31 Temmuz 2022 Pazar

Hastalık ve mutluluk

Dün gece ikiden beri hayat biraz zor.. 

Oysa bu sabah kahvaltıya davetliydim. 

Sonra öğlen B. mesaj atmış, "sen gelmeyince boğazımdan geçmedi, ben de kapına bıraktım." diye. "Çalsaydın ya!" dediğimde "belki uyuyorsundur diye düşündüm" dedi.. Ki doğruydu.. 

Ne büyük incelik ama ne büyük güzellik! 

Hem de hamurişi sevmeyen birinin sevdiği tek hamurişi olan otlu peynirli poğaçayı yapmış ki ne yapmış! 

Hem görüntüsü, hem tadı ile: Enfes! Öyle sevdim ki; ben de bahçeden çiçeklerle gelin gibi süsledim. Şimdi yemeye kıyamıyorum.. Sen de yapar mısın böyle? Biraz mutluluğu uzatır mısın? Çabucak bitmesin diye oyalanır, süsler, kendini dışından izler misin?

Bu günün güzeli ve güzelliği ve günümü güzelleştiren B.'nin varlığına şükranla...

30 Temmuz 2022 Cumartesi

Mutluluk, yine, yeniden

Günler çok yoğun, koşturmalı. Yazarsam sırf yazmış olmak için yazacağım.. Öyle yapmaktansa, baktığım her sefer beni çok mutlu eden bir resmi koyayım, hikâyesini hepimizin bildiği ve sevdiği. 

Bakalım, mutlu olalım ve susalım.

29 Temmuz 2022 Cuma

Go!

Bu sabahki ruh halime müzik seçmek zor olmadı ;)


İlginç bir bilgi, dün okudum paylaşmak istedim. Osmanlı’da hangi müzik makamının hangi hastalığa iyi geldiğini tesbit etmek için ciddi çalışmalar yapılmış ve buna göre:

- Uşak makamı kalp, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarına iyi geliyor,
- Neva makamı gönül okşayıcı, kötü düşünceleri uzaklaştırıcı (anlaşılan evham ve endişe giderici),
- Hüseyni makamı ferahlık verici, ateş düşürücü..

Üstelik bu makamlar günün belli zamanında etkili; Hüseyni Makamı sabahleyin, Nihavend öğleyin dinlenmeli. 

Farabî; makamları etkisine göre sınıflandırmış; Rast makamı neşe ve huzur verir, Hicaz ise alçakgönüllülük.

Peki sabah sabah hiphop? :)) Göreceğiz..

28 Temmuz 2022 Perşembe

Margo ile Sergei

Böyle anlar olabiliyor insan hayatında..

For all mankind, sezon 3, bölüm 3.


27 Temmuz 2022 Çarşamba

Resmedilen duygu

Norveçli çizer Lisa Aisato ile bir çocuk kitabı siparişi sırasında tanışmıştım. Özel bir kitaptı, belli formattaki hikayeler için çocuklarımın ismine ve onların görsel karakterlerine (avatarlarına) uygun özelleştirme yapılmıştı. Çizgiler ve renkler inanılmaz samimi, sevimli ve çocuksu gelmişti, hikayelerde kendi avatarlarını ve isimlerini görmekse çocuklar için büyük sürpriz olmuştu. Internet üzerinden bu tür kitapları sipariş edebilirsiniz, çok fazla sayıda ve içerikte bulunabiliyor.

Fakat Lisa Aisato'nun çizgilerini, renklerini, resmettiği duygu ve çocukluğa dair anları tüm bu çizerlere kıyasla çok fazla, hattâ inanılmaz güzel buluyorum! Ufak ayrıntılar, gözlerdeki ifade sanırım buna neden.. Buraya bir tanesini taşımak istedim.. Sanki çizime bakınca içim mutlulukla doluyor, sanki kelebekler arasında koşturan benmişim gibi hissediyorum ve bu çok tatlı bir his.... 

26 Temmuz 2022 Salı

A..

"A voluntarily and momentary lapse of reasoning." - Bazen insanın tam da buna ihtiyacı oluyor.

Çünkü, yoğun günler. 

