"Bazen o kadar çok sorumluluk ve yapılması gereken oluyor ki, başım doluyor, doluyor, çatlayacak gibi oluyor ve bomboş bir iş yaparak içimdeki kalabalığı içimden boşaltmak istiyorum. Bir iki saat tiktok'ta dolaşıyorum. Aslında yapılması gerekeni sadece öteliyorum farkındayım ama ötelemek başlıbaşına bir iş oluyor, ötelemek işiyle o kadar meşgulüm ki, sonunda da asıl yapılması gereken şeylere vakit kalmıyor" dedi bugün terapiye gelen 15 yaşındaki bir kız çocuğu..
Oyalanmanın, sürüncemede bırakmanın bundan daha sade, daha güzel bir tanımı daha yapılamazdı heralde. Kendi içindeki kalabalığa ayak direme..
Yap(a)mayacağını bile bile yazmak, aslında en büyük sürünceme olabilir. Yap-ma-mak için yazmak. Bahane bulmak için yazmak, yazıp yazıp Ağustos asfaltına tükürmek kelimeleri, bir sakız gibi. Rahatlatıyor elbet.
Kimin pabucuna yapışır, kimi üzer, umurumuzda değilse..
Fakat.
Bir de yazmak yerine yapmak vardır.. Ya da en güzeli; yaptığını, yapacağından emin olduğunu yazmak. Onun verdiği his işte, muhteşem bir his bence.. Ve ben buraya, hep bu hisle yazıyorum, onu fark ettim bugün. Hep o merakla, o keşfetme heyecanıyla yazıyorum ben. En içimden. Oyalanmadan, ötelemeden, sürüncemede bırakmadan, o an neyse beni heyecanlandıran o!
Dünkü yazıda kafamı karıştıran Neden'imi buldum.. Mutluyum.