30 Nisan 2022 Cumartesi

Lubumbashi’den Kinshasa’ya

Bu kadar heyecanla, doymak bilmez bir iştahla takip ettiğim bir blog daha olmadı! Helal olsun! Dünya üzerinde çok az insanın yapabildiği bir yolun hikâyesi.. O kadar sürükleyici ki, boş kaldığım her saniye o dünyaya atıyorum kendimi. 

Seyahat ayrı, yazma tarzı ayrı şahane.. Kesinlikle kişisel arşivimde saklanması elzem! Sabah uyanır uyanmaz “anlasa anlasa o anlar” dediğim bir arkadaşıma yolladım ama yetmedi, daha da paylaşasım arttı, belki senin de ilgini çeker diye ekliyorum linki. 

 https://expeditionportal.com/forum/threads/democratic-republic-of-congo-lubumbashi-to-kinshasa.50799/

İyi okumalar ;)

29 Nisan 2022 Cuma

Russian Doll ve Sarcasm

Kara mizah, hem de en zifirisinden karanlık; diye diye ölüyorsan sen de ve After Life'ı da bitirdiysen. E Russian Doll'un ikinci sezonu başlamış. Haber vermiyorsun hiç.. İlki kadar iyi değil mi yoksa?

Nadia <3 

Yine bir süre şu şarkıyla uyanacağız demektir: 

Sarcastic demişken, bir de şunu nakışlamak isterim tam buraya, Nadia felsefesinden:

"These days are all about burying your feelings under sarcasm and snark".. Evet. 

28 Nisan 2022 Perşembe

My mother sells happiness

Dün M.'in bir arkadaşı bizdeydi ve onlar oynarken, benim çalışmam gerekiyordu. Çocuk beni uzun uzun inceledi ve M.'in kulağına birşeyler fısıldadı. M. de benim dinlemediğimi düşünerek soruyu yüksek sesle cevapladı: "annem psikolog. yani mutsuz insanları mutlu etmeye çalışıyor"...

Mesleğimi böyle algıladığını bilmiyordum, sormamıştı ne yaptığımı daha önceden. Böyle kurgulamış demek ki.. Bu da bana izlediğim sevimli bir diziden (Tales of the City) bir alıntıyı hatırlattı: "my mother sells happiness". Biraz doğru sanki.. İnsanların mutsuzluklarından para kazanıyor ama öbür yandan, onları elimden geldiğince mutlu olabilmeye koşulluyorum.. Bir anlamda mutluluk satıcısıyım.

Peki sen - senin kelimelerinle - ne iş yapıyorsun?

27 Nisan 2022 Çarşamba

Anne; eldir.

"The mother herself was a slippery thing. She was a hand, that held hers to stop from falling, and it was warm and firm." - Hamnet, O'Farrell.

Antanas Sutkus "Mother's Hand", Vilnius, 1966.

26 Nisan 2022 Salı

Onarılamayacak olanı sevmek

Huy.

Can çıkar, huy çıkmaz. kendimi bildim bileli biraz kusurlu, hasta, terk edilmiş ya da bir köşeye atılıp unutulmuş "şey"lere aşırı bir düşkünlüğüm var. Canlıysa eve alıp onarmaya, iyileştirmeye adarım kendimi. Ya da hiç onarılamayacaksa, sevmeye. 

Çok sevdim kusurlu varlıkları. Hayvan olsun, insan olsun.. Tam içimden verdim tüm sevgimi. Karşılık? Düşünmedim elbette, sevgi konusunda karşılıklılığa, alış-veriş ilkelerine inanan biri değilim bilirsin. 

Sabah haftalık alışverişi yaptım, ödemeyi yaparken hemen kasanın yanında beş buket lale gözüme çarptı. Atıyorlar.. Alabilir miyim? dedim hemen, çünkü biliyorum biraz geçer gibi olan çiçeği atarlar bu markette. Böyle çok sardunya kurtarmışlığım vardır çünkü bu memlekette sardunyayı kimse anlamaz, kimse "Sardunyaya Ağıt" yakmaz.... Benden gayrı.