İşlerin yanısıra sosyal anlamda birçok görevin altındayım.. Görev yüklenmek ve altında çırpınıp durmak galiba bende bir alışkanlık oldu. Fakat, aldığım görevi kusursuz yapma takıntım olduğundan bu, biliyorum bilmem mi.. Yalapşap iş yaptığım görülmemiştir. Neden? Bu gece inesim yok, mutlaka beğenilmek sevilmek ihtiyacıyla ilişkili bir köke dokunacak, bırak allahaşkına.. Sonuçta sürekli totosunda şemsiye açılmış gibi dolaşan biri olmadıkça, sorun yok. Ara sıra diyorum hacı, dağıtmalı.. Voluntarily ve de momentary lapse of reasoning içine girmeli. 

Onca Alman dururken 35 yaşında öğrendiğim kırık Almancamla dört adet kart yazdım. Üstelik kısa bir "her şey için teşekkürler.." kartı planlanmışken, tuttum destan yazdım. Her birine, kişisel özelliklerine değinerek, honore ederek, bizim için yerinin gerçekten özel, doldurulamaz olduğunu ima eden sözler yazdım. neden böyle yaptım? Çünkü bence herkes, özellikle de giderken, tam olarak bunları duymak ister. Biri tam 30 senelik çalışan, diğeri 12. Diğer ikisi farklı bölüme geçiyor. Her bitiş, bir başlangıç mutlaka.. 

İşi temiz yaptım. Yarın kartlarını, çiçeklerini, yanarlı dönerli hediye paketlerini teslim ettikten sonra, sırada momentary lapse of reasoning - yani partileme var. 💃🕺🏻 Orada artık ağlar mıyım gitmeeeee diye, masa üstlerine çıkıp çılgınca dans mı ederim, Goethe'den pasajlar mı okurum belli olmaz. 

O, yarının işi.. 

Bugünün işi bitti. 

Dağılabiliriz..

25 Temmuz 2022 Pazartesi

Şarkı sözü değil tirad yazan adamların çağı

Ve biz de iyi ki o çağda ergen olmuşuz.. Müziği zaten geçtim de, sözlerin güzelliğine, derinliğine, uyumuna, betimlemelere, şiirselliğe bakar mısın?
*
Beyond the horizon of the place we lived when we were young
In a world of magnets and miracles
Our thoughts strayed constantly and without boundary
The ringing of the division bell had begun
Along the Long Road and on down the Causeway
Do they still meet there by the Cut
There was a ragged band that followed in our footsteps
Running before times took our dreams away
Leaving the myriad small creatures trying to tie us to the ground
To a life consumed by slow decay
The grass was greener
The light was brighter
When friends surrounded
The nights of wonder
Looking beyond the embers of bridges glowing behind us
To a glimpse of how green it was on the other side
Steps taken forwards but sleepwalking back again
Dragged by the force of some inner tide
At a higher altitude with flag unfurled
We reached the dizzy heights of that dreamed of world
Encumbered forever by desire and ambition
There's a hunger still unsatisfied
Our weary eyes still stray to the horizon
Though down this road we've been so many times
The grass was greener
The light was brighter
The taste was sweeter
The nights of wonder
With friends surrounded
The dawn mist glowing
The water flowing
The endless river
Forever and ever

Haydi o zaman bir de 95-96 yazını yaşayan bizler için bir de videosunu koyayım tam olsun:

24 Temmuz 2022 Pazar

Tıbbın gelişmesi sevindirici bir olay tabii

Bir zamanlar Amerikanya'da..


ve


ve 


ve 


1920'ler ve de 1950'ler pek eğlenceliymiş yahu.. 
Sana da öyle gelmiyor mu?

23 Temmuz 2022 Cumartesi

Yemek servisi

Hayat çok değişken. İnsan bir andan diğerine öyle kolay ve hızlı geçiş yapabiliyor ki, umudu yitirmek ve hayattan vazgeçmek asla mümkün olmamalı.. Ama oluyor bazen, maalesef.

