31 Ocak 2022 Pazartesi
Külliyat
30 Ocak 2022 Pazar
Gece Koşusu
Mutluluğumun üç nedeni vardı dün; tam ayarında alınmış bir uyku, demlisinden dört bardak Türk çayı ve yazılıp bitirilip süpervizöre teslim edilmiş bir rapor. Heybem bomboş, içim huzurlu, rüzgârda efil efildim.
Gece 11 gibi yatağa girsem de henüz birkaç saat daha uyuyamayacağımı fark edince, fazla gelen enerjimi atmak için koşmaya çıktım. Normalde koştuğum bir saat değil, sabahları tercih ediyorum. Fakat dün gece öyle geldi içimden; gecenin simsiyahlığında rap rap rap hafif bir ritmle ve kesintisiz koşmak. Bomboştu sokaklar..
Koşuyorsan bilirsin, bir süre sonra adrenalin, dopamin ve serotonin tepe yapınca "koşucu kafası" denen bir ruh hâli oluyor insanda. Zihnin berraklaşıyor, normalden daha hızlı düşünüyor ve bir süredir çözemediğin konularda basit ve doğru sonuçlara varabiliyorsun. Yine öyle oldu.. Önümüzdeki ay boyunca beni zorlayacak bir sorunu 50-70mt içinde çözüverdim birden.. Sonra da kalan zamanda hayâl kurdum, biraz da, yalan yok şimdi, Murakami'yi düşündüm.. Koşuyorsan, yazıyorsan ve henüz okumadıysan tavsiye ederim: koşmasaydım yazamazdım.
Özellikle şu paragraf geldi aklıma dün gece: "Hep böyle yaşadım. Sessizce yutabileceğim şeyleri, olduğu gibi yutar, bunu (elimden geldiğince görüntüsünü büyük ölçüde değiştirerek) roman dediğimiz kalıbın içerisine koyar, anlatının bir parçası olarak içimden atmaya çabalarım."
Tanıdık değil mi..?
Dahası var. Ama sen oku bence, altını da sen çiz. Ben buraya tek paragraf aktardığımla kalayım sadece.
29 Ocak 2022 Cumartesi
Infinité de destins
28 Ocak 2022 Cuma
Seçim
Seçme şansın olsaydı; çok mutlu ama hiçbir sıradışı olayın yaşanmadığı, tekdüze bir hayatı mı seçerdin yoksa bazen mutsuzlukların bazen mutlulukların yaşandığı, seni sürekli uğraştıran, ters köşe eden, bazen isyan ettiren, bazen mutluluktan ağlatan bir hayatı mı?
Belki de sana bir seçim şansı tanındı ve sen de seçimini yaptın.
Bunu düşünerek devam edelim mi..?
Bunu dinliyordum yazarken.
27 Ocak 2022 Perşembe
Yazmak
Bu sabah yürürken karşıma çıktı.
Adeta “literal is for the unimaginative..” dercesine duruyor kaldırımın kenarında.
İstersen yazma şimdi..
*
Oradan diğer dala atlayalım. Türkçenin gelmiş geçmiş en iyi kelime cambazlarından biri olan Abdülhak Şinasî Hisar anlatsın, neden ve nasıl yazıyormuş:
“Nasıl yazacağımı ve ne yazacağımı bilmeden önce, bir gün zamanı gelince yazacağımı bilirdim.
(..) Tabii olarak, yazdıklarım karmakarışık notlardan ibaret oluyor. İlk önce böyle çabukça yazdığım bu notların cümle cümle sıralarını hazırlamak lâzım geliyor. Bu yazıların bir makale, bir roman, bir kitap halini alması iktiza edince, bir tereddüt, bir endişe başlıyor. Yazdıklarımı mümkün mertebe yerlerine koyduktan, kısalttıktan ve tashih ettikten sonra, bunları üçüncü defa yazmış oluyorum.
Hayatımda başka türlü yazamadım."
*
Öte yandan; bu konuya Hemingway’in cevabı da, beş dakika önce şans eseri karşıma çıktı: “ben yazmayı değil, yazıp bitirmiş olmayı seviyorum”
Muhteşem, değil mi?
26 Ocak 2022 Çarşamba
Koleksiyon
Sana tuhaf şeylerin koleksiyonunu yaptığımı söylemiş ve fotoğraflarını biriktirdiğim tahta güneşlikli evleri göstermiştim. Gülmüştün. Bir de bunlar var.. Öylesine önüme çıkıveren kalpler koleksiyonumu gururla sunarım:
25 Ocak 2022 Salı
Burning itch
Yoğunluk. Zoraki adımlar. Başkasının işi.