Aldım, eve getirdim, biraz kestim ve suya koydum. Şu an durum bu:

Evet ölüyorlar ama ölmeden önce çok sevildiler, özel oldular, en sevdiğim köşeye baştacı edildiler, göreni mutlu ettiler. Daha ne ister dalından kopartılmış ve ölüme terk edilmiş birkaç buket çiçek?

25 Nisan 2022 Pazartesi

Umudu yargılamak

Gezi gerçekten umuttu.. 

* 25.04.22 - Umudu yargılamak. Dava öncesi basın açıklamasından



her birini hatırlıyorum, ya sen?

24 Nisan 2022 Pazar

Domates, önemlidir.

İki paragrafa çarpıldım bu kitapta - ki, farklı hikâyelere de ait olsalar birbirini tamamlıyorlar bence:

“Atalık tohum derler. Çok kıymetlidir. Evet. Anneannenin meşhur domateslerinin tohumları bunlar işte. Kaç yaz aktı o domatesler dirseklerinden kim bilir? O bahçede büyüdün sen!”

“Yalnızlığın o kadar da yalnız bir şey olmadığı, tek başına da olsan, evrendeki her şeyin bir parçası olduğunu önlenemez şekilde hissettiğin, bir ağacın gövdesi neyse, benim de tam olarak o olduğumu, o kadar olduğumu, daha fazlası olmadığımı iyi bildiğim bir bahçe.”

Çünkü; domates gerçekten çok önemlidir. Öyledir..

* Bazen Bahar - Melisa Kesmez

23 Nisan 2022 Cumartesi

Yıldızlar altında yüzmek

Adanın en pahalı (ve kimse konaklamadığı için en yalnız) oteli Maia’nın önündeki kumsalda, güneşin denizin tam içine batışını izledim önce, tek başıma. 


Sonra ekvatorda koşarcasına, hızla kararışını, havanın. Yıldızların tek tek belirişini. Sana Orion takım yıldızının sol kolumdaki birebir ölçekteki aksinden hiç bahsetmedim, onu hatırladım. Orion’un kuşağı denen, alt alta duran üç yıldızdan ve ucundaki Sirius’tan daha doğrusu.. Orion’un hikâyesini hatırladım sonra. Savaşçı Orion’un bir akrep tarafından öldürülüşünü. Buna dayanamayan tanrıların, onu göğe yerleştirip, Akrep burcunu da ceza olarak onun tam karşısına denk getirmesini. Bu ikisinin sürekli birbirine bakışını ama asla bir araya gelemeyişini. Tuhaf hikâyeler bunlar, mitolojik. Yıldızları izlemeyi ve mitoloji okumayı bunca seven ben, burçlara ve astrolojiye hiç inanmam oysa.. Yine de kolumdaki bu Orion işi benler bir tuhaf.

Bunları düşünerek, tanıdığım tüm yıldızların bir bir belirmesini ve yumuşacık, simsiyah battaniyenin üzerimize iyice örtülmesini bekledim önce. Aysız gecede, göz gözü görmez hâle geldi. Sonra saçlarımı özenle topuz yaptım, üzerimdeki upuzun elbisemi sessizce çıkarttım. İç çamaşırlarımla yüzmekti niyetim ama hem kumsalın ıssızlığı hem de çamaşırlarımın tuzlu suyu yemesine kıyamayışım :) nedeniyle, onları da çıkarıverdim ve yavaşça suya girdim. Tek bir hışırtı yapmadan, göğe bakarak yüzdüm yüzdüm yüzdüm. Arada ufak dalgalarla bir açığa, bir kıyıya salındım. Öyle mutluydum ki, öyle mutlu! Donup kalmasını istediğin anlar vardır ya, öyle mutlu..

Yalnız değil de, tek başıma. Düşünceler, hayâller, özlemler dört yanımda..

