30 Haziran 2022 Perşembe

Çalıntı, alıntı, kullan'ıntı

Ikea'nın son reklam jingle'ı kulağa fena yapışıyor. Nedenini merak ettiysen:

Benjamin Boleyn "Party in my mind" ismini verdiği bu şarkıyı, aslında 4 senedir ara sıra alternatif radyolarda çalındığı için hatırlayabileceğin, Easy Life'ın "Nightmares" isimli şarkısından "alıntılamış" (gibi gibi geldi bana - nedense). 

Fakat o kadarla da kalmıyor. Easy Life da meğerse melodiyi Dionne Warwick'in "Loneliness remembers what happiness forget" isimli (1970) şarkısından "alıntılamış".

Bilemedim bu konularda sen ne düşünüyorsun? Ben başlarsam susamam şimdi; siyah ve kadın olmaktan başlarım, tüketici kültürden çıkarım, en iyisi seni melodiyle başbaşa bırakayım da kendi kendine düşün.. Uyarayım. Şarkı feci bağımlılık yapıyor ;)

29 Haziran 2022 Çarşamba

Oslo, 31 Ağustos

Hirondelle'e söz vermiştim bu yazıyı. Biraz gecikti.. Kusura bakacak biri değil. Ama yine de. Öyle işte..

Daha önceden yazmıştın demişti. Blogda aratmış, bulamamış, silmiş olduğuma kanaat getirmiş. Sonra ben de arattım, hem burada hem K.Ç.'da.. Evet silmişim. Niye böyle yapıyorum bilmiyorum, halbuki güzel yazıydı. İçindeki bir cümle irrite edebiliyor bazen..

Sözü verdim vermesine ama 31 Ağustos'u bekleyeyim yine izler, yine yazarım da dedim içimden. 

Sonra dün gece ne oldu bilmiyorum. İzledim yeniden Joachim Trier'in üçlemesinin ortanca kardeşini. Bence kardeşlerden en güzelini. Oslo, 31 Ağustos.

Güzel diyaloglar var. Derin. İnsanî. 

Biri bu: "İnsanları kontrol etmenin bence iki yolu var. İlki, onları korkutmak, ikincisi umutlarını ellerinden almak."

Biri de - hem, en bilineni - bu: "Evlenmek istiyorum, çocuklarımın olmasını. Dünyayı gezmeyi. Bir ev almayı. Romantik tatillere çıkmayı. Bir gün boyunca sadece dondurma yemeyi. Başka bir ülkede yaşamayı. İdeal kiloma ulaşıp onu korumayı. Şahane bir roman yazmayı. Eski arkadaşlarımla görüşmeyi. Bir ağaç dikmek istiyorum. Tek başıma lezzetli bir yemek yapabilmeyi. Kendimi başarılı hissetmeyi. Buz dalışı yapmayı ve yunuslarla yüzmeyi. Gerçek bir parti, bir doğum günü partisi vermeyi. 100 yaşıma girmeyi! Ölene dek evli kalmayı. Bir şişenin içinde ilginç bir mektup fırlatmayı denize ve aynı derecede ilginç bir cevap almayı istiyorum. Tüm korkularımdan ve fobilerimden kurtulmayı. Tüm gün sırtüstü yatıp bulutları izlemeyi. Orasından burasından sesler gelen eski bir evim olmasını. Maraton koşmayı. İçinde yazılanları hayatım boyunca hatırlayabileceğim derecede muhteşem bir kitap okumayı. Nasıl hissettiğimi gösteren şahane tablolar resmetmeyi. Boş bir duvarı kalbime dokunan kelime ve resimlerle doldurmayı. En sevdiğim dizinin tüm sezonlarına sahip olmayı. Önemli bir konuda konuşmayı ve herkesin beni dinlemesini sağlamayı. Paraşütle atlamayı, çıplak yüzmeyi, helikopter kullanmayı. Hergün gitmekten zevk alacağım bir işimin olmasını. Daha önce kimsenin yaşamadığı, romantik bir evlilik teklifi almayı. Yıldızların altında uyumayı. Besseggen dağına tırmanmayı. Bir filmde ya da Ulusal Tiyatro'da rol almayı. Piyangonun bana çıkmasını. Hergün yaşananlardan bir şeyler çıkarabilmeyi. Ve sevilmeyi..."

