Dün, ödüllü belgesel "The perfect neighbor"u izledim. Konu, özetle Ajike Owens isimli 4 çocuk annesi siyah bir kadının, Susan Lorincz isimli beyaz bir kadın tarafından öldürülmesi.
İlk bakışta "aman yarabbi" diyor, kadını bir canavar olarak görüyorsun.. Sonuçta çocuklar mahallede sokakta oynuyorlar, evde tiktok izlemelerinden ya da daha beteri sokaklarda suça karışmalarındansa, sokakta futbol oynuyor, koşturuyor, kaykayla kayıyorlar... Tek suçları "fazla gürültü yapmak ve Susan'ın arazisine izinsiz girmek".
Fakat ikinci bir bakış var. Susan bu çocuklardan neredeyse 2 senedir polise şikayetçi ve çocuklar sürekli onun bahçesi içinde oynuyor, oyuncaklarını onun bahçesi içine bırakıyorlar.. Susan defalarca polis çağırıyor ve olaydan sonra da diyor ki "Florida kanunlarına göre evimi arazimi koruma hakkım var" ve aynı zamanda çocukların annesinin gece vakti kapısına dayanıp kapıyı dakikalarca yumruklayarak "seni öldüreceğim, aç kapıyı" diye bağırması beni çok korkuttu. O beni öldürecek sandığım için, evime girmemesi için, kapıyı açmadan, kapının arkasından ateş ettim ve bilmeyerek öldürdüm.
Bir anne ama aynı zamanda da bir hakikaten yüksek volümlü çocuk sesinden hiç hiç hiç hoşlanmayan insan olarak, ikisini de anlıyorum. Fakat asıl terapist olarak, kimsenin nedense görmek istemediğini gördüm bu belgeselde... Susan'ın önceki hayatında bir tecavüz hikayesi var. Ve Susan, tamamen polis kayıtlarından yapılan belgeseli (aktörün oynadığı değil) izlediğim kadarıyla %100 eminim, bir Paranoid Şizofreni hastası, buna kimsenin dikkat etmemiş olmasını aklım almadı..... Susan'ın tüm kayıtlarda defaatle söylediği "korkuyorum korkuyorum, evime izinsiz giriliyor, alanıma izinsiz giriliyor" tüm bunlar iyileştirilmemiş bir tecavüzün travmasına işaret ediyor. Üzerine paranoid şizofreni eklenince, bu kadının başka bir seçimi gerçekten olabilir miydi?? Olayı "ama öldürmemeyi seçebilirdi"ye indirgemek ne kadar kolay veya doğru? Tüm duyuların "yaşamın tehlikede" diye bağırıyorsa....
4 çocuğun haline ne kadar üzüldüysem, Susan'ın tedavi alamamış olmasına ve bu hayatta bu kadar kaybolmuş bir noktaya gelmesine de o kadar üzüldüm açık söyleyeyim..... Bir ilaca bakardı çünkü....
Burada "her tedavi edilmemiş şizofren birini öldürebilir"i haklı çıkartmaya çalışmıyorum yanlış anlaşılmasın. Fakat bazen ruh sağlığı yerinde olmayan insanların, tedavi yerine ceza almaları bana hiç adil gelmiyor... Hele ki bunu belgeselleştirirken (yönetmen ölen kadının kuzeni bu arada) hiç değinilmemesi hiç adil gelmiyor... Çünkü evet "siyahı öldüren canavar beyaz" teması gayet güzel gözümüze gözümüze sokulmuştu ödüllü belgeselde.
Son olarak. Elbette asıl suçlunun "florida kanunu" olduğunu düşünüyorum ben de. Alanımı koruyacağım diye marketten su alır gibi silah alabilmeye, hiçbir denetimin olmamasına bağlıyorum. Ki o zaten aklı başında her insanın zaten çıkacağı sonuç.... Ama çevremizdeki tedavi alamayan ruh sağlığı bozuk insanları düşününce, onlara destek veremeyişimize, ruh sağlığı çalışanları ya da genel olarak "komşular, arkadaşlar, aile" olarak bunu görmezden gelişimize ne demeli?
Susan suçlu. Ama bizler suçsuz muyuz gerçekten?
Göz ardı etmek; asıl suç bu değil midir?
Hamiş. Bu yazıyı şundan yazdım. Bu sıra aynı sorun bizim kokoş mahallede yaşanıyor. Mahalleye bir sığınma evi kuruldu ve bizim kokoşlar asla istemedi, imza falan topladılar. Yine de kuruldu. Şimdi oradaki genç ve çocuklardan, gürültü ve taşkınlık yapıyorlar diye aşırı şikayetçiler, sürekli polisi arayan bir grup falan var.. Umarım sonu böyle olmaz..