Sonra nereden çıktı bilmiyorum - büyük olasılıkla açıklardan geçen bir tekneden - önce 60cm’lik ufak üç dalga geldi. Oralı olmadım. Sonra öyle bir dalga geldi ki, sen de 1,5 ben diyeyim 2mt! Bu dalgaların önünde duramazsın, üstünden aşamazsın; yapılacak tek şey, dalga senin önünde kırılmadan hemen önce suyun altına dalmak ve üzerinden sakince geçmesine izin vermektir.. Ben de öyle yaptım. O koca kütlenin tüm ağırlığı ve gücüyle üzerimden geçişini hissettim. O kırmak için programlı, müthiş enerjiyi.. Su yüzüne - kırılmadan - geri çıktığımda dalga büyük bir gümbürtüyle sahile vurmuş, köpük köpük dağılıyordu bile.. 

Muhteşem bir andı! Biraz daha yüzdüm karanlık ve hareketli sularda.. Sonra çıktım, elbisemi geçirdim üzerime, saçlarımdan ayak bileklerime doğru inen su damlalarının serinliğinde geri tırmandım yokuşu ve eve vardım.. Serin bir duş, sakin bir yemek ve huzurlu bir uyku beni bekliyor şimdi.. Bu geceyi asssssla unutmayacaklarım klasörüne arşivledim elbette!

22 Nisan 2022 Cuma

Nasır

Uzun, çok uzun zamandır oynadığım bir oyun var. Kimseye zararı olmayan. Tehlikesiz bir oyun daha..

Hayâlci yanımın olmayan şeylere anlam yükleme ve varmış gibi davranma oyununa karşı, realist yanımın oynadığı “herkese olur arada, sana özel değil..” oyunu. Son bir senedir en çok oynadığım oyun. Ne zaman hissettiklerimin coşkusuyla kalbim çarpsa, düşüncelerim kalemimin ucuna aksa, “durabilmemi” sağlayan da bu oyun. Sürekli, soluksuz, günün bir çok anında ve her gün oynadığım için, artık baya ustalaştım. Yaramazlığa davranan çocuğunu tek kaşıyla yerine geri oturtan bir anne gibiyim, kendime karşı.

Sana özel değil.. Hayâlciliği bırak! dedim mi birkaç defa, tamam. 

Fakat bazen de diyorum ki; keşke hayâllerim sadece benim için yaratılmış, bana özel gerçeklerim olsaydı. O bulut bir benim için belirseydi. A! Deseydim işte bir kalp, tam orada! ve tam da içimden geçirdiğim anda. Bunun elbette bir anlamı var! 

Ve herkes de evet deseydi, elbette var.. Herkese her an olan bir şey değil ki canım bu!


Tüm bunların tek nedeni, aslında ne kadar masumca, çocukça ve insanî: özel olma isteği.. 

Ulaşılamaz hayâli. 

Ve içimdeki realistin her gün, her an savaşması gereken, sürekli törpülemeye, yoketmeye çalıştığı, “başka hiçbir şeyden çekmediği kadar” çektiği, 

nasırı.

21 Nisan 2022 Perşembe

Tutku

Çok içime içime yazıyormuşum, biraz neşelenebilir miymişiz lütfenmiş. Peki :) Seni mi kıracağım sevgili okur? Derinlik yerine mizah diyorsun, az soluk alalım zaten her şey ağır, bi’ de ben çıkmayayım istiyorsun yani. Okey.

Tutku demiştik dün. Aslında olay terimlerin tanımlarında. Tutku nedir dersek, işte budur:


Başka da tutku mutku yok, olsa Fransızlar bilmez miydi? Buna tutku meyvesi adını verdilerse (ki haksız da değiller, hayatımda yediğim en muhteşem şey; tadını tarif edemem, ekşinin de tatlının da doruğu denebilecek bu meyvenin en yakın tarifi ağız orgazmı olabilir) bir bildikleri mutlaka vardır. 