Daha çok var aklımda kalan cümleler ama, sen bana bakma, kendininkileri bul isterim.

Fakat. İnsanî yönü de şu aslında. Diğerlerinin empatisi için kıvranan bir yürek.. 

Kimse de duymuyor..

28 Haziran 2022 Salı

Kader kurabiyesi edebiyatı

Biri ne zaman "akış", "anda kalmak", "farkındalık", "önce kendini sevmek", "gönül gözü" vs vs vs gibi "kişisel kişisel gelişim" konularında bol keseden atıp tutmaya başlasa, ben de Molly gibi dümdüz: "Çinlilerin kader kurabiyelerinin içinden çıkan yazılar gibi konuşuyorsun" demek istiyorum. 


Çünkü tam da öyle!

27 Haziran 2022 Pazartesi

Ne kitapsız ne kedisiz

Foto: @miedzyscianami - borrowed ;) from @bookstagramgold 

“Okur kitabı arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm. Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki.

..

Kimi zaman alındıktan yıllar sonra okunabiliyor bir kitap. Şimdi, aldıktan otuz, hatta kırk yıl sonra okuduğum kitaplardan söz edebiliyorum. İşin tuhafı, bu okumaların hemen hemen hiçbiri ‘geç kalmışlık’ duygusu vermedi bana. Tersine, ancak kırkına ellisine geldiğinde okunması gereken kitaplar hiç de az değilmiş diye düşündüğüm çok oldu. ‘Birçok kitabın, yazar kaç yaşında yazmışsa o yaşta okunması galiba pek yerinde olur.’ dedim sık sık.”

diyor, Bilge Karasu.

İyi de, ya ömür yetmezse?

Daha doğrusu, henüz yazılmamış ve okumaya da ömrümün yetmeyeceği, gelecekteki muhteşem kitapları düşündükçe.. 

Photo: @lulumoonowlbooks - borrowed from @mybookgram

26 Haziran 2022 Pazar

Hişt hişt sesi gelmedi mi fena

Geçen hafta başladığım For All Mankind’ı tüm Apple+ kullanıcılarına öneririm. Güzel dizi. Amerikalılar aya çıkmayı Ruslara kaptırsaydı dünya tarihi nasıl gelişirdi konulu bir alternatif gerçeklik dizisi fakat güzel, gerçekten güzel.


Henüz 1980’lere gelebildim ve kahramanlarımızdan biri teknik bir arıza nedeniyle ayda tek başına - yani Rusları saymazsak, Amerikan üssünde tek başına kaldı. Ara sıra çıkıp yürüyüşler yapıyor ve o sessizlik, yalnızlık hissini bize de çok iyi yansıtıyor.. 

Korkutucu hattâ dehşet verici bir şey aslında! Senden başka hiç kimsenin olmadığını bildiğin karanlık ve sessiz bir yerde olmak; sevmesen de görüşmesen de başka insanların da olduğunu, yalnız olmadığını bildiğin bir yerde olmaktan çok daha korkutucu.. 

Şimdi sen de herşeyi Sait Faik’e bağlıyorsun bu sıra demezsen :) dizinin tam bu noktasında aklıma geleni yazmak istiyorum: “Nereden gelirse gelsin, dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de, nereden gelirse gelsin!.. Bir hişt hişt sesi gelmedi mi fena.”

25 Haziran 2022 Cumartesi

An'lık

 


Hiçbir başarı, rastlantısal değildir.. Sabah 9, akşam 5.. 50 senedir, durmaksızın.. Yetenek? Elbette. Ama çalışmak.. %200. 

Bu bir tutku işte.

24 Haziran 2022 Cuma

Gökkuşağının ruhu, ruhun gökkuşağı


Birkaç gündür Mehmed Uzun’un Ruhun Gökkuşağı isimli anlatısını okuyorum. Öncesinde de kısacık denebilecek fakat içerik olarak birkaç hayata yayabileceğimiz türdeki hayat hikâyesini gözden geçirdim ve Kürtçe’nin - ve Kürt olmanın - yasaklandığı topraklar(ımız)da, dilini koruyabilmek için çırpınışını izledim. 2007’de mide kanserinden 54 yaşında ölene dek durmadan yazmak, hapishane, İsveç ve en sonunda da doğduğu topraklara, Diyarbakır’a dönüşü.. Ve onun kaleminden şu satırlar:

Doğduğumda benim için kararlaştırılan kaderin beni boğmaması için hep koşmam gerekiyor..

