız artık son yıllarda..

Senkronize olma sevdası aslında mutluluğu arayışımızdan kaynaklanıyor gibi. Ama mutluluk, hayatın özü ve amacı mıdır, gerçekten? Aradığımız sadece mutluluk mudur? Bu kadar basit midir?

Ben misal; evet mutlu olmak istiyorum ama sağlıklı, üretken, bir fayda yaratan olmak da istiyorum. Yani bu kadar çok boyutlu bir sistemin her açıdan senkronize çalışması, zaten mümkün değil. Ama yine de insan bir uyum istiyor, bir denge istiyor.

Aklım evde, kalbim bambaşka bir yerde, ruhum bu sıra 90 yaşında, hayat ise koştur koştur akıyor.. Evet.

Halbuki.... bu yol... bu kuş sesleri.. 

5 Mayıs 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 19

19: Benim tek arkadaşım..

Bir şehirde, öğrencileri tarafından çok sevilen, çok bilgili, dersleri tıklım tıklım takip edilen bir haham yaşarmış. Sınıfın geneli hahamı öyle sever öyle sayarmış ki, ne dese altın bir öğüt gibi dinler, yerine getirmeye çalışırlarmış. Fakat bir öğrenci, aksine, her gün derslerde hahamla zıtlaşır, sürekli tartışmalar yaratır, dersin dinginliğini bozar, hiçbir şey yapamazsa da sıkıldığını ifade eden esneme, üflemelerle dersi sürekli bölermiş.

Günlerden bir gün, bu öğrenci birden bire ölüvermiş. Cenazesine katılan haham, öyle üzgünmüş, öyle çok ağlamış ve dövünmüş ki, öğrenciler "acaba haham bu kötü öğrenci ahirette hesap verdiği, cezalandırıldığı için mi ağlıyor" diye merak etmişler. Hahamın cevabı ise çok başkaymış: "o benim tek gerçek dostumdu, etrafım hep bana hürmet edenlerle doluydu, o ise herkesin aksine beni zayıflıklarımla gördü, eleştirdi,her gün daha iyi bir insan olmam için bana meydan okudu ve benim kendimi geliştirmemi sağladı. Korkarım o gittiği için artık asla kendimi geliştiremeyeceğim.."

İsrail, 2005.

Kıssadan Hisse: Gerçekten seversen, onun gelişmesini istersin. Bir insanı sevmek, onu olduğu gibi kabul etmek değildir, aksine, onun kendini geliştirmesi için onu desteklemektir. 

Haftanın Görevi: 1). Kendini tutup söylemediğin, fakat içten içe sevdiğin kişilerin kendini geliştirmesine vesile olacak düşüncelerin var mı? Onu eleştirirken, aslında ona özen gösterdiğini anlaması için, hangi sözcükleri kullanmalısın? 2). Sevdiğin kişilerden kabul etmekte zorlandığın eleştiriler aldın mı? Onların asıl altta yatan ilgilerini görmeyi deneyebilir misin?

"Eleştiri yağmur gibi, bir insanın köklerine zarar vermeyecek kadar nazik yapılmalıdır". - Frank. A. Clark

4 Mayıs 2025 Pazar

Calm down

Bu sıralar radyoda çıktığında camları açıp, elimi rüzgara doğru verip, yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip dinleme haline giriyorum. Normalde hiç dinlemediğim bir müzik türü olmasına rağmen (hele de selena gomez!) demek ki, bu sıralar böyle hafif, "sığ" olmak istemişim..... 

Bu da güzelmiş.. Bu da güzelmiş...

3 Mayıs 2025 Cumartesi

Süslü Pakize

Evin yeni tüylü üyesine eve yakın traş salonu ararken karşıma bu çıktı:

Miss Cher's Salon

Sabahtan beri bakıp bakıp, sinirden gülüyorum. Dünya, nereye gidiyorsun...?!? Açık söyleyeyim, reytingleri, yorumları falan da çok iyi :)) Zaten "köpek traşını yeni bir seviyeye taşımak" mottosuyla çalışıyor.... Yemin ederim 12 senedir bu kentte kendime doğru dürüst bir kuaför bulamadım, siteye girince içimden: "bu kadın beni traş etse ya" geçmedi desem ne olayım....

Bu işler 20 sene önce çok farklı bir noktadaydı. Ben çooook büyük bir hata mı yaptım sevgili blog?!