Öyleyse? Tutku budur. Öğrendik.

Dağılabiliriz ;)

A bu arada; satın almadım, yan komşu getirdi, günaydın dedi, kocaman gülümseyip elinde ne kadar varsa hepsini verdi <3 Her gittiğim yerde güzel insanlarla karşılaşmama da bin şükür!

Komşunun evi sağ üst köşede
ve bu sabah getirdiği meyveler; 
önsıra sarılar tutku, sağ kavuniçi mandalina, üstü yeşil muz, iriler papaya, onun önündeki yeşiller mango.

20 Nisan 2022 Çarşamba

Böyle geceler

Bazen kendime şaşırıyorum. 

Nasıl durabildiğime, olgunluğuma, içimde fırtınalar koparken dışımın sütliman bir deniz oluşuna. 

Büyümüşüm, düpedüz. 

O eski ben merkezci, şımarık C. değilim. Ben, benim kalbim, benim duygularım demeyişime, ilk defa sen bilirsin, sen nasıl istiyorsan o olsun diyebilmiş olmama.

İnsan böyle böyle büyüyor demek ki sevgili C; artık içinden geçen şeyleri, başkasının iyiliğini düşünerek yapmadığında, durduğunda, büyüyorsun. 

Ya da yaşlanıyorsun mu demeli?

Oysa içimdeki tutku.. Bir görsen ne fırtınalar kopuyor, gemiler limanlardan yola çıkıyor, denizin ortasında alabora olup, bir karış suda batıyor. Elimden hiçbir şey gelmiyor, durmak ve izlemek dışında.

Bazen kendime şaşırıyorum, bazen kendimden korkuyorum; bunca şeyi diyorum nasıl? Nasıl sızdırmadan, içimde kapalı bir kutuda saklayacağım ömrümün sonuna dek….. Sonuna dek!

Bazen kendime acıyorum.
Bunca yükü tek başıma sırtlanmış olmama.

Bazen böyle gecelerde diyorum ki; keşke o olsaydı yanımda, mırıl mırıl konuşsaydık, ben yine heyecanla, elimi kolumu nereye koyacağımı bilemeden anlatsaydım aklıma gelen her şeyi, o sakin sakin, arada hafifçe gülerek, aklından “çocuk işte”yi geçirerek, dinleseydi beni.. Sonra eliyle uzakta bir noktayı işaret edip “bak” deseydi birden sözümü keserek ve benim onlarca cümlede söyleyemediğimi tek bir cümlede bana söyleyiverseydi.. Ahhhh.. Öyle bir özlemek işte, ne bileyim. Burnumda sızısı. Büyümenin sızısı.

Özellikle de böyle gecelerde.

19 Nisan 2022 Salı

Siyah oyunu terk eder - 8

“Demek sen bana değil aşka inanıyor, güveniyorsun.” Charlotte ona baktı. “Yalnız ben değil, herhangi bir kadın olabilir demek.”

“Evet, aşka. İki insan arasındaki aşk ölür, derler. Bu doğru değil. Aşk ölmez. Eğer ona lâyık değilsen, seni bırakır gider. O ölmez; ölen sen olursun. Aşk deniz gibidir: Sen işe yaramaz biriysen, sularda kötü bir koku çıkarmaya başlarsan, o zaman deniz, dışarıda bir yerde ölmen için kusar atar seni. İnsan nasıl olsa ölecek; ama ben kusulup cansız bir kumsala fırlatılarak, güneş altında kuruyan, mezar taşında İşte bu kadar yazılı adsız, ufak, pis bir leke olmaktansa, denizde boğulmayı yeğlerim.”

William Faulker - Çılgın Palmiyeler

18 Nisan 2022 Pazartesi

Rüya

Tuhaf derecede gerçekçi, derin rüyalar görüyorum üç gecedir. Sanki zaman geri geri akıyormuş duygusuna kapılıyorum bu rüyalarda.