Bu ofiste bazı şeyler sadece yanında Gilmour olduğu zaman yapılabilir hale geliyor nedense..
24 Ocak 2022 Pazartesi
Hatice'nin Aşkı
Hatice ile Ali’nin aşkı.
Yürümeye biraz ara verdim. Oturup, arka arkaya olan mezarlarını (Hatice, Ali’ye çok yakınlarda kavuşmuş olsa gerek; çünkü kültürümüzde mezar yapılmadan bir sene toprağın iyice oturması beklenir) izledim bir süre. Düşündüm. Ruhlarına birer dua okudum ve özellikle Hatice’ye: “böyle sevmeyi nerden bildin?” diye sorabilmiş olmayı istedim..
Kasım, 2021.
23 Ocak 2022 Pazar
Çorba
Bugün yine çorba dağıtma günümdü. 57 kişi geldi bugün. İki kazan çorba ve bir çuval ekmek bitti. Hiç artmadı ama eksik de gelmedi. Tuhaf şekilde, tam geldi...
Dün akşam evde de çorba yapmıştım.. Mercimek çorbası. Fakat evde yaptığım fazla geldi, kalanı dondurucuya attım. Eskiden ananemlerin apartmanında, komşuların birbirlerine yolladıkları çorbaları düşündüm sonra.. Ve bunca yıl sonraki yalnızlığımı..
Çorba yapmayı neden seviyorum biliyor musun?
Hayır kış gecelerinde içimizi ısıtması, ufacık bir tasta bir çok besin barındırması, kolay hazmedilmesi ve doyurucu olması nedeniyle değil. Ben çorba yapmayı, tencerenin başında dalgın dalgın durup o yoğun sıvıyı altını tutturmamaya özen göstererek habire habire karıştırırken, içimde fokurdayan, gönlümde kabaran tüm düşüncelerin, duyguların, umutların her birine yeterince zaman ayırabildiğim, hepsiyle sakin sakin hasbihâl edebildiğim için seviyorum.
Ben çorbayı değil, çorba yapmaya ayırdığım zamanın havada asılı kalmışlığını seviyorum..
22 Ocak 2022 Cumartesi
Birlikte neş'e
Sabah kalktığımda Bursa, İstanbul ve Ankara'dan kar fotoğrafları vardı mesaj kutumda. Altlarında gülen yüzler, renkli kalpler, çeşitli emojiler. 70'lerindeki ailem de, 40'larımızdaki bizler de, 5 yaşındaki en ufağımız da, hepimiz çocuklar gibi neşe içindeydik. Aramızdaki mesafeye rağmen, birbirimize sarılmış gibiydik. Kar yağdı! neşesi..
Neden seviniriz acaba kar yağınca? Yani tüm fakirliği, yokluğu, mutsuzluğu bile düşündürmez, üstünü kapatır ilk yoğun kar.. Bir an için bile olsa, tüm olumsuzlukları görmezden gelmemizi sağlar, çocuklar gibi endişesiz, ötesini düşünmeksizin neşelenmemizi.. Bir an için bile olsa.
Kar lapa lapa, sessiz sakin yağarken hiçbirini düşünmez, büyülenmişçesine göğe bakarız hepimiz. Aynı göğün altında kaygısız, farksız, eşit durur ve bakarız. Kardeşmişiz gibi, birmişiz gibi.
Sonra kar durur, erimeye, o bembeyazlık çamurlanmaya, vıcık vıcık kirli bir görüntü bırakmaya başlar ardında. O zaman aklımıza gelir üşüyenler, yokluklar, mutsuzluklar. Ama şimdi değil. Şimdi birbirimize kar fotoğrafları yollama zamanı...
21 Ocak 2022 Cuma
Bülbülün Şarkısı
Bülbülün şarkısını, çok uzaklardan gelen martıların lakırdılarını dinleyerek yeni bir günün başlamasını izliyorum tam şu anda.
Belki dedim, sen de izlemek istersin. O zaman lütfen sesini de aç ennnn sonuna dek:
20 Ocak 2022 Perşembe
Don Quixote vs. Ben
Kasım 21'den bir yazı.. İyi ki silmemişim, döner dolaşır yine dilime gelir diye düşünmüştüm. Geldi.
*
Bazen. Pek de farkımız olmadığını düşünüyorum.
Devir değişse de, teknoloji değişse de, insan doğası üç aşağı beş yukarı aynı kalıyor..