Bunları okuyunca, çok sevdiğim Woolf’un bir yerde gözüme takılıp bir daha asla kulağımdan çıkmayan şu satırları geldi yine: “tüm bunların kaybolmaya mahkûm bir gökkuşağı olduğunu anımsatan bir ses..”

Kısacık insan yaşamını ve bu yaşamın güzelliğini, hiç olmamışçasına yitireceğimizi bu denli güzel betimleyen bir cümle daha düşünemiyorum..

Ve sonra, bu sabah ofisin önüne bisikleti park ederken, şans eseri yakaladığım ve kolumu kıpırdattıkça belirip kaybolan bu güzel gökkuşağı.. Buraya aktardım ki yitip gitmesin, kaybolmasın……


23 Haziran 2022 Perşembe

J'ai toujours rêvé d'être un gangster

Ne yaptığı ahlâksızlık nedeniyle yakalanmış, ne de kendi dışında birini incitmişti. Fakat kendi kendini yargılamış ve müebbet hapse çarptırmıştı. Kendi cezasını verdikten sonra bile, bir türlü barışamamıştı kendiyle. İlk günahtı bu onun için. O ana dek yaşadığı temiz ve ahlâklı yaşamının ilk günahı. Belki de bu nedenle, bu kadar ağır gelmişti ona. 

Artık o da herkes kadar sıradandı.. 

İşte bunu kaldıramamıştı.

22 Haziran 2022 Çarşamba

Soru - 2

"Herhangi birimizi, ötekinin yaşamını muhafaza etme çabasına yönlendiren nedir?" diye soruyor çağımızın en çok ses ve tepki getiren filozoflarından biri olan Judith Butler, Şiddetsizliğin Gücü: Etik-politik bir düğüm isimli kitabında.

Bence bu sorunun cevabı şu. Bir insanla ya kendimize benzettiğimiz ya da kendimizin tam karşıtında görüp merak ettiğimiz için ilgileniyoruz. Yani hem kendimizi koruma, hem de, kendimizi ancak kendi dışımızdakini anladığımızda anlayabileceğimizi anlayarak (bilmem anlatabildim mi ;) korumak. Hem içten hem dıştan çift etkili bir koruma mekanizması. 

Akıllıca bence.

Ama herkes yeterince akıllı değil. Çoğu bindiği dalı kesiyor, ben’i sen’den ötekileştirdikçe biz olma şansını yokediyor. Çünkü hiçbir kavramın karşıtıyla bütün olmadan varolamayacağının farkında değil..

Antony Gromley "Quantum Void"

Antony Gormley "Feeling Material"

21 Haziran 2022 Salı

Siyah oyunu terk eder - 9

I don't know what I feel for him. Or what he feels for me. It's not an affair or anything like that. We just meet up and talk. Go for a coffee or to the cinema. Mainly we talk. 

I don't even know why I called him the first time. Or why I keep doing it. I think I won't, but then I do it anyway.

Do you call him?

Yes.

Do you talk about Tove's death?

Yes. 

When I'm with him, it feels like she wasn't gone. As if she was still around, as if I was myself again and whole again. It's hard to explain.

Stockholm Östra, 2011.

Eşlikçisi. Commuter Town.

20 Haziran 2022 Pazartesi

ne yazdım ki ben..

Hasan İzzet Dinamo da çok üzüldü derginin kapanmasına. Kendisini bunun yolunu açtığı için suçluyordu. 

"Abla.." dedi Suat'a. "Ne yazdım ki ben!".

Suat, aralarında çok da büyük bir yaş farkı bulunmayan adamın başını küçük bir kardeşinkini okşar gibi okşadı. 

"Ne yazsaydın Hasan?" dedi ve şöyle sürdürdü sözlerini: 

"Şırıl şırıl akan tertemiz derelerde dertsiz tasasız çamaşır yıkayan, keyfi yerinde kadınlardan, bire yüz veren altın başaklardan, karnı tok sırtı pek çobanlardan mı söz etseydin? Herkes onu yapıyor zaten. Sen isteneni değil, gerçeği yazdın!"

İpek Sabahlık, Suat Derviş Biyografisi - Osman Balcıgil.

19 Haziran 2022 Pazar

İyi haberler ajansı

Günün fotoğrafı. Bisikletle eve dönerken durduğum kırmızı ışıkların birine yapıştırılmış bir “ilan” dikkatimi çekti. 