Dün gece misâl. Tam 21 senedir görmediğim, hayatta olup olmadığını bile kestiremediğim - hayattaysa büyük ihtimal şu an Ukrayna’da Ruslara karşı savaştığına ya da Afrika’nın bir köşesinde çıplak elleriyle bir su arıtma ünitesi falan inşa ettiğine inandığım, 22 yaşımın yarı tanrı gibi gördüğüm iki kahramanından biri girdi rüyama. T.T. Tek bir gün yaşlanmamıştı. Ve selam sabah kısmını her zamanki gibi atlayıp direkt şunu sordu bana: “Sen hiç.. sana dünyayı olduğundan daha güzel bir yermiş gibi gösteren birini sevdin mi?”

Soruyu sormasıyla uyanmam bir oldu. İki saattir şafağı beklerken bu soruyu düşünüyorum.

Evet.

Fakat bence asıl soru şu: Sen hiç.. birine dünyayı olduğundan daha güzel bir yermiş gibi göstermeyi başarabildin mi?

17 Nisan 2022 Pazar

Paskalya


Yumurtaların boyanmasının, tavşanların çocuklara çikolata getirmesinin Hıristiyanlıkla ne alâkası var dersen, yok. Pagan yeni yılı, baharın kutlanışı, tavşan bereketi ile üretkenliği ve yeniden doğuşu simgeleyen yumurta ile Hz. İsa’nın çarmıha gerilişinin 3. Gününde göğe / Tanrı’ya yükselişi, içiçe geçmiş ve olmuş sana Paskalya.

Ama iyi ki de olmuş..

Çikolata yemek için ne güzel fırsat olmuş :)

16 Nisan 2022 Cumartesi

Siyah oyunu terk eder - 7

She wants to hold his hand.

She wants to say, I am here. But what if her words are not enough? What if she is not enough of a salve for his nameless pain? 

For the first time in her life, she finds, she does not know how to help someone. She does not know what to do.. 

How easy it is, she thinks, to miss the pain and anguish of one person, if that person keeps quiet, if he keeps it all in, like a bottle stoppered too tightly, the pressure inside building and building, until - what?

She doesn’t know. (O’Farrell - Hamnet) 

Ben de…….. 
Ben de.

15 Nisan 2022 Cuma

Kürek mahkûmu

Günlerdir, gibisi fazla, cennetin tam ortasındayım. Yetiştirilmesi gereken hiçbir işim yok ve içim de sakin, dalgasız bir deniz gibi. 

Şunu fark ettim şaşkınlıkla; bu duyguyu unutmuşum, içimin yani, bu derece boş ve sakin oluşunu.. Bu güzel bir şey mi?! 

Tam emin olamıyorum.

İnsanın yazabilmesi için sadece dışına değil, tam içine dokunan bir şeyleri yaşaması gerekiyor. Gözlemcisi olmak kadar, oyuncusu da olması hayatın. 

Eskisi gibi yazamamamın nedeni bu. O dalgalara, bazen de fırtınaya mahkûmum ben. Kürek mahkûmu..

14 Nisan 2022 Perşembe

..ve tohum (son)

Günışığıyla başlayıp yağmur, toprak ve havayla devam eden bu dört günün sonunda, tüm bunlara anlam veren tek ve son elemente geldim: tohum.


O ilk yaratılan. İlk ve en basit organizma. Bu tek hücre bir bitki miydi, amip, bakteri ya da virüs müydü, bu gezegene nasıl geldi bilmiyorum. Fakat bir “şeyin” tohumu olduğu bir gerçek.. Tüm bunların ardında bir “ana” olmalı ve bu tüm bunları ve bilemediğim çok daha fazlasını kapsamalı. Bu kitapla inen bir tanrı olamaz. Bu ceza ya da ödülle ilgilenen, kimini seven kimine felaketler yollayan bir tanrı da olamaz. Bu ondan çok daha büyük, çok daha kapsayıcı bir güç olmalı.. Yaratıp koltuğuna çekilen insanî bir varlık değil bu. Kavramların tanrısı da değil, düşünmekle ulaşılabilecek.