Cumartesi sabat 7.30'da doktor kontenjanından araya sıkıştırılmış bir mamografi ve biyopsi randevusundan çıktım ve bisikletle eve dönerken kendimi kuş gibi hissettim. Ufacık, tefecik.. Bir gün orada bir gün burada. Bu sıra çok düşünüyorum, hayatımı şu ana dek boşa mı geçirdim diye.. Sanırım herkes de zaman zaman düşünüyordur, yoksa kendimizi olduğumuz noktadan bir adım ileriye götürebilmemiz mümkün olmaz. Ama bazen, insan başkalarına kolayca ve adilce dağıttığı hoşgörüyü kendine veremiyor, kendini kıyasıya eleştiriyor ve beğenmiyor. Ne yapsa eksik ya da yanlış gelebiliyor, hele bir de hayatın sonsuz olmayacağına dair bir uyarı aldıysa.. 

Yaşlı insanlar çok derler "yaşayacağımı yaşadım, göreceğimi gördüm, sıkılıyorum artık hep aynı.." diye. Oysa biz daha gençler, henüz açız. Doymadık. Daha salatamızı, ara sıcağımızı yedik ve önümüze ana yemek yeni kondu gibi.. Herkesin önüne konan ana yemek de ayrıdır bilirsin; kimi vejetaryen ister, kimi vegan, kimi etçildir. Kimi önüne konandan memnun kalmaz, yanındaki arkadaşının tabağına özenir. Kimi afiyetle yer. Kimi - benim gibi - salata ve ara sıcakla çoktan doymuş, ana yemeğe bir anlam verememiş, orasını burasını çatalla iteklemiş, ucundan didiklemiş ve birazdan servis edilecek meyvenin ve tatlının hayallerine dalmıştır.. Bol ağdalı hamur tatlısı çıkmasa da sütlü hafif bir şey çıksa diye umud edenler bir yanda, baklavayı umanlar diğer yanda.. Kimiyse durmadan içer, yemek de tatlı da umrunda değildir.. Kimi sohbetten ya da etrafta olan biteni izlemekten yemeğinin farkına varamaz.. Evet evet, hayat aynen bir yemek servisi gibi gerçekten.... Ama henüz ana yemek yeni servis edildi ve ben tatlıyı (sütlü eminim) yemeden kalkmak istemiyorum. 

Ama işte bazen acil bir telefon gelebiliyor.. Kalkıp, pek doğru dürüst veda bile edemeden ayrılmak zorunda kalabiliyorsun. O zaman işte ne yediysen sana kâr.... E fena da yemedin şimdi, düşünecek olursan. Salata ve ara sıcak gayet güzeldi.. Yine de işte insan bazen, sonuna dek kalabilmeyi umuyor.

Fotolar: Sabah eve dönünce dalından topladığım böğürtlenler..

22 Temmuz 2022 Cuma

Tek dişi kalmış canavar

O "canavar"ın fotoğrafı bu:

Demin çektim. Daha önce de çekmiş ve paylaşmış olabilirim ama her seferinde beni mutlu eden, gurur veren bir insanlık fotoğrafı bu.. Ortada görünür hiç bir neden yokken, otobanda trafik sıkışıklığı yaşandı ve insanlar hemen "parmak kuralı" ile yolun soldan ikinci şeridine bir "acil durum şeridi" açtılar. Ne polis var, ne bir uyarı, herkes birlikte, hızla yapması gerekeni yaptı..

Medeniyet dediğin budur işte.. Tek dişi kalmış canavar budur..

Parmak kuralını bilmeyenler için; bu kadar basit bakın:

21 Temmuz 2022 Perşembe

Le Vernissage

Biz bu yaşlardayken bu kelimelerden habersizdik, resim ya da elişi dersinde en fazla elbezi örer, üçgen çatılı, kenarında ev kadar büyük bir elma ağacı olan, bacasından yaz günü dumanlar çıkan, sıcak evler resmederdik. En çok annemiz babamız görür, bir dosyada saklardı. Oysa şimdi, çocuklar gerçek sanatla ve sergilere ev sahipliği, küratörlük yapmakla içli dışlılar, devlet okulunda bile..

Şimdiki çocuklar harika, derken çok sevgili Aziz Nesin, eminim bunları da öngörmüştü, hem de universal anlamda..

3E'nin "ortak sanat çalışması"nı gururla sunuyorum.. Bugünün en güzel tortusu buydu..

20 Temmuz 2022 Çarşamba

Hatlar karışmış sanki?