2 Mayıs 2025 Cuma

Pitcairn vakası

Dinlediğim bir podcast'te Birleşik Krallığa bağlı Pitcairn Adası'ndan bahsedildi. Bu ada, Pasifik okyanusunun güney tarafında, küçük, gözlerden ırak, volkanik bir ada ve 40 İngiliz vatandaşına ev sahipliği yapıyor. Adaya uçak ya da gemi ile ulaşım mümkün değil, sadece küçük teknelerin yanaşabildiği bir iskelesi var.

cennet görünümlü cehennem

Ada gündeme 1999'da çocuk istismarı ile oturdu. Adada yaşayan 40 kişi, adadaki çocukları yıllardır istismar ediyormuş, kendi çocuklarını evet, herkes birbirinin çocuklarını.. İngiltere durumun ortaya çıkmasıyla online bir mahkeme yapıp suçluları cezalandırmış, şimdi ada nüfusu 35 kişi olarak devam ediyor ve adaya bilimsel araştırma için ya da seyahat için gidenlerin en az 15 yaşında olması, adaya hiçbir surette çocuk götürülmemesi gibi kurallar var.. 

Tüm bunlar olup biterken ada sakinlerinin "size ne, bu çocuklara zarar vermiyor, yıllardır böyleyiz biz" gibi demeçler vermesi de cabası.... Al sana insan ırkının dar bir alanda küçük bir grupla yaşadığında neler olabildiğine dair, doğal bir deney... 

Az nüfuslu ve aşırı nüfuslü yerlerin sorunları bitmiyor. Acaba "ideal nüfus" nedir, merak ettim. Kilometre kareye 50-100 kişiymiş.... Yani İstanbul 5460 kilometrekare, 100 kişiden maksimum 546.000 kişi ahahahaha tamam sustum.

1 Mayıs 2025 Perşembe

Mayısiçka

İstanbul’daki arkadaşım “sokağa çıkanı içeri alıyorlar, markete bile gidemedim” diyince.. Diyecek bir şey bulamadım. Bu noktaya geldi demek ki ülke demokrasisi, özgür dolaşma ve protesto etme hakkı….. 

Ben de Mayıs şerefine her ay başı bileklik rengimi değiştiriyorum ya, Marteniçka’dan beri.. Onu yazacaktım. İnsana anlamsız geliyor küçük güzellikleri paylaşmak.. İnsanın neşesini umudunu keyfini kaçırıyorlar. Ama inatla devam! 

Bu ayın renkleri turkuaz beyaz ve yeşil ;) Sağlıkla, iç ve dış huzurla, neşeyle gel Mayıs! İnadına!

30 Nisan 2025 Çarşamba

Bekleme yapmayalım.

Neredeyse bir yıl olacak. Esen’in hediyesi bu muhteşem nazarlığı kıyıp da asamadım, hep “yeni eve geçince yeni kapıma asacağım” diye diye, beklettim durdum.

Yeni ev falan olmayacak uzun bir süre, bu anlaşıldı. 

Çıkarttım nazarlığı, kapıma astım dün. Renkleri, canlılığı, enerjisi hemen hissedildi, bana büyük keyif verdi.. Olmayana takılmak yerine, olanı güzelleştirmek!


Bazı şeyleri bekleyip duruyoruz ya…. Çok anlamsız! Beklemeyelim artık hiç bir şeyi! Hayat beklemek için çok kısa!

Bu güzel nazarlıklardan birine sahip olmak istersen link burada. Ayrıca Instagram’da da!

29 Nisan 2025 Salı

Çocuğunuzun kullanım kılavuzu

Hani derler ya: "ben de bilmiyordum ki, anne olunca öğrendim. Çocuk milleti kullanım kılavuzuyla gelmiyor ki....."

Almanya'da geliyor :))))

İşte bu şekilde:


Doğduğu günden başlıyor, devlet önce her hafta, sonra her ay, sonra yarı yıl ve sonra da yılda bir, çeşitli aralıklarla bu kılavuzu yolluyor anne-babalara. Dün M.'in 12. yaşına 1 ay kala, 12. yaş kullanım kılavuzu geldi postayla. Hemen okudum. Bu yaşa özgü tabii ergenlik sorunları, çocuğun bağımsızlık hissi, öfke nöbetleri, sürekli "ben haklıyım" deme ihtiyacı, okul ve arkadaş gruplarının yapısı, olası sosyopsikolojik sıkıntılar, ekran bağımlılığı ve 12 yaş ergenliğe giriş doktor kontrolünün ve aşıların hatırlatılması gibi bölümler var.

M.'e dedim "geldi kullanma kılavuzun..." :))

Seviyorum sosyal-devlet'i.. Çocuğuna sahip çıkan, vatandaşını tatlı tatlı eğiten, bilgilendiren, destek veren devlet'i..... 