Bu bana kalırsa, serin toprağa dokunduğunda, denizin dibine doğru inerken, rüzgârlı veya yağmurlu havada hissedilen o tuhaf “kuşanmışlık” hissi. Tanrı bu.. 


Ne kadar saygı gösterirsen sana o kadar görünen bir şey tanrı. Ne kadar anlamaya çalışırsan, o kadar yol gösteren, hava gibi, aşk gibi, her hücrende olan ve sen olan bir şey tanrı. Ne istiyor dersen de, hiç.. Hisset istiyor bence, sözcüksüz sözlerle konuşuyor seninle. Duy istiyor. Beni sev, benden kork demiyor. Bak diyor, anlamasan da gör, duy, kokla, tat, dokun diyor. Tanrının ve yaşamın anlamı bence bu.. Bu anlamda kendimi son derece inançlı buluyorum ama büyüklenmek gibi değil, daha yolun çoooook başında olduğunu fark etmek gibi..

Tohum bu işte. Tohum içinde. Işık, su, hava da çevrende. Miktarı sürekli değişiyor doğru, bazen kuraklıkla geçiyor yıllar, bazen sel gibi yıkıyor yok ediyor, bazen karanlık içinde bırakıyor. Merhametsiz, soğuk, yalnız kalıyorsun.. Ama eninde sonunda değişiyor. Doğru zamanı kaçırmayıp, oyalanmayıp, o “sıçrama” anını yakalamak senin görevin. Sonrasıysa şans.. O tohumdan ne çıkacağı tam bir muamma.. 


Belki ancak ölmeden önceki son saniyelerinde anlayacağın büyük bir bulmaca..

Hamiş. Bu bloğa yazdığım en uzun yazıdır belki fakat günışığında, suda, havada ve toprakta; kısacası baktığım her yerde onu görüyorsam, hep onunlaysam, ondan gelen iyi günlerde de kötülerde de onu sevmekten vaz geçemiyorsam ve önüme sürekli yapraktan, buluttan, duvar yazılarından kalpler çıkartıyorsa hayat; bu aşk diyorum bitmez ki.. Hep yazılır çizilir böyle.. Sonsuza dek; kıvrılır, döner dolaşır, şekil değiştirir. Rumî’nin Şems’ten alev alan aşkı gibi sonunda da hep varacağı yere varır.. 


Bitti.
İnsanın aşktan çıkıp,
 Tanrı’yı nasıl bulduğunu 
da anladığıma göre..
Yarın 
daha hafif, neşeli, 
çocuksu şeylerden 
bahsedelim.

13 Nisan 2022 Çarşamba

Hava

Hava; aşk gibi bir şey bana sorarsan. Görmesen de, dokunamasan da hep içindesin, senin içinde, içiçesiniz.

Saatlerdir bulutları ve göğü izliyorum, aynı göğün altında, hattâ bazen yanyana oturup da ellerindeki telefondan başlarını kaldıramadıkları için birbirlerinin farkına bile varamayan ve sürekli “o’nu” arayan insancıkları izlediğim gibi; hafif bir tebessüm, biraz sıkıntı, çokça da.. dokunamasam da en azından içinde olmanın mutluluğuyla.

12 Nisan 2022 Salı

Toprak

Bu hafta böyle gideceğim demek ki.. Günışığı ve yağmurdan sonra, toprak geldi aklıma. Sadece kokusu değil; rengi, dokusu, elimde hissettiğim o yumuşak, serin, bereketli his. Ait olmak hissi. 

Toprak yatıştırır beni; denizin, suyun, yeşilin bile olmadığı yerde, toprağa dokunmak sakinleştirir. Öfkemi ya suya ya da toprağa boşaltırım. Elde bulaşık yıkamayı, bitki dikmeyi bu nedenle severim. Kışın buz gibi çimene basmayı, her fırsatta pabuçlarımı fırlatıp atıp ayaklarımı suya sokmayı da..