Geçen şunu duydum birinden: "ben hayatımda en büyük kazıkları hep en yakınlarımdan yedim, fakat bana en güzel iyilikleri yapan, modumu yükselten de her zaman yabancıların sıradan ve anlık iyilikleri oldu" dedi bu müzmin mutsuz arkadaş..

Yüzüne söyleyemedim (hassas biri, şimdi beni de yakın bildiğim kazıkçı beller falan) ama şöyle düşündüm; bu doğruysa, ciddi bir yerde yanlış yapıyorsun demektir. En yakınların aslında en uzakta durmalılar, en uzaktakiler de en yakınına gelmeliler..

Sen ne diyorsun bu konuda?

Hatırlıyor musun, çöpün kenarına atılanları? ;) Yaaaa.
Vazgeçmemek bu işte cancağızım, sevgi bu.

19 Temmuz 2022 Salı

Anthony

Dün Hirondelle "izle de üzerinde konuşalım" diyerek Roadrunner'ın trailer'ını yollamış. Tuhaftır ben de önceki gün hatırlamış, daha doğrusu Teoman'la yapılan bir söyleşiyi dinlerken "bu adam aslında Anthony Bourdain'e ne kadar da benziyor.. Bir şey yapmaz ve bu paramparçalıklarını toparlamayı başaramazsa sonu da aynen onunki gibi olacak.." diye düşünmüş ve bu konuda bir şeyler yazayım demiştim..

Filmi izledikten sonra yazayım artık. Trailer'ı burada merak edersen, şurada biraz daha ayrıntılı hali de var.

"What happens, when you get everything you've ever wanted?" sorusunun cevabını merak ediyorsan..

18 Temmuz 2022 Pazartesi

Turgut

Bu fotoğrafını görünce, sonunda anladım; Tomris’in neden onu seçtiğini..

Daha güzel bakan bir adam gördünüz mü siz hiç?

Annesi, çocukken abisi ona sataştığında dermiş ki: “Yapma oğlum. O içli bir çocuk..

17 Temmuz 2022 Pazar

Tezer

Yerli Sylvia Plath diyen de oldu, edebiyatın gamlı prensesi diyen de, sınırsız bir ruh diyen de, uygarlığın huzursuzu diyen de. Benimse, Leylâ Erbil'i keşfettikten sonra, ondan zıpladığım ve âniden, her şey birden oldu'daki ânilikle sevdiğim bir yazardır Özlü.. Ergenlikten kadınlığa geçiştir, hedefsiz öfkedir, kılıçtan üstün kalemdir. Sonraki yıllarda ben büyüdükçe, Tezer Özlü'ye bakışım da büyüdü, gelişti elbette. Artık öfkeden çok "ben"i aramaya çıktığım yolda bir fenerdi Özlü, çünkü onun kadar kendini kesip biçen bir kadın daha görmemiştim. Nilgün Marmara hattâ Virginia Woolf bile eline su dökemezdi bu konuda Özlü'nün.... Ne yıprattı kendini, ah ne yıprattı.... Ama yıkıntılar içinde bir Özlü yarattı, dış kabuğunu toprağa, özünü ise bize emanet etti.

Özlü'yü bir anne olarak hiç düşünemedim nedense. Burada kızı Deniz'in ona 1985 yılında, ufacık bir çocukken sorduğu sorulara verdiği cevaplar var.. Öyle duygusal, nahif ama bir o kadar da tanıdık ki.. Bir bak derim..

Özlü ve kızı için - röportajda da geçtiği için - gelsin mi? :) 99 Luft Ballons (1983) - Nena.

16 Temmuz 2022 Cumartesi

Sophia

Sophia Loren demiş ki, "hiçbir şey bir kadını, kendisinin güzel olduğuna inanmasından daha güzel yapamaz". 

Doğrusu bence; her kadın kendini güzel hissettiği ölçüde güzeldir olmalıydı.

Çünkü konu his değil de inanç olunca işler biraz karışıyor. Sophia'yı güzel olduğuna inandıran da sonuçta diğer insanların sözleri, iltifatları, yorumları yani kendi dışında yazılıp çizilen, konuşulanlar yine.. Onlarca hayranı olmasa, İtalya'nın bir köy yerinde keşfedilmeden yaşayıp gitse, Sophia yine de kendini güzel hissetmeyi başaracak mıydı, hattâ bunu düşünecek zamanı olacak mıydı, güzelliği hakkında kafa yoracak mıydı acaba?

