Suyu bir araç diye kullanan gemiye yaklaşık olarak otuzbin kişi bindi
Ormanlar bölgesinden onbin, yağışlı topraklardan sekiz ve tuz göllerinden onbeşbindi
Dolunay, salkımsöğüt, elverişli rüzgâr, şişe mantarı, yoğun uykusunda şehir, deniz ve gemi
Herkes tanık, işte bir daha söylüyorum, gördüm usul ve karanlık, yemin bile ederim
O da bindi.
Ne kadar sürer bir kurdun özgürlük rüyası, pençeleri yabancı güvertede aşınırsa şimdi
Hele gemi zâbitleri ve tayfalar, kokulu büyük sigaralarını gülüşerek birbirlerinden yakıyorlarsa
Ne kadar sürebilir ölümün en son düşünülmesi gereken bir kurtuluş olduğu
Bazıları susmayı aldılar, kimileri “evet” demeyi, avunup yansılamayı, herkes bir türlü silâh
O da bir silâh edindi.
Ey bir yelkende kurutulmuş güneş anısının giderilmez akşamsızlığı
Elimden en son alacağın işte bu, soyuma yaraşan doğurgan coşkunluktur
Karanlık kendi kuytularına ve yaz, baygın dalgınlığına çağırsa bile özlemli ellerimi
Otuzbin kişinin yarısını ve zâbitanın ve tayfaların tümünü ergeç yenerim
O yendi.
Şimdi bir geminin kıç kasarasında biliyorum
O, bir yolcuya bir savaşı anlatıyordur
Kanın bir cephe olarak kullanıldığı
Ve ölümün bir silâh olarak.
Banksy’nin mülteci kurtarma gemisi projesi ve Turgut Uyar’ın bu şiiri yaklaşık aynı zamanlarda önüme geldi, yeniden, bugün.. Bir anlamı olsa gerek..