Bugün bu kıpkırmızı Afrika toprağına dokundum, avucumun içinde tuttum onu, top top yaptım, yeniden ufaladım, şekil verdim, bozdum. Tanrı’nın da insanı kutsal kitaplarda balçık ya da çamur diye geçen o maddeden yaratırken böylesine huzurlu, adeta oyun oynar gibi hissedip hissetmediğini düşünüp, kendi kendime güldüm.. Biz insanlardaki tanrıyı insanlaştırarak anlamaya çalışma çabası çok gülünç değil mi?

Fakat sonra, biraz daha ciddileşip, şunu düşündüm: Belki de benim gibi bazı insanların toprağa bu derece bağlı olmasında, ilahî bir içgüdünün, yaratma içgüdüsünün izi vardır..?

11 Nisan 2022 Pazartesi

Yağmur

Bir sır gibi zamanını bekleyen” yağmurun, diğer tüm sesleri bastıran sesiyle uyanmak. Saat 06.12.

10 Nisan 2022 Pazar

Günışığı

Uzun zamandır böyle, çocukluk çizimlerimizdeki gibi sarışın hüzmelerle batan güneş görmemiştim.. 


9 Nisan 2022 Cumartesi

Bulut

Bunu ne zaman yeniden görsem,

Aklıma anannem gelir.

Çocuk gibi bakışı, yukarıdan aşağıya ilkkez gördüğü bulutlara ve "ama ne kadar güzel, pamuk gibi, değil mi?" deyişi..

Bir de şu gelir dilimin ucuna;

Kuşçu Amca!
Bizim kuşumuz da var, ağacımız da.
Sen bize bulut ver sade.
Yüz paralık.
Orhan Veli

8 Nisan 2022 Cuma

Beni ben yapan

Anthony Bourdain şef olma yoluna 9 yaşında yaşadığı bir deneyimden sonra girdiğini fark etmiş. O ânı tüm parlaklığıyla hatırlıyor ve tüm ayrıntılarıyla anlatıyor Kitchen Confidential’da. Aslında tüm hayat yolculuğunda aradığı, anlamaya ve çözmeye çalıştığı her şeyin de o andan kaynaklandığını hissettiriyor.

Peki seni sen yapan, o sanki insanın üstüne bir nurun indiği, o âna dek uykuda olduğunu ve birden içinde bir şeylerin filizlenmeye ve seni ileride olacağın kişiye “yontmaya” başladığı o “dokunuş”u hissettin mi sen de? Bana da oldu, belki o kadar “parıltılı” bir hayat adına değil ama kendi ufak “varoluş alanım” adına, hissettim ben de.. 3 yaşındaydım. Bir ara anlatırım belki; daha bir 10-15 senesi var sanıyorum, o ânın etkisini tam anlamak için, tüm resmi görmem gerekiyor.. Fakat, evet, var öyle bir dokunuş ânı.

Sanırım hepimize oluyor.. Düşün bir, bulacaksın  eminim. 

7 Nisan 2022 Perşembe

Siyah oyunu terk eder - 6

Aşk bize geçmişteki acılarımızı fark etme, hissetme ve sağaltma gücü verir.

- John Gray.


6 Nisan 2022 Çarşamba

Ara kendini, kendin dışında

“Roman sanatı, kendi yaşadığımız hikâyeleri başkalarının hikâyesi gibi, başkalarının yaşadığı hikâyeleri de kendimiz yaşamışız gibi yazabilme hünerine dayanır” der ya Orhan Pamuk; ha işte, blog yazmak da bir sanat olsaydı eğer.. 

Amaaaan, neyse boşver gece gece

Severek okuduğum bir blogger, severek okuduğum bir başka bloggerla buluşmuş (ve gel beraber bir blogger dükkânı kuralım dememiş merak etme) ve demişler ki “blog arkadaşlarımız bizi bazen en yakınımızdakilerden daha iyi tanıyor”. Bunu okuyunca gülümsedim..

