14 Temmuz 2025 Pazartesi

Pazartesi Masalı - 29

Bu seferki bir “Çingene Masalı”ymış :)

29: Şeytanın Doğuşu

Yaşlı Baba, bir gece gördüğü rüyadan öyle çok etkilendi ki, aldı eline çekicini, o dünyayı gerçekten yaratmaya koyuldu. Bazı günler heyecan ve beklentiyle çalışıyor, o günü çok dolu ve üretken geçiyordu. Bazı günlerse hayal kırıklığı yaşıyordu; mesela tek boynuzlunun tek boynuzunu bir türlü yapıştıramıyor, öfkeleniyordu :)

Yine böyle hiçbir şeyi hayalindeki gibi yapamadığı bir gün, herşey gerçekdışı ve mantıksız göründü ve Yaşlı Baba öfkeyle çekicini fırlatıp attı. Çekicin denk geldiği kaya parçasından, şeytan oluştu..

Kıssadan Hisse :

Şeytan; hayal kırıklıklarımızdan, bıkkınlık ve çaresizliklerimizden doğar. 

Kendimizi sürekli olumlu hissetmeye zorlamak; hayal kırıklıklarımızı, üzüntümüzü, umutsuzluğumuzu bastırmamıza neden olur ve bunlar eninde sonunda öfkeyi yaratır. Hayal kırıklığımızın bizi ele geçirip “biz” haline gelmeden, onu anlamaya çalışmamız bu nedenle önemlidir.

Haftanın ödevleri

Hayal kırıklığını, üzüntünü ve öfkeni rahatça ifade edebildiğin bir alanın var mı?

Böyle bir alanın yoksa, olumsuz duygularını nasıl ifade edebiliyorsun? Öfke ile mi, savaşarak mı, kaçarak ya da görmezden gelerek mi, kendin de olumsuzluğu besleyerek (yangına körükle giderek) mi, başkalarından yardım isteyerek mi? Yoksa daha doğru bir bakış açısına kavuşabilmek için, biraz geri çekilebilmeyi başarıyor musun?

Kendine son derece anlayışlı bir anne ya da babaymışçasına mektup yaz. Bırak içindeki ebeveyn her şeyi; başarılarını, duygularını, gelişen yanlarını kutlasın (bak övünç değil bu dikkat! Kutlama). Bu mektubu bir zarfa koyup yapıştır ve en çok ihtiyacın olan zamanda aç. 

Aylin Balboa’nın ağaç evindeki masasının üstü nasıl böyle bomboş?!

Haftanın aydınlanması: 

Bak bu noktada ben Türkiyedeki sevdiklerimin, umutsuzluklarını arttırdığı halde, neden sürekli gündemi takip etme ihtiyacı içinde olduklarını sonunda anladım. Çünkü hayal kırıklığı ve öfkelerini özgürce, korkusuzca ve rahatça ifade edebildikleri bir alana sahip değiller......

Peki bunun ne kadarı dışımızdaki zorbalıkla, ne kadarı ise, kendimizi çekip doğru bakış açısına kavuşabilmek yerine, işte bu yukarıdaki 5 yararsız savunma yöntemini inatla kullanmamızla ilişkili? O alanı neden kendimiz açamıyoruz (sanatla, yazıyla, zanaatla, doğayla, gönüllü projelerle vs) da hep başkası bizim için açsın (misal yeni Atatürkler, yeni bir Baba, peygamber hatta Allah) biz de rahat rahat yürüyelim istiyoruz? Biz Türkler değişimin bizzat kendimizle başladığını anlamayı neden başaramıyoruz? Bir düşünmeli bunu..

Lütfen (sevgili kendim ve sevdiklerim) bir alan açalım kendimize..... Ve kendimizi o alana doğru, geriye çekelim. Çok geç olmadan yapalım evet..