Şöyle diyor: “Ayın 20’sinde bu markette düşüp bayıldığımda yanıma gelip benimle candan ilgilenen herkese çok içten teşekkür ederim. Bebek iyi.”

:) Öyle işte.. Bugün de böyle..

18 Haziran 2022 Cumartesi

An'lık

Tam şu an. Tam burada. 


Ne zamandır böyle yorumsuz ve hikâyesiz, yaşadığım "anlık" bir bölüm eklemek istiyordum bu bloğa; kısmet bugüne, tam bu anaymış.. Umarım benim kadar seversin..

17 Haziran 2022 Cuma

Belki de


"Adını titizce saklayan bir sokak buldum
Şimdi söyleyemem hangi alanın arkasında
Oradan geçerken hep seni düşünüyorum,
Belki de oralarda bir yerdesin."  -  Cemâl Süreya.

(sesini açarsan, daha da seversin..)

16 Haziran 2022 Perşembe

Yaşamın sırrı, bilinsin istedim

"Türkiye büyük bir sırdı, bilinsin istedim."

Bu söz, Türkiye'de Halkla İlişkiler bölümünü, bilimini kuran Betül Mardin hocaya ait. Şanslıyım ki benim de üniversitede bir dönem hocam oldu. Bence muhteşem bir kadın, aydın ve insandır. Bugünlerde 96 yaşında, yaşlı olmak belgeselinde dediği gibi; yaşamın sırrı "sevinçli olmakta, yaptığını inanarak, tamamen içinde olarak yapmakta", "amaaaaağn" ederek değil "ohhhh" ederek.. Gülecen! diyor o tatlı aksanıyla, gülecen...!

Aslında gülmek değil sadece bence. Hangi duyguyu yaşıyorsan, içine alacaksın, o duyguyu yaşayacaksın. Seviyor musun, sonuna dek. Üzgün müsün, ağlayarak. Pişman mısın, köpek gibi. Başka türlü olmaz, olamaz bence de.. 

Hissedecen. Yaşayacan. Sırlarını merak edecen. Özen gösterecen ya.. Ne yapıyorsan, özen gösterecen..


Foto. Bu yılın ilk hasatı :) Bu sabahtan.. Ufacık, bir avuç dolusu mutluluk işte; elimin emeği, özenim, gayretim ve sevincim... Haydi bereketli bir sezon olsun inşallah.

15 Haziran 2022 Çarşamba

Soru

"Neyi yaparken zaman öyle güzel geçiyor ki, zamanı (hattâ mekanı) unutuyorsun?"

Bu sorunun cevabını düşündün mü hiç? Çünkü bu soruya cevabın, aslında senin "ne yapmalı?" ya da "ne olmalı?" sorusuna verdiğin cevap.. Hattâ.. Belki de yaşamının biricik "neden"i bile olabilir..

Sen bu manzaraya bakarak bunu düşünürken, ben de içine şu müziği ekleyeyim yardımcı olması için. Bir de ipucu vereyim; tek bir cevap vermek zorunda değilsin ;) 

Antalya..

14 Haziran 2022 Salı

İnce ruhlar


Dücane Cündioğlu’nu geç keşfettim ama severek okuyorum düşüncelerini. Bugün meselâ şuna katılmamak elde değil:

İnsan ruhu inceldikçe (algı kapasitesi arttıkça) daha küçük, daha narin, daha zarif şeylere eğilim duyar. Oysa eğitimsiz kaba ruhlar haz alabilmek için daima kocaman, geniş, büyük, devasa, iri şeylere yönelirler: büyük yapılar, büyük takılar, büyük arabalar, büyük eşyalar..

13 Haziran 2022 Pazartesi

Toplumsal delirmenin ötesi

Mesleki olarak da, insanî duruş olarak da gerçekten beğendiğim psikiyatrist ve yazar Dr. Fatih Altınöz bir söyleşisinde "biz toplum olarak deliliğin de ötesine geçtik" dedi. Hakikaten bir histeri, bir çılgınlık, bir delirme hali var yıllardır Türkiye toplumunda. Artan suç oranları ve suçun "delilik" niteliği, bu sözünün doğru olduğunu kanıtlıyor.. 