Doğru fakat eksik. 

Çünkü blog dostlarımız bizi, bizim kendimizi diğerlerine göstermek istediğimiz, aslında bizim tasarımımız olan şeklimizle tanıyor sadece. Ve onlar böyle olduğumuza inanınca, biz kendimiz de inanıyoruz bunun gerçek şeklimiz olduğuna. Halbuki bu sadece bir “kendi kendini doğrulayan kehanet”.. Yani gösterdiğimiz şeklimiz, olduğumuzun sadece kendi kalemimizden çıkmış, son derece öznel bir versiyonu.. Gerçek elbette.

Ama eksik. Çünkü hiçbirimizin kendi kendimizi başkalarının bize uygun gördüğü sıfatlar olmadan tanıyabilmesi mümkün değil. 2 boyutlu resmimizin 3. boyuta, diğerlerine, diğerlerinin referansına ihtiyacı var.

Unutma bunu.
Güvenme blogdaki aksine.

5 Nisan 2022 Salı

Lost..

Charlotte: “Does it get easier?”

Bob: “The more you know who you are and what you want, the less you let things upset you.”

❤️

4 Nisan 2022 Pazartesi

Ses ve gölge

Rüzgârın ve sokak lambasının soluk ışığının, odanın karanlık duvarında oynattığı gölge sinemasını izleyerek, şunu dinliyorum.

Mutlaka sen de seversin gecenin en sessiz saatinde..



3 Nisan 2022 Pazar

İnşaat izlemek

Son 4 senedir hayatımda olan bir durum. 1 yaşından beri elimi sıkı sıkı tutar, izin vermez devam etmemize. Durdurur. Hayat durur. Kepçeleri, işçileri, tekniği izleriz.

Dere ıslahı izledik en son. 8 ay sürdü. 

Ondan önce bir evin yıkılıp, yavaş yavaş yeniden yapılışını izledik. 1,5 sene sürdü.

Ondan da önce, geniş bir alanın kazılmasını ve temel atılmasını izledik.

İzliyoruz. Yavaş yavaş bana da ilginç gelmeye başladı, itiraf edeyim. Yol ortasında durup dakikalarca inşaat izleyebilen erkekleri biraz anlamaya başladım sanki... 

Oğlum olunca.

2 Nisan 2022 Cumartesi

Ev

Düzeltme: Bu kadın bugünün Pazar olmadığını yeni fark etti desem :)))) Bahar mı çarptı dersin ne dersen haklısın. Gül gül, hak ettim..

*

sesini açsana.. çok aç ama.

video gözükmüyorsa link de burada

Dün gece geç saatte bitti işim, birkaç eksik için markete gittim. Pazar günleri her yer kapalıdır burada. Tam çıkarken kasanın yanında bunları gördüm.. Çok direndim kopartılmış çiçek almayayım diye ama kıyamadım; öyle güzeldi ki, bembeyazı, ucundaki çekingen pembesi.. Ben almasam, bu saatten sonra kimse almayacak, yarın market kapalı; kendi kendine açıp, solup gidecek. Hiç varolmamış gibi.

Öyle işte, o duyguyu bir defa hissedince, önüne geçemiyorum. 

Eve böyle yürüdüm..

İçeri girince de, vazoya koydum hemen..

Sabah uyandığımda dışarıda bir sürpriz, bir karış kar vardı! Evin dışı kış, içi ise bahar gibi geldi bana birden. 

Lalelerse........ Öyle bir açmıştı.. Ama öyle bir!

1 Nisan 2022 Cuma

Nisan'ın Bir'i

Hadi şimdi bana 1 Nisan şakası yap, 
“Seni Seviyorum” de.
Muhteşem inanırım…
Nisan gitse, ben koca ömür 
Bir’inde kalırım.

                           - Küçük İskender

*

Az bekle demiştim ya, 

Çünkü bu halden:

Bu hale gelmesi:


Zaman aldı..