23 Eylül 2022 Cuma

Daha az ben - 1

Instagram'da son zamanlarda çok görüyorum, yeni bir trend var: görsel sanatçılar ve mimarlar, eserlerinin önünde poz veriyor. Karizmatik pozlar, işte eller siyah dar pantolonun yan ceplerinde ya da göğüste kavuşturulmuş, bacaklar tam olması gerektiği aralıkta üçgen yapılmış. İnsan duruşunun bile modası var bu devirde. Yaratıcı eserin tam önünde. Yaratıcısının kaslı kollarından, füme ceket içi gri tshirtünden ya da hareketli fön çektirilmiş saçlarından, eserini tam göremiyoruz. O nedenle bir sonraki fotoğrafa eser tek başına konulmuş..

örnek.

Buna ne gerek var?

Magazin sattırıyor. Bu bir gerçek. Bir yerde okumuştum, artık sadece eser ya da yapılan iş değil, o işi yapan kişinin görüntüsü de önemli deniyordu. Artık çok iyi bir kitabı yaşlı ve çirkin bir yazardan okumak yerine, orta düzey bir kitabı seksi genç bir kadının yazmış olmasını tercih ediyormuş okur! Benzer bir düşünceyi Okan Bayülgen de Armağan Çağlayan'la yaptığı podcast söyleşisinde dile getirdi, özellikle instagram, twitter, tiktok sonrası dönemde artık sanat değil gösteri daha önde dedi, kendimize sanatçı demek yerine gösteri sanatçısı demeliyiz

Fakat neden? Neden bu kadar kendimizi göstermeye açız? Ben yaptım! Ben gördüm, ben çizdim, ben yazdım! İşte bu benim, gör beni.. 

Sev beni.

İlk blog yazmaya başladığımda, sevilmeyi istiyordum. İnsanlar beni okurken beni takdir etsinler.. Sonra, sevmesen de olur, aslında anla beni'ye evrildi bu. Daha bir kaç ay öncesine kadar bu şekilde yazıyordum. Anla beni.. Sonra bir şeyler oldu içimde, evrildim belki, ve anlaşılmak bile olmadığını fark ettim derdimin. Sylvia Plath'ın o klasik soruya verdiği ünlü cevabındaki gibi: yazıyorum çünkü içimde bir ses var ve susmuyor.. İnsan o sesi hep duyar ama aldırmaz bazen. Bazen de dinler onu, konuşur onunla ve yazar içinde haykırdıklarını. Kim okumuş kim okumamış umurunda olmaz, kim anlamış, kim sevmiş de.. O noktaya varmak büyük özgürlüktür, artık sadece kendini anlamak için yazarsın, kendini dinlemek, kendinle sohbet etmek. Kimileri için en büyük yalnızlık olan bu hâl, benim gibiler için ulaşılabilecek en tepe noktasıdır tırmanılan dağın. Bak; manzaranın en güzel noktasıdır, demedim.. O çünkü tırmanırken, aralarda bir yerde kalmıştır. Fark ettiysen ne mutlu sana. Edemediysen inişte bir şansın daha olacak, e her çıkışın bir inişi var çünkü, unutma.

İnsan ne kadar kendine yazarsa, yazılarında o kadar az "ben" oluyor. Çünkü kendine kendini anlatmanın, sevdirmenin beyhude olduğunu biliyorsun. Ben'i anlatmanın bensiz yöntemlerini keşfediyorsun. Bu işte; sınırsız bir özgürlük.

Ve ötekileri merak... Ah ne anlamsız ama ne yaygın bir hastalık.. 

Buna sonra geleceğim.