28 Nisan 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 18

18: Karı koca dağa karşı

Karı koca, evlerini (huysuz) bir dağın yamacına kurmuşlar ve ne bahçelerinde bir bitki yetişiyormuş, ne de dağ onlara rüzgar ve yağmurdan başka bir şey veriyormuş. Yıllarca soğuktan titreyip, açlıktan bıktıktan sonraa, canlarına tak etmiş ve bir bilgeye başvurmuşlar. Bu bilge onlara: dağa bağırın çağırın, öfkenizi gösterip onu korkutun, göreceksiniz dağ kaçıp gidecek demiş. Karı koca bunu günlerce denedikten ve bir sonuç alamadıktan sonra ikinci bir bilgeye başvurmuşlar. O da onlara: öfke hiçbir şeye yaramaz, dağa sevginizi gösterin, ona çiçekler hediyeler sunun diye önermiş. Karı koca bunu da uzun süre deneyip yine sonuç alamayınca, üçüncü bir bilgeye başvurmuşlar (bölgede herkes bilgeymiş maşallah). Bu bilge onlara: yahu öfke ve sevgi işe yarar mı hiç, işe sadece dans yarar, şimdi eve gidin, tüm eşyalarınızı toplayın, gözlerinizi kapayıp, iki ileri dört geri adımdan oluşan dansı edin. Bunu bir gün boyunca yaptıktan sonra açın gözünüzü ve oraya evinizi yeniden kurun demiş :)))

Kıssadan Hisse: O zaman dans! :)) 

(C) Yiğit Özgür

Yani daha açık olarak: hareket et, etrafındaki koşullardan memnun değilsen, o zaman “etrafını” değiştir. Seni besleyen ortamlara git, seni beslemeyen, sana iyi gelmeyen ortamlardan, insanlardan uzaklaş! 

Haftanın Görevi: Sana iyi gelmeyen insanlarla neden hâlâ birliktesin, onları neden hayatından çıkartamıyorsun bir düşün. Sorun gerçekten onlar mı, yoksa senin korkuların mı?

19 Nisan 2025 Cumartesi

Hediye: Zaman

Dün, yazar olan ve son birkaç senedir oldukça yakın bir arkadaşıma dönüşen karşı komşumun doğum günüydü. 65 yaşına bastı. Kocaman bir buket lale aldım ona, koyu mavi kurdeleyle fiyonkladım, bir de kart hazırladım. Çok basit, çok ucuz bir hediye mi sence? Bence değil.. Çünkü "zaman" hediye ettim bu sene komşuma, dedim ki, sana (ve uygunsa kız arkadaşına) hepimize uygun ortak bir zamanımızda, Botanik Bahçesinde birlikte yürüyüş ve birer dilim pasta ile kahve armağan ediyorum :)

Çok hoşuna gitti... Şimdi herkese uygun bir zaman bulma derdindeyiz.....

Bu tür hediyeler vermeyi çok seviyorum ama herkese uymuyor, bazen bir türlü zaman denkleştirip buluşulamıyor ve işi "bedavaya" getirmiş durumuna düşüyorum ve buna üzülüyorum. Üzülüyordum. Artık diyorum ki, ben zaman hediye ettim ama zamanı kullanma yeteneği hediye etmedim, o kendisinin kendisine hediye etmesi gereken bir yeti.... Benim sorunum değil.

Başkalarına ya da kendine "zaman" hediye edebilenlerden misin?

18 Nisan 2025 Cuma

İyi bir şehir

Yenal Bilgici'nin İlber Ortaylı ile yaptığı söyleşilerden oluşan "Bir ömür nasıl yaşanır?" yıllardır kütüphanede beni bekliyordu, birkaç gündür okuyorum. Çeşitli konularda çok güzel görüşler ve öneriler var, hakikaten Bilgici çok güzel sorular hazırlamış, çok keyifli, akıcı bir sohbet olmuş ve kitap çok da güzel derlenmiş.. Benim en sevdiğim bölümlerden biri de "yaşadığımız şehir" başlıklı son bölüm oldu.

İlber Ortaylı'nın "iyi bir şehir" tanımı çok hoşuma gitti: "İyi bir şehir; iyi bir kütüphanede çalıştıktan sonra, iyi bir salonda iyi bir tiyatro oyununu seyredebildiğin ve temsilin ardından güzel bir cafeye gidip sohbet edebildiğin şehirdir".

Benim tanımım da şu sanırım: "İyi bir şehir; seyrek nüfusa sahip, insanların doğaya ve doğala özen gösterdikleri, birbirlerine karşı nazik oldukları, güvenle ve huzurla yaşayabildiğin, kültürel anlamda aktif fakat yaşam hızı anlamında yavaş ve sakin, açık pencerelerden kuş seslerini duyabildiğin, birkaç da iyi arkadaşının ve yakınının olduğu şehirdir."

Peki senin iyi şehir tanımın ne? :)


Hamiş. Altı sene önce, çocuklar küçük, nehire düşebilirler diye çekinip kabul etmediğimiz ev, yine piyasada. Eşim "ister misin, başvuralım mı?" dedi çünkü nehirlere düşkünlüğümü biliyor.. Nedense istemedim, nedenini bir haftadır düşünüyorum, bulamadım.. Belki de artık elimde olan benim için yeterli diye düşündüğüm içindir.....? Öyleyse: Vay be.. Olmuşum ben.

