28 Nisan 2024 Pazar

İzle yerine izleme diyenlerde bugün

Hanginiz önerdiyse Allahından (elbette güzellikler) bulsun e mi...! Fakat ağla ağla öldüm resmen. Üstelik gerçek hayat hikayesi, belgesel gibi otur izle durumumuzu. Ne gereği vardı şimdi bu yükün bilmiyorum.. 

Tuz biber olması için; alta yorumlara biri de rahmetli Doğan Cüceloğlu'nun anne olmadan anlayamadığım bir sözünü yazmış: 

“Annen yoksa, kimsen yok”.....

Böyle tokat gibi. 

Ben ettim sen etme diyerek, (çelişkilerin kadını olduğumdan) al işte filmin tamamını ekliyorum:

27 Nisan 2024 Cumartesi

Korkmak yerine korkmayanlarda bugün

Sokrates; ölüm cezasına adım adım ilerlerken, şunları söylüyor:

“Ölüm korkusu, kendini bilge sanıp gerçekte bilge olamamak gibidir. 


Bilinmeyeni bilme iddiasına benzer. 


Ölüm insanlar için iyiliklerin en yücesi olarak görülmez, aksine en büyük kötülük olarak kabul edilir. Bilmediği bir şeyi, birinin, bildiğini iddia etmesi, eleştirilmesi gereken bir cahillik değil midir? 


Kötü olduğunu bildiğim şeylerden ziyade, iyi olmadığını bilemediğim şeylerden dolayı ne korku duyarım ne de kaçınırım.”


26 Nisan 2024 Cuma

Aşk yerine sevgi diyenlerde bugün

Yanılıyorsunuz :)

Çok sevimli. Çok izlenesi. Hepsini ekledim, ikinciyi çoooook sevdim ;) keyifler olsun.




Hamiş. SPOILER, izledikten sonra oku.

Bu aşk meşk işlerinde kadınlar hep nasıl böyle cool durabiliyorlar? Şaal ve sevimli taraf neden hep erkekler gibi gösteriliyor, kadınlar böyle bir kurum bir herşeyi bilme halleri.... Hiç de öyle değil halbuki... Bizim de elimiz ayağımıza dolaşabiliyor..... Sanırım o nedenle en çok ikinciyi sevdim ben ;)

25 Nisan 2024 Perşembe

Tolstoy yerine Dostoyevski diyenlerde bugün

İkisini karşılaştırmayı nedense pek severiz.. Halbuki elma ile armut gibidirler. 

Benim fikrimi sorarsan, Dostoyevski. 

Tolstoy çok daha büyük bir anlatıcıdır; kurgusu, betimlemeleri, tekniği ile Dostoyevski'den daha iyidir. Fakat, yıllar önce - şu an nerede olduğunu hatırlayamadığım için kaynak veremeyeceğim ama - şunu okuduğumdan beri fikrim sabit:

Tolstoy'un romanlarında sokaklar cıvıl cıvıl insan doludur, ağaçlar, dereler, evlerin içleri, her yer cam gibi betimlenmiştir, izler gibi okursunuz onu. Oysa Dostoyevski'nin romanları sanki ıssızdır, kimseler yoktur loş ve karanlık, sisli sokaklarda. Karakterler sanki tamamen yalnızdır. Onun yerine, insanın içindeki dünya çok daha derindir, karmaşıktır, kalabalıktır. Tolstoy dış'ın romancısıdır, Dostoyevski ise iç'in....

D.
nedense bu fotoğrafını Turgut Uyar'ın şu fotoğrafına benzetirim...
sanki aynı bakış?

T.

D/T.

24 Nisan 2024 Çarşamba

Wim yerine Wes diyenlerde bugün

Hissetmek mi, Anlamak mı? Hangisi sence?

Zor yerden sordum değil mi :)

.

Bu şeye de benziyor. Bugünlerde herkesler Wim Wenders izlerken, benim inatla Wes Anderson izlememe. Wim / Wes de, aynen Nermin (Yıldırım) / Şermin (Yaşar) gibi, Masum / Masumiyet gibi beynimin gri kıvrımlarımda sürekli kaybolup duranlardan. Normal bir insan için hiçbir ortak yanları yok, benim içinse sürekli o o muydu bu bu muydu….

Wes Anderson’un The wonderful story of Henry Sugar’ını birkaç ay önce izleyip aşırı sevmiştim ama serinin diğer 3’lüsünü ancak dün gece izleyebildim. İzlemediysen bu sıra netflixte. Film olarak ya da renkli bir tablo olarak (ben Wes’i izlerken, film mi resim mi mimari eser mi izlediğime de bir türlü karar veremiyorum), sırayla izlemek istersen: 

The swan, The ratcatcher ve Poison. 

Bu hikayelerin yazarı (ve filmdeki tatlış ihtiyar) Roald Dahl da enteresan bir tip. Çocuk kitaplarıyla ünlü bu yazarın çok bilinen diğer hikayelerinden biri de, Charlie and the Chocolate Factory. 

Fakat çocuk kitaplarına odaklansa da, hep karanlık, obsesif, gizli kalmış bir karadelik hissediyorum onda ben. Bunlarda elbette kendi çocuklarının küçük yaştaki trajik ölümleri, karısının felç grçirmesi gibi etkiler vardır.. Ama yine de.. Tuhaf işte. Hikayeleri de, kendi de, yazı kulübesi de.