Realism çağının sona erip post-truth çağının başlaması, teknolojik bilimlerin hızını yakalayamayan sosyal bilimler ve felsefe, dini dayatmaların yükselişiyle inişe geçen ahlâk ve etik öğretisi, artık önünü alamadığımız noktaya dayanan küresel çevre sorunları, bilginin bu kadar ulaşılabilir oluşunun yanında, bir düzen ve sınıflama olmadığı için, aradığımız "doğru ve geçerli" bilgiye ulaşamamamız.. Evet, katılıyorum, tüm bunların sonunda toplumsal değil hattâ küresel anlamda bir kaos, cinnet ve delilik yaşanılması kaçınılmaz. 

Türkiye bir adım önden gidiyor ama, Batı toplumlarında da çok farklı bir tablo olmayacak bence.. Ömrüm bu kaosun yeniden düzene girişini görmeye yetecek mi bilmiyorum. Fakat içine ettiğimiz düzeni nasıl geri toparlayabileceğimizi, çok merak ediyorum doğrusu.... 

Kişisel olarak ne yapabiliriz bu dönemde derseniz, yine Dr. Fatih Altınöz'e katılmamak elde değil: "kendini besleyen, iyi hissettiren alan(lar)ı bulmalı ve korumalısın."

Yazmak olur, gidip bir iki saat dalgalara bakmak olur, yürümek olur, hobiler ya da gönüllü işler olur.. Bir şey olsun ama. Mesleğin, ev halleri ve zorundalıkların dışında, seni "devam ettirecek" bir şeyin olsun. Yoksa, görüyorsun, delirmenin de ötesi var artık.

son zamanlarda çok sık gider, 
iskelenin tam ucunda şunu dinleyerek sessizce oturur, 
en daraldığım zamanlarda ise
 koşup koşup cup diye suya atlar oldum.. 
bu ikincisi, aslında bir nevi şok terapisi.

12 Haziran 2022 Pazar

Yetersizlik duygusuyla savaşmak

Kendime not.

Ara sıra, şu annelik denen upuzuuun yoldaki, iki adım ileri bir adım geri yürüyüşünde, kendine yeterli miyim? diye soruyorsun ya. 

Çocukluğundaki en güzel şeyleri kendi çocuğuna da yaşattın mı? Çocukluğunda seni korkutan ya da mutsuz eden şeylerden onları uzak tutabildin mi? Evetse, düşünme fazla, yeterlisin ve iyisin..

Kek ya da puding tenceresinin dibi, 
çocukluğun en güzel anlarından biri.

10 Haziran 2022 Cuma

Canola bankı

Tahta bankların mutlaka hikâyesi oluyor. Olmalı yani. Mutlaka vardır her birinin nev-i şahsına münhasır bir anısı, hatırası, hikâyesi.. 

Tahta banklarım var. Üçgen çatılı evlerim, tahta panjurlarım ya da önüme çıkıp duran kalpler gibi, bir de tahta bankların koleksiyonu var zihnimde; tarihe, mevsime, tahtanın tonuna ya da hattâ dokusuna dek arşivlenmiş halde hem de.. Bu tip ayrıntılar içimde öyle çok yer tutuyor ki, asıl hatırlanması gereken şeylere sıra gelince sürekli dalgın ve unutkanım! 

Pişman değilim ki..

Bugünün bankı buydu:


Her şey çok güzeldi çünkü sıradan, sakin, hiçbir özelliği olmayan bir andı sadece.. Binlercesi gibi. Üstelik yalnız. 

Ama es geçmedim. Zihnime arşivledim. Ne işe yarayacak bilmiyorum, gizli gizli şunu umuyorum belki de; yaşlandığımda ve bunadığımda ve yaşamıma dair hiçbir şey kalmadığında aklımda, bu görüntüler sıra sıra geçse meselâ, eski bilgisayarlarda olan screen-saver’lar misali.. Üçgen çatılı evler, rengârenk tahta panjurlar, ordan burdan çıkan kalpler, tahta banklar.. 

9 Haziran 2022 Perşembe

Meselâ, ama, belki

Meselâ. Şimdi yüz buruşturabilirsin ama ben karpuzu peynirle severim. Hattâ peynirle de bırakmam, bir de iri yapraklı fesleğen de eklerim. Bu şekilde seven birkaç kişi daha biliyorum, bir kere de lüks bir restaurantın menüsünde gelmişti önüme. Yani olabiliyor. Böyle de sevilebiliyor. Sonuçta zevkler ve renkler. Hem denemeden bilemezsin.