Fakat şu geçen haftanın "piyango bana çıkmadı diye üzülüyorsun ama bir bilet alsaydın ya adam" fıkrası da aklımın bir ucunda değil diyemem.... Bilmiyorum sevgili blog, ben de tuhaf biriyim demek ki.... Eşimin değimiyle: "kapalı bir sürpriz kutu".

17 Nisan 2025 Perşembe

Evrene mesaj (yedim ben onu.)

Sabah çektiğim fotoğraf.


Komşum ezoterik bir tip. Bu sabah değerli taşlarını güneşlendirmeye çıkarmış. E bir anlamı vardır mutlaka böyle güneş altında merdivene dizilmiş rengarenk taşların? D vitamini falan depoluyorlardır kesin, evrene mesajları çak çak çakmadan azzzz önce.. 

Sarı olan gözüme pek tekin gözükmedi (sülfür olmasın o?) fotoyu çekip uzaklaştım hemen..

Anlamsız şeylere anlam yükleyip, sonra onları anlamlandırmaya çalışmamız; ne anlamsız….

Dipnot. Sen inanıyor olabilirsin, sinir de olabilirsin bu yazıya ama açık söyleyeyim böyle şeylerle uğraşıp “huzuru bulan” ya da “eren” kimseyi de tanımadım şunca yılda. Genelde dengesi bozulmuş ve dengesini arayan insanları çekiyor kendine bu ezoterik işler ama daha beter karıştırıp bırakıyor, açıkçası gözlemim bu yönde.. Hiç bulaşmazsan daha hızlı bulursun dengeni gibime geliyor. Nacizane fikrim..

16 Nisan 2025 Çarşamba

Duyduk duymadık demeyin

Gelmiş geçmiş ennn iyi dizinin yeni sezonu başladı ve şimdiye dek izlediğim ilk üç bölüm de şahaneydi.

Duyduk duymadık demeyiiiin.

15 Nisan 2025 Salı

Kaygımı al, şarkı yap

Mart başından beri bu şarkı her yerde ve yediden yetmişe hepimizin de dilinde:

Aslında orijinalini hatırlıyor musun, Gotye’nin “Somebody that I used to know”u bu, o zaman da nakarat kısmı feci dilimize dolanmıştı fakat bu versiyonu hakikaten harika olmuş. Ki çok nadir bir şarkının cover’ı orijinalinden daha iyi olur :)) değil mi ama? 

Yoksa bu da mı yaşlılık göstergesi?!

Fakat şunu sormak istiyorum: Gotye versiyonunu ilk dinlediğinde, Sting şarkısı sanmayan var mıdır?! Bu kadar mı Sting kokar bir şarkı?!

Ha bir de, ben bilmiyordum ama orijinalinin de orijinali  Louis Bonfa “Seville” imiş, Anxiety bunun kuyruğunun kuyruğunun kuyruğu imiş..

14 Nisan 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 16

16: Cebimdeki değerli taş

Sultan, kılık değiştirip şehir gezmelerini yaptığı bir gün, yoldaki berduşların arasında, vakti zamanında saray bilgeliğini yapmış olan birine rastlar ve onun başına gelen bir seri talihsizliklerden sonra, sokağa düştüğünü görünce, ona fark ettirmeden cebine değerli bir taş koyar. Şöyle düşünmüştür; onlarca yıl saray bilgeliği yapan bu adam, cebindeki taşı görür görmez değerini anlayacaktır. Onu satıp, hayatını yeniden eline alabilir..

Fakat birkaç ay sonra aynı köşede aynı berduşu yine yatar halde görünce, kendini tutamaz ve cebindeki taşı neden satmadığını sorar. Berduş ona deliymiş gibi bakar ve der ki: “Yapma beyim, ben ki senelerce türlü talihsizliği yaşadım, benim cebimde değerli taş ne arasın?!”

Kıssadan hisse: Hayat her an değişebilir, talihsizliğini de, talihini de genelleme. Olan bitene değil, önünde olacaklara odaklan. Hayat her gün cebimize farklı elmaslar koyar, bize düşen, onları fark etmektir.

Haftanın görevi: Cebine güzel bir çakıl taşı koy ve onun, kimsenin görmediği bir elmas olduğunu hayal et. Nasıl bir elmas bekliyorsun hayattan?

13 Nisan 2025 Pazar

Mazeretim var

Asabi falan değilim :)) Ama dün ve bugün yazamamamın bir mazereti var: Bahar.

Bahar öyle güzel geldi ki. Birden bire oldu herşey! Her sene aynı şeye bambaşka şekillerde şaşırmak, ne kadar tatlı…..