Diğer insanların tanımlamaları olmadan güzel hissetmek, daha doğrusu güzel miyim değil miyim diye bile düşünmeden yaşamak.. Güzellik kıstasına bu derece anlam yüklememek; üstelik sadece kendin için değil, karşındaki insanın güzel olup olmadığına da kafa yormamak.. İnsanı sıfatlarından bağımsız, insan olarak güzel bulmak. Hem insanı asıl güzel yapan da o değil midir ki?

Peki benim güzellik tanımım? Insta güzelleri ya da sürekli sosyal medyaya selfie bombardımanı yapanlar meselâ, benim en az güzel bulduklarım genelde. Sanırım güzellikte saklanılan, sakınılan, fazla gözün değmediği, korunup kollanan bir şeyler olduğunu düşünüyorum ben. Sürekli önümüze sürülmeyen, arka planda kalan bir şeyler.. Saflık mı? Sadelik mi? Doğallık mı? Kendi halindelik mi? Özgünlük mü? 

Hepsi galiba.. Ama inanmak değil, o kesin.

15 Temmuz 2022 Cuma

Sonu bir romana çıkmayacak uzun bir şiir

Bugün David Hockney'in "Garrowby Hill" adlı tablosunu izledim uzun uzun ve; 

1998.

*

Edip Cansever'in Tomris Uyar'a yazmış olduğu "Yaş değiştirme törenine yetişen öyle bir şiir" adlı eserini okudum yavaş yavaş ve;

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Yok bir yanıtın "nereye" diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

(Şairin Seyir Defteri, Adam Yayınları)

*

Haydar Ergülen'in bu şiire ve Tomris Uyar'a hitabını hatırladım ince ince ve;

".. ama Edip Bey başka, o sizi uzun bir şiir olarak gördü hayatta ve sonu asla bir romana çıkmayacak o keçiyolunda: hikâye bir inattır çünkü. Doğrusunu isterseniz ben de öyle gördüm, orada gördüm sizi."

*

Lola Marsh'ın "She's a Rainbow" adlı şarkısını dinledim tekrar tekrar.

Bugün de böyle bir gündü işte.

14 Temmuz 2022 Perşembe

Lorraine turuncusu (ve diğer bazı turuncular)

Klein mavisi gibi, bir de Lorraine Christie turuncusu olmalı. Evet olmalı!

Shelter of the soul

My soul to take

Sweet surprise

My complex heart

Lorraine Christie Link

Yok yok bu kadarla bırakamayacağım, affet :) Turuncu de bana, başka bir şey sorma..


Bahçede 3 sap turuncu gül açtı. Hangi birimize yetecek?! Kesilmiş çiçeğe karşı mısın bilmem, ben karışık hisler duyuyorum - hercaî; bazen üzülüyorum, bazen nasılsa kesilmiş ben almasam çürüyüp atılacak diyerek tüketim kültürüne alet oluyorum, bazense gördüğüm anda seviyorum.. Bu buket, sonuncu kategorideydi.. Dayanamadım. 

Peki sen de bana, kendi kendine çiçek alana deli derler mi?
Deseler ne olur hem..?

13 Temmuz 2022 Çarşamba

Yek - 2

Güzelliği görebilen ruhlar, bazen yalnız yürümek zorundadır demiş ya Goethe.. 

Bazen yalnız yürümekten çok sıkılıyorum.

Sanki olmam gereken buymuş da:

Ben böyle tek ve yek kalmış gibi hissediyorum:


Ama belki de;

Kocaman bir ayçiçek tarlasında sıradan bir ayçiçeği olmaktansa, sonsuz bir mısır tarlasının içindeki tek ve yek ayçiçeği olmak daha iyidir? 

SEVİMLİ EKLEME / yazıya bir cevap:


Az ama öz. 

12 Temmuz 2022 Salı

Özenmek

Kızımın beslenme kutusuna bazen böyle küçük sürprizler koyuyorum. Üzerinde “aç beni” yazıyor, içindeyse bazen ufak bir şaka, bazen birkaç satırlık bir mektup.. 