“Ama bunda şaşılacak bir şey yok. Bütün şeytanlar birbirine benzer.” - Don Quixote, Cervantes
“Don Quixote, düzenin rüzgârına doğru dönen yel değirmenlerine saldırdığı anda değil, tepetaklak edilip düşse de, hayalleri için yeniden ayağa kalktığında Don Quixote olur!” - Kalede bir başına, Sunay Akın
19 Ocak 2022 Çarşamba
"Şey"ler - 1
İyi hoş kadınım da, bir huyum pek fena. Öğlen 13’ten sonra kahve, siyah çay, hattâ kola içmeyegöreyim; o gece mümkünatı yok, uyku tutmaz. Otuzuma dek hiçbirini doğru dürüst içmediğimden olsa gerek, bünye böylesine aşırı bir tepki veriyor galiba. Öyle ya da böyle. Bugün yine bir acı kahvenin kırk yıllık hatırına hayır diyemedim, gece de uykusuzum..
Uykusuzken uyumaya çalışmaya inat etmem. Gecenin, sadece bana aitmiş gibi hissettiğim sessiz kuytuluğunu severim. Bunu düşününce, kalktım, sevdiğim diğer "şey"leri yazmaya karar verdim. Rastgele.. Beni ben yapan "şey"leri..
*
18 Ocak 2022 Salı
İki kadın, bir virgül
Bir masada karşılıklı iki kadın. Önlerinde kahve fincanları, biri sütsüz ve şekersiz.
"Ben sadece beni çok sevmesini istedim" diyor, ufak bir kaşıkla kahvesini karıştıran. Simsiyah fincanı sıkı sıkı tutup buz kesmiş parmaklarını ısıtmaya çalışan diğeri ise, gülümseyerek cevap veriyor:
"Virgülü nereye koyacağını bilememiştir......"
Üzgün kadın, anlamıyor. Neşeli kadınsa, anlayıp gülebilecek tek kişiyi çok özlüyor....
17 Ocak 2022 Pazartesi
Sıkı can
İyidir; kolay çıkmaz, derdi anannem..
Bugün otobanda eve yetişmeye çalışırken, karşıma öyle bir gökyüzü çıktı ki.. Bulutun en koyu grisinden, göğün en bebek mavisine, tüm renkler aynı anda önüme serildi..
Bu şölen karşısında öyle güçlü duygular yaşadım ki, birden "göreceğimi gördüm, yaşayacağımı yaşadım.. bundan sonrası hep aynı filmin tekrarı ya da yavaş yavaş inmek, bir zamanlar güle oynaya ve heyecanla çıktığın yokuşu.." diye geçirdim içimden.
Babyteeth’te bir sahne vardı ya; “ölüm, Milla’yla konuştu..”. Sanırım benimle de aynı kelimelerle konuştu bugün, otobanda.. Ve sanki, birden tüm korkularım uçtu gitti. Defalarca burun buruna geldiğim ölümden artık korkmuyor hattâ hazır hissediyor olabilir miyim gerçekten?
Yoksa bu sadece o anın yarattığı büyünün etkisi ve gecenin en zifiri karanlık anında o büyü her zamanki gibi yine bozuluverecek mi……..?
16 Ocak 2022 Pazar
Ters ışık, düz yazı
"Dün sen misin ters ışık diyen? Al sana, al al al.." der gibi, doğa..
E ama siz de böyle yaparsanız sevgili ışık, sevgili doğa.. E nasıl biter bende bu sevda?
O zaman, yeniden gelsin şu bir zamanlar yazmış bulunduklarım:
(..)
İnsan bir defa çok sevince, tüm dengeleri altüst oluyor. İflah olmuyor, kardeşim.. Tutuyor, artık her bi'şeyi sevmeye kalkıyor..
15 Ocak 2022 Cumartesi
İğ ağacı
Oysa sadece üç hafta önce bu halde, bana dünyadaki en güzel şey gibi görünmüştü.. Ellerim titremiş heyecanımdan, netleştirememişim bile. Hani tek bir fotoğraf karesi kalır ya bazen ondan sana, o da ya ters ışık, ya bulanık.....
14 Ocak 2022 Cuma
Aşk ve dişçi
13 Ocak 2022 Perşembe
Ticarî kafa
12 Ocak 2022 Çarşamba
Nar çiçeği
11 Ocak 2022 Salı
Biri daha varsa.........