11 Nisan 2025 Cuma

Memleketten insan manzaraları

Hep uzaklara gitmenin, yeni bir yerde yeni bir yaşam kurmanın hayalini kurmuş babam. Fakat bu hayali gerçekleştirmek için kılını bile kıpırdatmamış. Geçim derdi, aile birliği, hayat gailesi derken saplanıp kalmış Sultan şehrine. Sevmediği bir işi yaparak, gönlünün çekmediği bir kadınla, hep kaçmak istediği bir şehirde, hayatın ona karşı hiç de adil davranmadığına inanarak, inandığına bilenerek, bilendiğine ses edemeyerek, kös kös yaşayıp gitmiş. Gittiği yere kadar. Bazen o arabanın altına kazara girmediğini düşünüyorum.”

Dokunmadan - Nermin Yıldırım.

10 Nisan 2025 Perşembe

Olur öyle

"Hanımefendi size dokunan nedir, niye ağlıyorsunuz?" dedi. Cevap veremedim çünkü hakikaten neydi ben de emin değilim. Belki 3000km ve 20 sene ötesinde bulunduğum ülkede olan bitenler, belki burnumun dibindeki kendi özel hayatım, belki dünkü o zavallı hayvana yapılan işkence, belki de tüm bunlar olup biterken birilerinin keyifle golf oynaması, başkalarının tırnak bakımı yapması... Bilmiyorum bana dokunan neydi.....

bir mektup ne iyi gelirdi şimdi....

9 Nisan 2025 Çarşamba

Aussie

Dün, tam 14 senedir görmediğim bir arkadaşımla buluştum. Avustralya'ya eş zamanlı taşındığımız, iki yıl sonra bizim Avrupa'ya dönme kararı almamızdan sonra da bir daha görüşmediğimiz bir arkadaşımla. Yanında 12 ve 9 yaşında iki çocuğuyla dört günlüğüne şehrime gelince, görüşmek farz oldu. Aslında ilk başta istemedim çünkü bana Avustralya'dan buraya gelişimin aslında büyük hata olduğunu gösterme riski vardı... Bununla yüzleşmek istemiyorum çünkü hayatta aldığım tüm kararların - doğru ya da yanlış - arkasında durmak gibi takıntılı bir huyum var. Ama "buraya gelmek" arkasında dimdik duramadığım bir kararım, biliyorsun.... Öyle ya da böyle, zaten artık çok geç.

Yine de tahmin ettiğim gibi olmadı. Yıllar hem "değiştirmiş" hem de "aynı" bırakmış bizi... Çocukları da çok sevimliydi, güzel vakit geçirdim...

Aussie-land.. 

Ne kadar geride artık.....


Arkadaşım Manuel ile mezarlıkta piknik yaptığımız gün.. Mezar taşları üzerindeki kangurular, çiçekler.. Örtülerini sermiş, birşeyler yiyip içen canlı, hayat dolu, neşeli insanlar.. Ne güzel bir gündü.. 

8 Nisan 2025 Salı

Maddiyat

Geçen gün bir yerde okudum. İsa’nın doğduğu gün çalışmaya başlasam ve o günden bu güne, her gün, günde 100.000 dolar kazansam, yine de Elon Musk’tan daha fakirim!

Beyin yakan bir hesaplama…. 

O parayla ne yapıldığına (ya da yapılmadığına) girmiyorum bile..


Geçen gün Mark Twain’i okurken “hiçbir arzu maddiyata dayanmaz, hepsinin altında manevi bir ihtiyaç yatar” çıktı karşıma. İlk tepkim hadi ama olsa da, düşününce, paranın bile altında gücü kendinde toplama isteği yatıyor ve bu da manevi.. Dolayısıyla evet, hayatta maddi hiçbir arzu yoktur….

7 Nisan 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 15

15. Hafta: İşimiz Allah'a kaldıysa..

Papaz efendi o kadar inançlıydı ki, halkına örnek olmak için, yaşanan sel felaketinde bile kilisesini terk etmemeye, Tanrıdan bir kurtarış beklemeye karar verdi. Cemaatinden birçok kişi onu ikna etmeye, kendileriyle birlikte güvenli bir yere gitmesine yardım etmeye çalışsa da, o Tanrıdan gelecek yardımı beklemeye ve insanları da inançsızlıkla suçlamaya devam etti. 

Sonunda da sele kapılıp öldü.

Öbür dünyada meleklerle karşılaştığında da "Tanrı bana neden yardım etmedi?" diye iayan edince, melekler de ona dediler ki, "Tanrı sana üç farklı kişi elçiliğiyle yardım etmeye çalıştı ama sen hiçbirini dinlemedin ki.." 