Pek yorum yapmadı ama sanırım hoşuna gidiyor.

Özenmek kelimesini bu anlamıyla kullanmak hoşuma gidiyor..

11 Temmuz 2022 Pazartesi

Papa-issues? Sanmam, ondan daha derin sanki..

Yaklaşık 6 aylık bir aradan sonra, The Sinner'ın 3. sezonuna başladım. Ambrose'uma kavuştum.. Bir süre bana da bayramdır.

Cora ve Julian'dan sonra, Jamie. Fena da başlamadı hani:

"Move on? Why does everybody say that? It's like; the only thing that matters is getting over things as fast as you can. I mean, death is not going away. If anything, it's getting closer. And everyone I know is terrified, but no one wants to talk about it. We just hide it away in hospitals and old age homes. And we don't even kill our own food, we just get our meat shrink-wrapped into these patties! It just feels like a lie!"

Hm hm.. Aynen öyle Jamie.... Aynen öyle. Gel gör ki, yiyecekleri eti avlamak zorunda bırakılsalardı, günümüz insanlarının büyük kısmı vejetaryen olurdu. Nietzsche'nin fikirlerini gerçek hayata uygulamaya kalksaydık da, çoğumuz bu hayatın hiçliğine dayanamaz ve kendimizi yok ederdik. Bu da bir gerçek. O nedenle bazen üç maymunu oynamak, devam edebilmenin tek yolu..

Maalesef.

We all have issues, some of us just hide them better.

10 Temmuz 2022 Pazar

Pişmanlık ve pişmaniye

Sanırım duyduğum ve duyacağım en güzel pişmanlık cümlesi budur (Paul Auster'dan):

"I am sorry. My thinking was narrow. I am so much further now.. Please forgive me." 

Ne kadar sade ve ne kadar samimi değil mi....? 

Dursun burada, gerekirse hatırlayalım. Ama bu gece pişmanlık değil, pişmaniye.. :)

9 Temmuz 2022 Cumartesi

8 Temmuz 2022 Cuma

Değişmez..


Yine gündemdeki travmalara kapılıp, zaten kendim gibi düşünen insanlar arasında amaçsız ve sonuçsuz klavye kahramanlıklarına girişmek yerine; şunu izliyorum.

Tabii bir de bu vardı. Onu da izliyorum.

Kavga konuları hep değişiyor da, kavganın kendisi hiç değişmiyor gibi geliyor artık bana.. Belki de bizim hamurumuz bu, mayamız, suyumuz bu? 

Belki de.. Toplumu kurtaracağımız noktayı çoktan geçtik de, kendimizi kurtarsak yeter bu travmadan?

Belki de.. Böyle düşünmenin bencillik olmadığına inanmam gerek artık, kendi akıl sağlığımı korumak adına.. 

Belki de.

7 Temmuz 2022 Perşembe

Damda uyumak

Güneydoğu Anadolu'da çok yaparlar. Sıcak yaz gecelerinde damlara şilte atar, serin serin uyurlar. Biz Ege'de de yapardık. Çocukken çok uyumuşumdur yıldızların altında sere serpe, bazen de uyur numarası yapıp büyüklerin mırıl mırıl konuşmalarını dinlemiş, sonsuz göğü izlemişimdir.. Tadı bambaşkaydı o Temmuz gecelerinin.

foto: rymuppet

Bu fotoğraf yine Sicilya'dan. Yaşamlarımız gerçekten farklı değilmiş.. Daha fazla fotoğraf çekmiş olsaydı, onlar da eminim benim hayatımdan kesitleri yansıtacaktı. Uçuşan tül perdelerin gerisindeki mavilik, sabah serinliğinde eşek ya da horoz sesi, süt kokulu sarı otların üzerinden havalanıp gelen sıcak esinti, bacağını kolunu ve yanağını dayadığın beyaz kireç duvarların serinliği, su - elektrik kesintileri, çekmeyen tv, anlamadığın diğer dillerde yayın yapan radyo, denizden acıkmış halde çıkıp saldırdığın zeytinyağlı börülce yemeğinin suyuna ekmek banmak, elvuran balığı çarptığında kibrit kutusunun kenarındaki siyahlığı suyla karıştırıp yanan yere sürmek, yılda bir gelen denizanası soktuğunda sirke dökmeleri, zeytinyağlı sabunlar, tavuğun altından aldığın - ve asla ağzına sürmediğin - köy yumurtaları, ananenin kıymetli pril deterjanı sulandırıp çamaşır mandalıyla baloncuklar yapmana izin vermesi, nane ve fesleğen kokusu, kekik toplamaya gidişler, saçlarına taktığın papatyalar, sardunyaların çiçeklerini ezip ruj yapman, asmanın altında bulduğun yemyeşil tombul tırtıllar, semoyla gece yürüyüşleri, cırcır böcekleri korosu ve tabak gibi dolunaylar, içinin kıpır kıpır oluşu ve karşı kıyıya bakıp hayâller kurman......

