Türk edebiyatının mihenktaşı bir çok kadın yazar varken ve ben hepsine ayrı tonlarda hayranlık beslerken, yine de tutup en çok seni sevmem, elbette kendimi en çok sana yakın hissetmem, nedendir bilir misin? İkimizde de aynı "Ayşecik, Şeytançekici"liği görmemden.....
O; oyun oynamayı herşeyden çok seven, duygusal, başı belaya girse de sevimliliğiyle, son dakikada olan biten her şeyi tatlıya bağlayan kız çocuğunu yani... Kimse kızamaz, kırılamaz Ayşecik'e.
Tezer, Leylâ ya da Mine; onları da türlü nedenlerle kendime çok yakın hissetsem de, sen bir başkasın işte, tam bu nedenle.... Sana hiç kızamam, yazdıklarına hiç bir kusur bulamam ben.
Tezer'in şehre yığılmış köylü nefretine, Leylâ'nın herkesi eğitme sevdasına, Mine'nin geniş alan dağınıklığına laf edebilirim ama sende herşey dengeli, herşey tam olması gerektiği yerde gibi gelmiştir bana, hep. Tam olması gerektiği kadar cilve, tam olması gereken yerde sınırlar, tam olması gerektiği kadar soğukluk / sıcaklık farkı ve çalışmanın yalnızca bir adım ötesindeki kıvrak zekâ.. Kendini asla kullandırtmaman ama kimseyi de kullanmaman. Ve merâkın, yaşama duyduğun çocuksu merak.
Yine de şunu öğrenmek isterdim senden; neden Turgut'u seçtin? :)) Evet Turgut da fena değildir, bir şairin olabileceği kadar duygulu, net ve oyuncudur ama Turgut, renksizdir yahu.. Bilirsin Turgut'u, şaşırtmaz insanı, olduğu gibidir.. Acaba şunu mu demek istedin; aslolan güvenli bir zemini olması mı insanın, o zeminde ne kadar dans edersen et, zıpla hopla istersen ters takla at, asla kayıp düşmeyeceğine duyduğun güven midir? O güven midir, tüm o dansları ettiren insana, ha sevgili Tomris, ne dersin?
* Sorduğum soruların cevabını 2 sene önceden vermek gibi huylarım da vardır. Bak burada.