*

Bu sana da şu fıkrayı hatırlatmadı mı? Temel senelerce her gün "Allahım ne olur büyük ikramiye bana çıksın" diye dua ettikten sonra, bir gün ölür, cennete gider ve "Tanrım sana her gün dua ettim, neden ikramiyeyi bana çıkartmadın?" diye hesap sorar. Tanrı da der ki: "Hiç bilet almadın ki be adam!".....

Kıssadan hisse: Bazen kaderin sana bir iyilik yapmasını beklemek değil, kendi kendine harekete geçmek ve işi bitirmek gerekir.... Çözümleri sürekli kendi dışında arama!

Haftanın görevi: Yardım ya da rehberlik beklediğin bir durumu düşün, sonra sana en çok yardımı dokunacağını düşündüğün çözümü bir kağıda yaz. Sonra bu çözümden bilerek vazgeç ve alternatif çözümleri düşün. Bakalım nasıl ışıklar yanacak yolunda..

6 Nisan 2025 Pazar

Öteki Bahçe

Instagram kullanmasam da, bazı güzel fikirler ve projeler, bana (a.k.a. Sağır Sultan) kadar geliyor.

Onlardan biri: Öteki Bahçe. 

Farklı ve ayrıksı olmak; bazen göçmen olmaktır, bazen toplumun normları dışında kalmak. Bazen lgbtq+ olmak, bazen sadece sanatçı olmak ya da sadece farklı "düşünmek"... Öteki olmak... Ne güzel ki bu "öteki"leri de gören, seven, koruyan ve "geliştiren, yetiştiren"ler var.... O insanlar iyi ki var, varız <3


ya da:

5 Nisan 2025 Cumartesi

Universe 25 deneyi

Bu deneyi duydun mu bilmem, bak bu linkte güzel anlatılıyor. Onu oku, sonra gel, aşağıyı oku derim.

Türkiye de dahil olmak üzere, "incel /femcel" kültürü, orijinalindeki "seçim dışı"nın kaldırılıp, "kişisel seçimle" olduğu da kabul edildiğinden beri, dünyada baya hızla yayılmaya başladı. Eskiden, "istediği halde ilişki kuramayan" kişilere acınırdı ya da tercih / huy olarak asosyal ve aseksüel olan bireyler sorunlu görülürdü ama şimdi gençler kendi seçimleriyle de bu şekilde davranabiliyor. 

Mesela, Türkiye'de 20'li yaşlarına geldiği halde daha ciddi bir ilişkisi olmamış, ailesiyle yaşayan gençler oldukça fazla ve bu sadece muhafazakar ailelerde değil, bazı modern ve yüksek gelir dağılımındaki ailelerde de görülüyor. Aileden bir kısıtlama olmadığı halde, genç bir ilişki içine girmek istemiyor ya da giremiyor, odasında elinde telefon takılmayı tercih ediyor.. Genelde kendi cinsiyetinden birkaç arkadaşı oluyor ve karşı cinsle flört dışı arkadaşlıkla da çok ilgilenmiyor. Evlilik yaşı da zaten baya arttığı için, aile ve çevreden baskı olmadığı sürece, bu şekilde bir yaşamı tercih edebiliyor. Aile evinden işe gidiyor, ara sıra dışarı çıkıyor, hatta bazıları tinder vs gibi sanal ortamlarda partner de buluyor dönem dönem ama bizim anladığımız anlamda bağlanma içeren romantik ilişkileri ya yürütemiyor ya da hiç o işlere girişmiyor bile.. 

Bunu "rahatına düşkünlük, aile evinde ekmek elden su gölden, kim evlenir de sorumluluk altına girer" diye basite indirgemek de yanlış bence çünkü sanki gençler arasında yukarıdaki deneydeki gibi bir durum söz konusu.. "Güzeller" denen fareler yani.. Kişisel bakımlarına düşkün, hayatı bazı basit ve temel zevklere indirgemiş ama toplumsal rollerden ve sorumluluklardan kaçınan, kendi içine dönük influencer / influenced ayrımında kutuplaşmış bir topluluk.. Tuhaf değil mi sence de?

Bu şekilde devam edersek Universe 25'ten pek farkımız kalmayacak sanırım.. Bu kötüdür ya da iyidir demiyorum, belki de "yol" bu...... Düşündürücü.

Bir de daha bimbo'lar ve karen'ler var :))) Onları duydun mu?

4 Nisan 2025 Cuma

Ufak çakıllara dair büyük rahatsızlıklar

Birinci dünya ülkesi sorunları, bölüm 35261.

Kış başında, en mahalle aralarındaki yollara bile ufak çakıl taşları dökülüyor, kar tutmaması için. Kış sonunda bu taşlar toplanıyor, bir merkezde yıkanıyor, bir sonraki kış için depolanıyor ve ertesi kış başı yeniden - temiz temiz - kullanılıyor.

