Dün gece, ailemle ve bizim gibi yetmiş kişiyle birlikte, St. Marko kilisesinde, yerlere atılmış lazyboy’lara kimimiz yatarak, kimimiz oturarak, Vivaldi’nin Dört Mevsim’ini, ışık gösterisi eşliğinde, izledik ve dinledik.
Buralardaysan, kaçırma. Tanrının bir evinde, bu sefer de bir başka tür dua etmek gibiydi..
Telefon gözün ve kulağın algısına yaklaşamasa da, ufak bir kuple buraya:
Ah bu renkler..
Eserin en sevdiğim bölümü de iyiydi
Bizim ibadethanelerde de böyle yanyana yattığımızı ve ne bileyim sanat müziği falan dinleyerek de ibadet edilebildiğini görmek için, daha kaç dört mevsim geçmesi gerekecek acaba?