Hepsi geçip gitti işte. 

Fotoğraflar da olmasa.

5 Temmuz 2022 Salı

Psikolojik bilincin patolojisi

Harun Tekin diyor ki: "Kendi içine bakar, düşünce ve duygularının üzerinde düşünür, anlamaya çalışırsan, zamanla kendine yukarıdan bakmayı da başarabilirsin. Bu sayede de, kendine yönelik eleştiri yapabilmeye ve yanlışlanabilir olduğunu da kabul edebilmeye başlarsın."

Bir sürü düşünce kapısı açtı bu ufak paragraf bana. Bu hâl, gerçekten iyi midir; kendini eleştirebilme yeteneği, ne zaman zıvanadan çıkıp kendine zarar vermeye dönüşür? Kendini sabote etmeye, yetersizliklerini yeteneklerinle dengeleyememeye ne zaman başlar düşünen bir insan? Bu kadar "benlik algısı"nı geliştirip, insanı düşünsel açıdan yükseltmesi beklenen bir yetenek, ne olur da patolojik bir yapı kazanmaya başlar?

4 Temmuz 2022 Pazartesi

Özünü inkâr edemezsin

Bavyera'da yaşayıp Kuzey Avrupa dizileri de izlesen, içindeki Türk kadını "camlara bak, leş gibi. insan bir tertemiz siler de, öyle çeker filmi" diyebiliyor..

3 Temmuz 2022 Pazar

Rüzgârda kuruyan çamaşırlar


Bu fotoğraftaki çamaşırların dedeme ait olduğuna, ananem tarafından yıkanıp kamelyada kurumaya asıldığına, buranın bizim ufak Ege kasabasındaki ata ocağımız olduğuna ve hattâ tarihin de 1990'ların en başı olduğuna yemin edebilirim! Hafızamın tatlı bir oyunu işte.. 

Sicilya ya da Ege'nin ufak bir kasabasında büyümek fark etmiyormuş demek ki..

Fotoğraflar: rymuppet

2 Temmuz 2022 Cumartesi

Başardım :)

OH BE!

02.07.2022 - Saat GMT+2 saat dilimi için yaklaşık 17.45. İnsanlık için küçük, benim için çok büyük bir adımı atmayı başardım..  Evet!

Sanırım alkış bekliyorum :)) Ama ne olduğunu bilseniz değil alkış, iki yanağımdan öpersiniz. Ve ben de şaşırdım çünkü, birden oldu, yara bandını çeker gibi.. Ama bu noktaya gelene dek yediğim fırın fırın ekmekleri, debelendiğim dipsiz kuyuları, Allahım hele o gözyaşlarımı, hele..  Umudumu, umutsuzluklarımı, korkularımı, yalnızlıklarımı, uykusuz gecelerimi, pişmanlıklarımı, bunca zamandır bir kefeye koyup, kefeyi de sırtıma vurup yürüdüğüm yolları.. Ne sen sor ne ben anlatayım canım blog.

Bundan sonra her şey çok daha güzel olacak! Evet!

Foto: Enrico Constantini - via Higher Palms

1 Temmuz 2022 Cuma

Soru - 3

“Ben de unutursam, kim hatırlayacak?” 

diye sormuş Enis Batur.


Videoyu ekledikten sonra dinledim ki; bir de bu var. 

Derken.

Offffffffff bu bir çıktı karşıma ve işte bu bitirdi beni..... 


Bugün artık iflah olmam ben. Haydi eyvallah.