:)))) Böyle uğraşlar.... Bazen, bugün olduğu gibi, bu uğraşları camdan izlerken, ne bileyim ya...... Anladın işte.

Bu da makinası, meraklısına:


Daha da meraklısına: Bu makinenin bir de tramvay rayları arasına kaçan pislikleri temizleyen versiyonu var ama artık onu yazmaya ben bile güç bulamayacağım :P

3 Nisan 2025 Perşembe

Dizi: Ergenlik

Bazıları "binge izleyip aynı günde bitirdim" yazmışlar ama biz ancak 10 günde bitirebildik :)) Elbette ergenlik öncesinde iki evlat sahibi olarak, etkilenmemek, endişelenmemek elde değil. Bu dizi bana System Crasher'i hatırlattı ama o çok daha iyiydi açıkcası. 

Fakat asıl, ben kafayı "tek çekim"e taktım! Yahu nasıl olur 1 saatlik bölümler hiç "cut" yapmadan tek seferde tek kamerayla çekilebilmiş!? Bu nasıl bir planlama ve oyunculuktur? Vallahi teknik bakmaktan (hele 2. bölümün sonunda kamera birden havalanıp uçtu ve sonra konup yine kesintisiz devam etti ya!) nasıl yaptılar bunu diye diye, diziye konsantre olamadım.. 

Bu tür tek sefer çekimler tabii insanı daha bir konunun içine çekiyor.. Genel anlamda çocuk oyuncunun özellikle 3. bölümdeki performansı da çok iyiydi, 1 saat kesintisiz ve doğaçlama rol yapmak, o yaş için bence büyük bir yetenek. Yapılan bir röportajda, çocuk oyuncu "ben aslında çok yorgundum ve esnedim ama karşımdaki oyuncu bana "seni sıkıyor muyum?" diye sorup, bizi sahneyi en baştan çekmek zorunda kalmaktan kurtardı!" diyor :)) Impro yani doğaçlama zaten çok severim, pek hoşuma gitti..

Fakat psikoloğa da, ne bileyim uyuz oldum: dan dan sorular, hiç gerçekçi değildi ama adli psikoloji çok zor bir alan ve çok farklı bir alan. Ben asla yapamazdım.. Öyle oğlan üstüme yürüyecek ve ben sakin kalacağım? Oyyy. Düşünürken bile gerildim. Gerdi beni bu dizi; hem anne, hem psikolog, hem de tek çekim tekniğinin ve kamera arkasındaki dâhinin meraklısı olarak...

Yönetmen Philip Barantini (pek sevimli bir dâhi.)

2 Nisan 2025 Çarşamba

Bayram da bitti

Bu sene, belki de yaşamımda ilk defa, ailem de dahil, kimsenin bayramını kutlamadım.. İçimden gelmedi çünkü büyük ağırlık var üzerimizde ve böyle bayram olmaz... Başkalarının hakkı yenerken, olmaz. İçimden gelmedi işte.

Tabii kutlayanlara cevap verdim, hatta mutlu oldum beni de hatırladıkları için. Zaten toplamda sanırım 3 kişiydi bunu yapan. İyi ki varlar..

Yani başkaları yaptığında içimi hoşlukla dolduran, mutlu ve müteşekkir kılan bir eylemi, kendim yapamadım, hakkım olarak göremedim. Böyle tuhaf bir ikilem.

Böyle çok ikilemlerim var aslında..... Kendimi ayrıksı hissettiren.

Bayram bittiği için mutluyum, itiraf edeyim, ben bayramları çocukluğumdan beri hiç sevmedim.. Hep bir hüzün duygusu eşlik eder bizim evde bayramlara, nedenini çocukken anlamadığım, huzursuz olduğum, büyüyünce de gayet iyi anlayıp, daha da huzursuz olduğum bir hüzün.. 

Evet. Bayram iyi ki bitti.

1 Nisan 2025 Salı

Nisaniçka

Marteniçka olur da, Nisaniçka neden olmasın? ;)

Kendimi hayatla oyalıyorum.. Dün gittim renk renk ipler aldım, dedim ki her ay birini yapayım, yanına da bir dilek tutayım, neden olmasın?

Bir de permütasyon kombinasyon sorusu sana; 6 farklı ip, aynı renkler yeniden bir araya gelmeden, beni kaç ay götürür bil bakalım? :)))

31 Mart 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 14

Mart ayında yazmaya ara verince, Pazartesi Masalı serime de 5 hafta ara vermiş oldum. 15. Masaldan itibaren düzenli devam edeceğim, fakat aradan geçen bu 5 haftada dinlediğim 5 masal arasında, beni en çok etkileyen masalı yazmak istiyorum önce.