Burada biraz daha özgür yazıyorum. Kim ne der demeden. Çünkü kimseye söz hakkı vermiyorum :) Fakat bazen, çok da yalnız hissediyorum.
Olivia Colman'ın baş rolünü oynadığı Elena Ferrante'nin aynı isimli romanından uyarlanan "The lost daughter"ı izledim üç gün önce. Etkisini üzerimden atamıyorum.
Film 2 saatse, 3 saat de üzerinde yazılmış çizilmişleri okudum. Spoiler vermemek adına yazmayacağım ama filmi izleyen ya da kitabı okuyan bir başka kadın varsa şu an bunu okuyan, had safhada üzerinde konuşma ihtiyacı içindeyim..
Had safhada.
10 Ocak 2022 Pazartesi
İhtiyar çocuk
Sıkkındım bugün biraz. Önce “zula”dan bunu çıkartıp, koccaman bir kaşık kakaolu fındık kremasını ağzıma attım..
Sonra başka tür bir zuladan da bunu çıkarıp, uzun uzun okudum..
“Dünya böyle kendini hâlâ daha ihtiyar saymayan yaşlanmış çocuklarla, eski zaman gençleriyle doludur. İhtiyarlığımızı kendi vücudumuzda his ve kendi gözlerimizle teşhis ederek, kendi idrakimizle kabul etmemiz pek güçtür.
Zaten ihtiyarların en evvel gözlerinin bozulması ile her şey hakkındaki telâkkilerinde bazan mesut bir değişiklik olur. Uzaktan şekillerin ve yüzlerin kusurlarını teşhis edemezler ve böylece her şeyi daha az görebildiklerinden daha güzel bulmaya başlarlar. Güzelliği artmış sanarlar.
Yine böylece kendi inhitatlarını da iyi seçemez ve kendi aleyhlerinde hemen herkeste tecessüs etmekte olan hissi ve kanaati de göremezler.
Hastalık gibi ihtiyarlığı da kimse kendine kondurmaz. Herkes kendisini hâlâ annesinin ve babasının sandıkları gibi genç bir yaşta zanneder. Vücudu içinde duyduğu çöküntülere kulaklarını tıkar, gözlerini yumar.” - Fehim bey ve biz, A.Ş.Hisar
Galiba yavaş yavaş ben de..
Yok canım!
Sen getir hele şu kakaolu fındık kremasını bir..
At ağzına bir kaşık daha.
At at!
Gör bak bi’şeyciğin kalıyor mu?
Bilirsin bize yaramazlık hep iyi gelir ;)
Bugünü de böyle kurtardık bakalım.
9 Ocak 2022 Pazar
Pazar ve ertesi
8 Ocak 2022 Cumartesi
Numara
17 senelik evliliklerinde hiç, hiç evet, hiç orgazm olmamış bir kadınla karşılaştım bu sabah. Ve bunu çok doğal bir şekilde, rahatça söyledikten sonra ekledi; "ne fark eder ki? hayattaki her şeyi sonuca ulaştırıyor muyuz? Hep süreç daha önemli demezler mi?"
Kahvesinden bir yudum aldı, gayet neşeli bir şekilde devam etti: "Bu alanda ve koşullarda sonuca ulaşamıyorsam ne olacak, başka yoldan ve başka şekilde ulaşırım.." Muzırca göz kırptı ve ekledi: "Bunu eşime hiç söylemedim, 17 senedir her sefer numara yapıyorum. Neden söyleyeyim ki? Gayet mutlu bir evliliğim var, cinsellik dışında her konuda uyumluyuz, bu konuda da uyumsuz oluverelim.."
Sonra çatalıyla çikolatalı pastadan büyük bir parça bölüp ağzına attı, sakin sakin bir süre çiğnedi, bir yudum daha kahve içti ve bu konudaki son sözünü söyledi: "Bazı şeyleri kendi içinde tutmayı ve kendi içinde çözmeyi, çözemiyorsa da normal gibi kabul etmeyi öğrenmeli her insan. Sadece cinsellikte değil, hayata dair herhangi bir konuda numara yapmayı öğrenmeli... Yoksa huzuru asla bulamazsın."
Tüm bunları sessizce, kollarımı karnımın üzerinde kavuşturmuş şekilde dinleyen bense şunu düşündüm: "Hayatta hiçbir şey için numara yapmadım. Başarısızlıklarıma takılmayı ve bunun bazen beni tüketmesine izin vermeyi, hayatı mış gibi yaşamaya tercih ettim. Fakat şu karşımdaki kadın kadar hayatı sorgulamayan, huzurlu biri olmadığım da bir gerçek.."