Gerçeği

Wes versiyonu

Gerçek ve Wes yanyana

23 Nisan 2024 Salı

Normal yerine anormali sevenlerde bugün

Aslında bu geçen hafta oldu ama, konu geçen haftanın (-mayanlar) değil, bu haftanın (-yerine) konseptine uyuyordu :)

Terminalin tuvaletine girdim. Çıkarken, arkamda beliren yaşlıca bir kadın “normal tuvalet mi kızım?” diye sordu. 

Şimdi.. :) Kime göre normal, neye göre normal?

Ben normal nedir anormal kimdir diye düşüne durayım, yanımdaki kadın “teyze gel gel, bu normal” deyiverdi. Baktım, alaturka tuvaletmiş normal olan. 

Tevelli ki “kızım sen de normalleri hiç bulmazsın zaten..” diyen ananem haklıymış :))

Tuvalet Filozofu C. diyeceğim ama zaten felsefe antik çağda tuvalette icra edilen bir zanaattı, biliyorsun. Hem Türkün aklı meselesi de var. Karışık bu iş. Ama normal değil, peşinen söyleyeyim.

22 Nisan 2024 Pazartesi

Okumak yerine dinleyenlerde bugün

1984’ü bir de radyo tiyatrosu şeklinde dinlemek istersen, storytel güzel bir kayıt yapmış. İçine alıyor, o sıkışmışlık duygusunu güzel aktarıyor, dört saat sürüyor. Tavsiye ediyorum.


“Karımı çocuklarımı alın, boğazlarını kesin, ben de izleyeyim ama yeter ki beni 101 nolu odaya göndermeyin!”

21 Nisan 2024 Pazar

Emin olamayanlarda bugün

Sabahın köründe simit almaya çıkınca bu arkadaşla gözgöze ve sonra burun buruna geldik. Aman yarabbi, yoksa bu bir erguvan mı?!

Emin olamadım çünkü Ankara’da erguvan olur mu yahu?! Erguvan dediğin Boğazda olur, Boğaz dediğin İstanbul’da olur. Çocuk aklımla bu yaşıma dek Erguvanı İstanbul’la sınırlamışım (hatta 2013 baharında Lizbon’da görünce, “eh o da zaten İstanbul sayılır” demiş, antiteze fırsat vermemiştim.

O zaman hodri meydan, beni inandırmak isteyen, şehrinden erguvan fotoğrafı yollasın ne olur! Kolaj yapıp hafta bitiminde sunayım antitez dosyamızı! Erguvanlarınızı bekliyorum; email ya da whatsapp’ıma :)

Hamiş. Marteniçkaları da gördün mü dallarında? Benimki hâlâ bileğimde, Münih’te leylek göreceğimi de sanmıyorum, kendiliğinden kopana dek kalsın dedim..

20 Nisan 2024 Cumartesi

Söyleyemeyenlerde bugün

Söyleyecek çok söz varken;
“Tuzlu fıstık kaldı mı?” diye soruyorum.
“Git al,” diyor, “mutfaktaki dolapta olacak.”

Kalkıp alıyorum.

..

Of be Barış. Yazdığın kitapların hepsini bitirdim diye üzülürken (bir kitabı henüz okumamış olmanın mutluluğundan bahsediyorum burada, anlıyor musun?), gider ayak, bana bir dostunu hediye etmen! Senin için efendi ve naif bir yazar demeleri boşuna değil..

Behçet Çelik bu dostun ismi. Kallavi bir edebiyatçı ve dostmuş da, ben daha dün, yeni, Kurbağalara İnanıyorum’la tanıyıp merak etmiş de, “Herkes kadar”la keşfetmişim işte şu yukarıdaki satırları. Tam şu anda. Haydi bakalım.. 

Hamiş. Daha da sırada Ayhan var, asıl onu merak ediyorum kaç gündür. Malum derdimiz aynı onunla; varolmak.

Haydi bakalım.

Bir süre kahvaltı artı öğle yemeği, böyle..

19 Nisan 2024 Cuma

Ertelemeyenlerde bugün

Ankara'dayım..! Teyzemde.

..

Bayramda telefonla konuşurken, onu çok özlediğimi çok içimde hissettim. Telefonu kapattıktan sonra da, boğazıma bir yumru tıkandı. 

Sonra geçen gün Eski Usül'de şu yazıyı okuyunca, ne bileyim, benim öyle geniş bir ailem olmasa da, yüreğimdeki yüzölçümü geniş olan birkaç kişim benim de var, kan ve kalp bağıyla.. İşte o yazı bana "erteleme.!" dedi. Bilet de ucuzmuş, aldım geldim. El bagajıyla, 3kg.. 2 gün için çok bile.

Misafiri olduğun evde, sana mis gibi beyaz sabun kokan, çiçekli pazen bir gecelik veriliyorsa; o ev yuva olur insana.. Nereye gidersen git, o evlere dönmenin yolunu arar durursun hayat boyu..

Hamiş. Hayat böyle kolay ve spontan olabilse keşke hep............ Arasan "haydi bir kahve?" desen, "tamam!" deyiverseler. "Çayı koy, simit aldım geliyorum" desen, "koydum bile" deseler sevinçle. İki dakika sonra yeniden arasalar "simidi boşver, buzlukta ıspanaklı börek var, çıkartıyorum" deseler..

Hayat uğraştırmasa, arada da kolay ve spontan geliverse........