11: Şehriye Çorbası

Haham Eli ölüm döşeğindedir ve başucundaki oğlu, ona "babacığım, sana hazırlamamı istediğin bir yemek var mı?" diye sorar. Eli düşünür ve yıllaaaar öncesinde, çok soğuk bir gecede, çok uzun bir yolun bitiminde kaldığı fakir bir handa yediği şehriye çorbasını asla unutamadığını, tüm bir hayattan geriye bir tat kalacaksa, onun bu şehriye çorbası olduğunu söyler. 

Eli'nin ölümünden sonra, oğlu babasının izinden bu hanı bulur ve sahibinden ona bu şehriye çorbasını yapmasını ister. O zaman kadın, yıllar önce hana gelen yolculara yaptığı fakir çorbayı hatırlar. Çorba neredeyse sudan ibaret olsa da, kadın Tanrıya çorbasının lezzetli olması ve gelen misafirlerin beğenmesi için dua etmiş, çorbayı sevecenlikle, misafirleri mutlu edebilmek umuduyla pişirmiştir..

Kıssadan hisse: Bazen karşımızdaki insanın dertlerine çözüm bulabilecek durumda değilizdir. Fakat orada olmamız, onu dinlememiz, yanında olmamız, ona verebileceğimiz en güzel armağandır. Çözüm bulmak zorunda değilsin, ama orada, yanında ol! 

Haftanın düşünce ödevi: Vücudumuzu yemeklerle besleriz, peki ya kalbini neyle besliyorsun?

28 Şubat 2025 Cuma

Birkaç kelebek meselesi

1,5 saatlik uykuylayım. Dünden fotoğraflarla bitirelim ayı ve sonra bana az müsaade. 




27 Şubat 2025 Perşembe

Küçük Hanım, belki de bey - 2

Tırtılımı hatırlıyor musun?

Burada hatırlatıcısı.

O yazıyı yazdıktan sonra, bırakamadım ben onu. Birkaç gün daha besleyeyim, belki başarırım tırtıldan kelebeğe ulaştırmayı diye düşündüm. O da sağolsun kırmadı beni, bol bol yedi, sonra da bir sabah bir de baktım, kocaman kahverengi bir pupa yapmış kendisine. 

Aslında itiraf edeyim pek umudum yoktu pupadan çıkacağına dair. Fakat aynen Prof.Google tarafından öngörüldüğü gibi, 21 gün sonra dün sabah, klasik sabah kontrolüm sırasında, 3 haftadır pupa gördüğüm yerde bir kelebek görünce, delirdim sevinçten. Sabah 6 falandı, hiç umursamadım tüm evi uyandırdım :)) 

Çocukların kahvaltılarını hazırlarken, ona da muz, elma kestim, daha geniş bir kaba aldım - belki uçma denemeleri yapacak çünkü - pamuklara ballı sular emdirdim ve kelebekçiği de içine koydum. İlk iki saat hiç kımıldamadı. Dönem dönem bakıyorum tabii bir çocuk heyecanıyla.. 

Bir de baktım sırt üstü düşmüş, aaa dedim öldü! Bunca çabadan sonra.. Yok, ölmemiş ama hiç enerjisi yok çünkü yemek yemeyi bilmiyor! Aldım elime muzun üzerine koydum. Kanatları titremeye başladı. Ah dedim ölüyor heralde.. Ama o an ağzından kocamaaaan bir dil çıktı ve dil iştahla muzun üzerinde dolanıp muzu emmeye başladı :)) Tamam dedim kurtardık.

Fakat önümüzde yeni bir sınav var. Hava dışarıda buz gibi ve yağışlı. Dışarıya salamam. Evde de kalamaz. Sıcak ve bitkili bir ortam nerede var, hah, Botanik Bahçesi! Üstelik orada bir odada tropik kelebekler sergisi de var. Randevulu giriliyor, internetten baktım yarın sabah 9'a yer var, valla 7 euro da bilet parasını bayıldım.. Analııııık. Yavrumu şimdi gizlice yanımda botanik parkına sokacağım ve kameralara yakalanmadan onu diğer kelebeklerin arasına salacağım... Oyyy çok stresli ve büyük ihtimalle de illegal :))

Sabah çocukları okula bıraktıktan sonra, aldım kelebeğimi, gittim Botanik Parkına. Girdim sergiye, gizli bir köşede, gizlice saldım kelebeğimi. Biraz da oturdum izledim, nasıl güzel kelebekler vardı... Çocuğum, yazık, çelimsiz, kara kuru kaldı aralarında ama belki bulur kendine göre bir eş.... Bulamasa da, keyfince geçirir kalan ömrünü sıcacık ve dostlar arasında.

Yarın sana diğer kelebekleri göstereceğim. Bugünlük benim kara, kuru, vasıfsız evladımın mürvetini görelim.. Yarın "elalem ne çocuklar yapıyor"a geçeriz :)))