Ama. Denemiyorsun. Yüzünü buruşturup geçiyorsun. Hiç bilmediğin bir şeyden yani resmen “olasılıktan” korkuyorsun.

Belki. de muhafazakârlık böyle anlamsız ve alâkasız küçük kalelerdeki yenilgilerle başlıyor. Bugün karpuzu hep yediğinden başka şekilde denemiyorsun, yarın işe otuz senedir hep aynı yoldan gittiğini fark ediyorsun, öbür gün kurulu düzeni daha iyi bir yaşam olasılığı için bozmaktan korkuyorsun ve bakmışsın ki yaşlanmışsın. Ama dıştan değil, içten. Çünkü insan yeni bir şeyleri denemeye, farklı yollardan yürümeye, hayata bakmadığı bir noktadan bakmaya kapattıkça kendini; yaşlanıyor. 

İnsanı; muhafazakârlık yaşlandırıyor..

8 Haziran 2022 Çarşamba

Evim, sofram, sobam

Hayâlimi çok yazdım, yazıyorum, usanmadan bıkmadan, olana dek de yazacağım ama hiç bu kadar birebir önüme çıkmamıştı. 

Genellikle hayâlleri görsele dökmeyi sevmem çünkü hep eksik kalır bir şeyler. Duygusu. Ruhu. Ama bu.. Bu dursun burada be.. Dursun..


Aslına bakarsan yarısı kâfi bana bu evin. Ama illâ ki çardağın olduğu yarısı..

Ve o çardağın altında, böyle de bir sofram olsun..


Bir de soba dersen üzerinde çay suyunun kaynadığı..


E gerisi yalan olsun.

Tüm bunların eşlikçisi: The sound of someone you know.

7 Haziran 2022 Salı

Âni sempati atağı

Bugün artık hasta değilim. Sadece boğazım biraz tırmalanıyor hâlâ. O sürer biraz, bademciksiz hayatın armağanı.

Armağan demişken..

Sabah başıma çok ilginç bir şey geldi, bir kadın durduk yere bana şu alttaki kolyeyi armağan etti. İçinden gelmiş. Ben de hiç tarzım olmamasına rağmen, teşekkür ederek aldım. Aramızda anlık ve açıklanamayan, tuhaf bir sempati atağı yaşandı resmen.

Hayat bu tür (cömert, evet doğru kelime bu) insanları çok sık çıkartır karşıma. Sanırım bana öğretmek istediği: elin açık olsun, talepkâr değil verici ol, aldığın kadar da sen ver.. Evet mesaj kesinlikle bu olmalı.

Ufak da bir kalp var üstünde :)

6 Haziran 2022 Pazartesi

Nasıl olunur?

Hâlâ hastayım. Sabahtan beri yatakta uyukluyorum. Gözüm açıldıkça, Nilay Örnek’in çok sevdiğim podcast programı “Nasıl olunur?”un dinlemediğim en eski bölümlerini dinledim.

Herkese sorulan o mâlum soruya, Murathan Mungan’ın cevabı beni çok etkiledi, aktarmak istedim: 

Birey olduğun, kendine seçtiğin kişiyi ve onun değerlerini, seçimlerini ve hayatını yaşadığın zaman; oluyorsun.”

Olmak; kimliğini bulmak ve bu kimliği yaşamak.. Herkese kısmet olmuyor.

5 Haziran 2022 Pazar

Önemli olduğunu hissetmek

Bugün hastayım. Üşütmüşüm; boğazım ve başım ağrıyor. Uyudum, uyandım ve internette vakit öldürerek iyileşmeyi bekledim tüm gün. İyileşemedim.

Şimdi gün yavaş yavaş iniyor, üst kattan oyun oynayan neşeli çocuk sesleri geliyor, mutfaktan da naneli, anne eli değmiş bir çorbanın kokusu. Minnettarım. Bugüne dair başka bir beklentim yok. 


İtiraf edeyim; hasta olmanın da güzel yanları var; kimsenin senden bir şey yapmanı, hattâ yataktan dâhi çıkmanı beklememesi, ara sıcaklar misali beklenmedik anlarda önüne geliveren şefkât, birileri için önemli olduğunu hissetmek.. En çok da bu sonuncusu.