Peki hangisi, doğru olan?
7 Ocak 2022 Cuma
Tilda
Ara sıra (özellikle perişanlık dönemlerimde) aklıma gelen, kariyerinin en unutulmaz sahnelerinden biridir bu:
Tilda'dan vaz geçemiyorum.. Sanırım gelmiş geçmiş, tüm zamanların en beğendiğim kadın oyuncusu çünkü yüzü başlı başına bir sanat eseri. Tiyatro altyapısını hissettiren bazı oyuncular vardır, kaliteyi yukarıya çeken, birbiriyle çelişen rollerin tamamının altından aynı özgüvenle çıkabilen. Tilda kesinlikle böyle biri. "Benim kadınlarım"dan biri..
The Human Voice'u izledim geçenlerde.
Üstüne, bunu okudum. Film için zaten söyleyebileceğim tek kelime: Almodóvar. Bu adamdan vazgeçemiyorum. Tilda'dan da.. Güzel bir iş çıkartmışlar.
Fakat filmden sonra yine beynim döndü dolaştı gerisin geriye fotoğraftaki sahneye vardı..
Sonra kalktım, duş aldım, içime dantelli VS'larımdan birini dışıma ise koyu yeşil el örgüsü elbisemi giydim, gözlerime kurşunî renkli kalemimi, dudaklarıma kıpkırmızı rujumu sürdüm, artık benle özdeşleşen 15 senedir kullandığım parfümümü de sıktım ve tamam dedim. Hasta da olsan, güzel hisset kendini.....
İyi geldi.
6 Ocak 2022 Perşembe
Yek
Biz kadınlara, annelerimiz ve ananelerimiz daha küçücük yaşımızdan itibaren "aman kızım, meslek bir altın bilezik, tak koluna ister kullan ister kullanma ama dursun orda" dediler. Bize "aman kızım, kimseye kocana bile muhtaç kalma" dediler. Bize "kızım kendi ayakların üzerinde dur, kendi kendine yet" dediler. Biz de yaptık bunu, başardık şükür. Ama bu arada da "başkasına muhtaç olmamak" öyle büyük önem kazandı ki, aslında toplumda hepimizin birbirimize muhtaç olduğunu, herkesin bir başkasına ihtiyacı olduğunu unuttuk! Ve herhangi bir destek önerisini şiddetle reddettik: "asla başkasına muhtaç olmamalıyım!"
Aaaaah.. Kalplerimiz nasıl katılaştı birbirimize karşı. "Tek başımıza savaşmayı" öyle normal kabul ettik ki, kendimiz dışındaki her şeyle savaşmaya başladık. Başkası için yapılan ufak incelikleri, naziklikleri, yardım ve talep etmeyi de unuttuk! Hepimiz kendi kalelerimizin içinde "birey"sel savaşlarımızı verdik, ekmek "kavgası" verdik, oysa ekmeğin ikiye bölünüp paylaşıldığında "daha fazlaymış gibi" hissedileceğini unutuverdik......
5 Ocak 2022 Çarşamba
Bir zamanlar
4 Ocak 2022 Salı
Hastalık hic'vi
Bir de seni sevenlerin söylediği, yazdığı kısa cümleler tabii..
Tolstoy'dan kendime, durumuma ve perişanlığıma uygun bu paragrafı beğenmiştim:
"no disease suffered by a live man can be known, for every living person has his own peculiarities and always has his own peculiar, personal, novel, complicated disease, unknown to medicine -- not a disease of the lungs, liver, skin, heart, nerves, and so on mentioned in medical books, but a disease consisting of one of the innumerable combinations of the maladies of those organs. This simple thought could not occur to the doctors (as it cannot occur to a wizard that he is unable to work his charms) because the business of their lives was to cure, and they received money for it and had spent the best years of their lives on that business. But above all that thought was kept out of their minds by the fact that they saw they were really useful [...] Their usefulness did not depend on making the patient swallow substances for the most part harmful (the harm was scarcely perceptible because they were given in small doses) but they were useful, necessary, and indispensable because they satisfied a mental need of the invalid and those who loved her -- and that is why there are, and always will be, pseudo-healers, wise women, homoeopaths, and allopaths. They satisfied that eternal human need for hope of relief, for sympathy, and that something should be done, which is felt by those who are suffering."
Okur okumaz büyülenip, F.'ya "işte durumumu en iyi ifade eden satırlar" diyerek yolladım. Ciddiydim de üstelik.
