Meselâ. Şimdi yüz buruşturabilirsin ama ben karpuzu peynirle severim. Hattâ peynirle de bırakmam, bir de iri yapraklı fesleğen de eklerim. Bu şekilde seven birkaç kişi daha biliyorum, bir kere de lüks bir restaurantın menüsünde gelmişti önüme. Yani olabiliyor. Böyle de sevilebiliyor. Sonuçta zevkler ve renkler. Hem denemeden bilemezsin.
Ama. Denemiyorsun. Yüzünü buruşturup geçiyorsun. Hiç bilmediğin bir şeyden yani resmen “olasılıktan” korkuyorsun.
Belki. de muhafazakârlık böyle anlamsız ve alâkasız küçük kalelerdeki yenilgilerle başlıyor. Bugün karpuzu hep yediğinden başka şekilde denemiyorsun, yarın işe otuz senedir hep aynı yoldan gittiğini fark ediyorsun, öbür gün kurulu düzeni daha iyi bir yaşam olasılığı için bozmaktan korkuyorsun ve bakmışsın ki yaşlanmışsın. Ama dıştan değil, içten. Çünkü insan yeni bir şeyleri denemeye, farklı yollardan yürümeye, hayata bakmadığı bir noktadan bakmaya kapattıkça kendini; yaşlanıyor.
İnsanı; muhafazakârlık yaşlandırıyor..