Hep böyle miydi sence? Yani doğal olan bir şeyi, biraz da biz, modern çağın kadınları, zorlaştırdık gibime geliyor. Çocuk sayısı düştükçe, çocuğa ilgi arttı mutlaka fakat bir noktada bu ilginin hastalıklı bir bağlılık halini aldığını düşünüyorum.
Çocukluğumu hatırlıyorum da.. Ananem büyüttü beni ve benimle hiç oturup da oyun oynadığını hatırlamıyorum. O kendi dünyasında olurdu (bazen ev işleri ama genellikle sosyal aktiviteler) benim de önüme - hiç abartmıyorum - bir kutu düğme atardı ve ben saatlerce o düğmeleri bir ileri bir geri iteler, evcilikler, düşsel hikayeler, maceralar yaşardım..... "Anane sıkıldım...", "Sıkı can iyidir, kolay çıkmaz.", "Peki..." Gider bahçede zaman geçirirdim, karıncaları izlerdim... Acıktım desem zeytinyağlı yeşil börülce yemeği...
Şimdi düşününce, börülce yiyen, peki diyen, rüya gibi çocukmuşum :)))) Ama bence asıl iş bende değil, ananemin rahatlığındaymış.. "Çocuğa yetebiliyor muyum, sevgimi hissettirebiliyor muyum, ona iyi bir eğitim veriyor muyum, doğru besliyor muyum? Börülce yer mi?" gibi bir derdi yoktu ananemin... Çocuk doğal bir koluydu hayatın ama çocuğu merkezine almamıştı hayatının. "Merkezde" değildim ama çok sevildiğimi, özen gösterildiğimi hissederdim yine de......
İşte doğru olan annelik tarzı bence bu..
"İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman ancak parmak uçlarıyla değebilen iki kol" - Cemal Süreya.
İstediğim, ama sık sık girdiğim endişe bulutları altında asla yapamadığım annelik de bu..... Gördüğün gibi; yine bir ikilem, yine ben ortasında.....
Ananemin "sedir"i.. Karaburun.
3 yaş civarı, yıl 1982 olsa gerek..
Hepimiz böyle büyüdük, ne özel yemek yapıldı bize, ne de ailenin dertlerinden azade tutulduk. "Sıkı can iyi olur, çabuk çıkmaz" sözü bizde de çok sık söylenirdi ve sinir olurdum. Bir de "Canı sıkılan kızlar koca istiyor" derlerdi ki o iyice beterdi. Belki de bu yetiştirme tarzı içimizde boşluklar bıraktığı için çocuklarımıza fazla özen gösteriyor ve endişe duyuyoruz. Bir de-ki sen benim oğlumun kuşağındansın-bizim kuşak daha güvenli bir ortamda yaşadı, taciz nedir bilmedik. Yaşım çok ilerledikten sonra fark ettim bazı şeylerin taciz olduğunu. Bu kadar çok araba yoktu ki çarpsın, bu kadar nüfus yoktu ki, etrafta bildik ve güvenilir kişiler, başına bir iş geldi mi dert edilmezdi. Sokaklar, arsalar bizimdi, oynardık akşama kadar. Kurban'da kesilen koyunun başında durup seyretmek eğlenceydi bize, travma falan yaratmadı, ha şimdi bakar mıyım, keser miyim asla ama hayvana kıyamadığımdan travmamdan dolayı değil. Şimdiki çocuklar sokağa yollasan da gitmiyor, çeldirici çok evlerde. Kısacası ne bizim, ne şimdiki zamanın anneliği normal, ilki çok gevşek, ikincisi fazla abartılı. Bir orta yol bulmak lazım :)
YanıtlaSilBiz sanırım böyle büyüyebilen son nesiliz sevgili Leylak Dalı... Bizden sonra ne oldu bilmiyorum, bilgisayar çağı başladı, sonra bu internete ve sonunda akıllı cihazlara döndü ve orada olay koptu sanırım. "Bilgi"ye ulaşma hızı ile sosyal bilinç denk gelişmedi ve olan oldu gibime geliyor....
SilCanı sıkılan kız koca istermiş lafı benim de 1 numaramdı da yazamadım ulu orta :))))))
öncelikle şu fotoğrafa kalbimi bıraktım, söylemeden geçemeyeceğim :)
YanıtlaSilbizim evin merkezinde annemle babam vardı gerçekten de. babam balık tutmayı sevdiğinden biz ablamla haftasonları tüm ödevlerimizi arabanın içinde, ya da piknik sandalyelerinde yapardık mesela. Ya da ben lise ikideyken annem memleketi izmir'e taşınmak istedi, babam da ona uydu ve biz izmir'e taşındık. Ben nakil oldum. acaba ergenliğin göbeğindeki kızımızda bir travmaya yol açar mıyız diye düşünmediler bile. ama buna rağmen evet, çok sevildiğimi bilir, evin prensesi gibi hissederdim kendimi.
"sıkı can iyidir" cümlesi tüm ülkede kullanılan bir anne özdeyişiydi sanırım. bizim evde de kullanılırdı tabii ki :P
biz çok düşünüyoruz bu anneliği sanırım. annem ya da anneannem bir kez düşünmüş müdür "ben iyi bir anne miyim acaba" diye? hiç sanmam. biz düşüne düşüne kendimizi yiyip bitiriyoruz oysa. arıza bizde, o net!
Maalesef..
Sil"Sıkı can iyidir" ve "canı sıkılanı evlendirirler" dönemin ruhunun sözleri sanırım. Belirli bir yaşa kadar olan ve bunları bilmeyen yoktur diye düşünüyorum.
YanıtlaSilSade tarafından bakarsak, hepimiz ait olduğumuz yaş döneminin belirlediği kuralların sonucuyuz ve biz de kendi dönemimizi çocuklarımıza yansıtıyoruz. :)
Evet genellikle de annenin tam tersini yapınca daha iyi olur sanıp 40’larında tam tersinin de aslında hiç de iyi olmadığını keşfediyorsun:))
SilDün gece okudum bu güzel yazını canım C..... Arada kaç yaş, kaç yıl, kaç ay olsa da yanılmadığımı bir kez daha kanıtladın bana. Böylesine duygu kardeşliğine halâ şaşırdığım için, bir kez daha sormak istiyorum: Biz seninle geçmiş dönemlerde bir yerlerde , aynı mekânlarda hiç konuşmadık-görüşmedik değil mi...?
YanıtlaSilAnaneni saygıyla-rahmetle anıyorum. Akıl-mantık-sağduyu-sevgi ve sorumluluk bütünleşince; kuşaktan kuşağa "tam otomatik" bir geçiş de sağlanıyor doğal olarak...
Sen hiçbir zaman "Merkezde" olamazsın ki zaten. Çocuk ya da yetişkin , merkezden uzak, huzur-güven arayan insanlar olmak. Zor belki ama imkansız değil ki...
Aklımdan geçenleri yazsam, klavyem ne der acaba?
Kucaklıyorum. Yüreğin ve aklın hiç yıpranmasın.
Önceki hayatlar konusuna inanmaya başladım :)))
SilÇok sevgilerimle