Ondansa bana cevap olarak "durumunu fazla mı dramatize ediyorsun acaba?" notuyla birlikte, bu geldi:
Bazı insanların beni benden iyi tanıyor oluşları; bu günün güzelliği değilse nedir?
3 Ocak 2022 Pazartesi
Yaptığın iş / sevdiğin iş
"Sevdiğin işi yap, yaptığın işi sev." derdi annem, kendisi yaş haddinden emekli olana dek sevdiği işi yaptı. Ben de annemin kızıyım, seviyorum işimi..
Fakat bugün ayrı bir sevdim. Daha tek seans çalıştığım bir danışanımın annesi yolda görüp durdurdu beni ve "çok teşekkür ederim, seninle konuştuğu bir saatin sonunda resmen gözleri ayrı bir parlıyor sanki.." dedi.. Ne bileyim. İçim ılık ılık oldu..
Herkese iyi gelmeyi isterdim ama mümkün değil, biliyorum. En azından bazılarına iyi geliyorum sanırım. Bu da bir şeydir..
2 Ocak 2022 Pazar
Koku
L., bu sabah uyanır uyanmaz yanıma geldi. Hemen yorganın içine girip bana iyice sokuldu. Buz gibi ayaklarını bacaklarıma doğru uzattı, küçük ellerinin avuç içlerini iki yanağıma birden sardı ve burnunu bana iyice yaklaştırdı.
Daha gün ağarmamıştı.
Bana, "çok güzel kokuyorsun....." dedi.
Bir süre önce okuduğum bir paragraf geldi aklıma:
"Of the five senses, smell has the closest thing to the full power of the past. Smell really is transporting. Seeing, hearing, touching, tasting are just not as powerful as smelling if you want your whole being to go back for a second to something." / "I realized I have a smell museum so certain smells wouldn't get lost forever". - Andy Warhol. Philosophy.
Günün birinde, ben çoktan gitmiş bile olsam, bir yerden burnuna elma yaprağı, İtalyan mandalinası ve Japon Osmanthis, Frezya, Manolya ve Boronya çiçeklerinin kokusu, misk amber ile süsen çiçeğinin yapraklarının kokusu çalınırsa..... beni hatırlayacak.
Eminim.
1 Ocak 2022 Cumartesi
1 Ocak: Yepyeni
Yine yaptım evet, farkındayım ;)
3 ay boyunca kendime söz verdiğim için, bir tek yazımı bile silmemiştim ama baksana sonunda bloğu tümden sildim. Amaaağn, ne olacak, yine yazarız, yine sileriz, daha iyi yazarız, daha iyi sileriz..
Yepyeni, tertemiz bir sayfa istedi canım. 1 Ocak bunun için en uygun gün değilse nedir?
Bu bloğu çok sevdim ben, sanırım yazdığım bloglar içinde en keyifle yazdığım blog bu oldu. Hiç değiştirmeden tarzını, aynen devam edeceğim. Sadece canım 1 Ocak 2022'yle başlayan yepyeni bir blog çekti, o kadar! Her şey yolunda sevgili okur.. Böyle devam edeceğim, küçük ayrıntıları biriktirmeye, bu sayede "yaşadığımı kendime kanıtlamaya"..
Hayatla oyalanmadan, hissettiklerimi sansürlemeden, kimseye yaranmaya çalışmadan, hergün sadece o günden bana kalanı yazarsam; belki de ölüm "yaşayamamak korkumu" bile yenerim günün birinde..?
Hem bak sana kimliğinin "medar-ı iftiharımız" misali durmadığı, hattâ kimseler tarafından görünmeyeceği bir "TAKİP ET" linki de ekledim yan tarafa, güle güle kullanasın. Html kodunu kendim yazdım diye demiyorum, çok biçimsiz ama pek kullanışlı oldu.. Tek başıma kod yazabilmek ve bu kodun çalıştığını görebilmek ne büyük mutlulukmuş! İnsan kendi uzmanlık alanları dışında bir alanda ufacık bir başarı edinince, sanki kendi alanındaki kocaman başarıdan bile daha çok mu seviniyor? Ne de olsa "E n'olcak, nasıl olsa yapardım, ne alemi var abartmanın" diyemiyorsun.. "Aaa nasıl yaptım, ben yaptım değil mi ya? Başardımmmm" diyorsun, çocuk gibi bir "ilklerin neşesi"ne tutulmuşçasına..
Günün güzeli, yılın ilk güzeli bu: konfor alanının dışına çıkmak, muhteşem bir his!