Bazen kendime şaşırıyorum.
Nasıl durabildiğime, olgunluğuma, içimde fırtınalar koparken dışımın sütliman bir deniz oluşuna.
Büyümüşüm, düpedüz.
O eski ben merkezci, şımarık C. değilim. Ben, benim kalbim, benim duygularım demeyişime, ilk defa sen bilirsin, sen nasıl istiyorsan o olsun diyebilmiş olmama.
İnsan böyle böyle büyüyor demek ki sevgili C; artık içinden geçen şeyleri, başkasının iyiliğini düşünerek yapmadığında, durduğunda, büyüyorsun.
Ya da yaşlanıyorsun mu demeli?
Oysa içimdeki tutku.. Bir görsen ne fırtınalar kopuyor, gemiler limanlardan yola çıkıyor, denizin ortasında alabora olup, bir karış suda batıyor. Elimden hiçbir şey gelmiyor, durmak ve izlemek dışında.
Bazen kendime şaşırıyorum, bazen kendimden korkuyorum; bunca şeyi diyorum nasıl? Nasıl sızdırmadan, içimde kapalı bir kutuda saklayacağım ömrümün sonuna dek….. Sonuna dek!
Bazen kendime acıyorum.
Bunca yükü tek başıma sırtlanmış olmama.
Bazen böyle gecelerde diyorum ki; keşke o olsaydı yanımda, mırıl mırıl konuşsaydık, ben yine heyecanla, elimi kolumu nereye koyacağımı bilemeden anlatsaydım aklıma gelen her şeyi, o sakin sakin, arada hafifçe gülerek, aklından “çocuk işte”yi geçirerek, dinleseydi beni.. Sonra eliyle uzakta bir noktayı işaret edip “bak” deseydi birden sözümü keserek ve benim onlarca cümlede söyleyemediğimi tek bir cümlede bana söyleyiverseydi.. Ahhhh.. Öyle bir özlemek işte, ne bileyim. Burnumda sızısı. Büyümenin sızısı.
Özellikle de böyle gecelerde.