Mesleki olarak da, insanî duruş olarak da gerçekten beğendiğim psikiyatrist ve yazar Dr. Fatih Altınöz bir söyleşisinde "biz toplum olarak deliliğin de ötesine geçtik" dedi. Hakikaten bir histeri, bir çılgınlık, bir delirme hali var yıllardır Türkiye toplumunda. Artan suç oranları ve suçun "delilik" niteliği, bu sözünün doğru olduğunu kanıtlıyor..
Realism çağının sona erip post-truth çağının başlaması, teknolojik bilimlerin hızını yakalayamayan sosyal bilimler ve felsefe, dini dayatmaların yükselişiyle inişe geçen ahlâk ve etik öğretisi, artık önünü alamadığımız noktaya dayanan küresel çevre sorunları, bilginin bu kadar ulaşılabilir oluşunun yanında, bir düzen ve sınıflama olmadığı için, aradığımız "doğru ve geçerli" bilgiye ulaşamamamız.. Evet, katılıyorum, tüm bunların sonunda toplumsal değil hattâ küresel anlamda bir kaos, cinnet ve delilik yaşanılması kaçınılmaz.
Türkiye bir adım önden gidiyor ama, Batı toplumlarında da çok farklı bir tablo olmayacak bence.. Ömrüm bu kaosun yeniden düzene girişini görmeye yetecek mi bilmiyorum. Fakat içine ettiğimiz düzeni nasıl geri toparlayabileceğimizi, çok merak ediyorum doğrusu....
Kişisel olarak ne yapabiliriz bu dönemde derseniz, yine Dr. Fatih Altınöz'e katılmamak elde değil: "kendini besleyen, iyi hissettiren alan(lar)ı bulmalı ve korumalısın."
Yazmak olur, gidip bir iki saat dalgalara bakmak olur, yürümek olur, hobiler ya da gönüllü işler olur.. Bir şey olsun ama. Mesleğin, ev halleri ve zorundalıkların dışında, seni "devam ettirecek" bir şeyin olsun. Yoksa, görüyorsun, delirmenin de ötesi var artık.
son zamanlarda çok sık gider,
iskelenin tam ucunda
şunu dinleyerek sessizce oturur,
en daraldığım zamanlarda ise
koşup koşup cup diye suya atlar oldum..
bu ikincisi, aslında bir nevi şok terapisi.