Çünkü herkes birileri için önemli ve özel olduğunu, yerinin başka birileri tarafından doldurulamayacağını hissetmek ister….. değil mi? Sen dendiğinde herhangi biri değil de, ben anlamak ister herkes..

4 Haziran 2022 Cumartesi

Gerçeği taze bitti

İlk bakışta çok güzel değil mi? 

Ama şeytan ayrıntıda gizli. O mumlar fabrikasyon, plastik ve ışığı da pilli. Çünkü iç mekanda o kadar mumun yaratacağı yangın riskini hiçbir konser salonu yönetimi almaz.. Üstelik isi var, pisi var, kimse uğraşamaz. Olsun. Bu devirde, başka türlüsüne erişim artık çok zor. Kopyanın kopyasının kopyasına erişmek bile büyük kıvanç, hele şu son iki seneden sonra..

Gerçek olmamasına takılmıyorum. Dönem post-truth zaten, hangi birine takılacaksın..?

Kısalı uzunlu plastik mumların yaydığı tek örnek ışığın gerisinden sevdiğim eserleri, bestekârını incitmeyecek şekilde, "az öznellik" katarak, çağın büyük piyanistlerinden biri çalıyor. Ben de koltuğumda sessizce oturarak dinliyorum. Ruhum kanatlanıyor, hafifliyor, müziğin o hoş tınısı dışında hiçbir düşüncenin, endişe ve günlük derdin zihnimden geçmesine izin vermiyorum. O 90 dk boyunca, sadece kulak oluyorum, sesler ve tınılardan başka hiçbir şey içime giremiyor.

İşte bu nedenle, müzik, kopyasının kopyasının kopyası bile olduğunda; muhteşem bir sanat bence.. 

Son zamanlarda döndürerek dinlediğimi merak ediyorsan tık tık. 

3 Haziran 2022 Cuma

Yeşil erik, annelik, evlatlık

Annemin boğazından geçmemiş, gelirken dalından toplayıp biraz da bana getirmiş. Bu kadarcık çıkmış ancak.. Annelik böyle bir şey.

Evlatlık da şöyle bir şey ama; belki 15-20 senedir yeşil erik yemedim çünkü sevmiyorum eskisi gibi. İnsanın ağız tadı zamanla değişiyor. Ama ona söylemiyorum çünkü o kadar yoldan benim için getirmiş. Atıyorum ağzıma ve içim bulanırken dışım hmmm harikaymış diyor.. Evet. Annelik ve evlatlık böyle bir şeyler işte..

2 Haziran 2022 Perşembe

Pek fenâ hayâller bunlar

Mandalina ağacının gölgesindeki beyaz sedirin önündeki ufak sehbanın üzerindeki cam şişedeki naneli ve serin limonata.. isimli eser. Sanırım bana bir şeyler oluyor sevgili blog. Çok kışkırtıcı, insana türlü fenâ hayâller kurdurtucu, çeşit çeşit kararlar aldırıp uygulatıcı, asla da pişman etmeyici bir fotoğraf değil mi ama bu?! Efil efil şile bezi bir elbiseyle ben, sedirin önünde yere oturmuş, şu havuza ayaklarımı sallamış, kucağımda en sevdiğim kitabım, bir ömür diyorum.. geçiremez miyim dersin?

1 Haziran 2022 Çarşamba

Bana gül bahçesi vadettiler

Veterinerin bekleme alanında bekliyorum.

Kendimi, sevgilisini beklerken o abuk subuk ergen romanlarını okuyan ve daha fenası tüm o romanlara inanan bir taze gibi hissedebilirim.

Kendimi, hayatının son baharında, geçip gitmiş tüm o yılları tatlı bir özlemle anarak, elinde toprağa dimdik açıyla duran bastonuna sıkı sıkı yapışmış, kısacık ve bembeyaz bukleli saçları güneş ışığıyla pamuk tarlaları gibi pırıl pırıl parlayan, tatlı bir yaşlı gibi de hissedebilirim.

Ama neyse ki kendimi sadece, bu ikisinin tam orta yerinde bulunan, sadece veteriner sırasının gelmesini bekleyen, beklerken de bu bankta oturan, oturmuş olan, oturacak olan tüm o kadınlara dair çeşit çeşit hayâller kurarak oyalanmakta olan, kendi halinde, orta yaşlı, orta karar bir kadın gibi hissediyorum.

Ve bu ne güzel..