13 Ağustos 2022 Cumartesi

Fincanlar ve hayat felsefesi

Aslında öncesi var, diğer bloğa yazmıştım. 

Ama bunu görünce:

britta_viking_angel hesabından

Çocukken böyle bir illustrasyona sıkılmadan saatlerce bakar, bıdı bıdı konuşurmuşum kendi içime. Ananem derdi, eline beş tane bozuk para ya da tek sayfalık bir resim verir, sen onlarla saatlerce sıkılmadan oyalanırken, tüm işlerimi kolaycacık bitirirdim diye. 

Oyundan sarhoş olduğumu, hayaller içinde başımın arı kazanı gibi vın vın öttüğünü bilirim. 

Maalesef başım yine arı kazanı gibi ve en ufak harekette dayanılmaz şekilde zonkluyor. Sırtımın ortasına dek inen bir zonklamayla üstelik.. Konuşamayacak ve yürüyemeyecek ölçüde ağrım var. Dahası sıkıldım hastalıktan, sanki asla iyileşemeyecekmişim gibi geliyor. Müzmin pozitif C.’nin aşil tendonudur hasta olmak.. Mızmızlık değil de, yorganı kafama çekip kimseye çaktırmadan herşeye ağlıyorum. 

Bu resme de bakıp bakıp ağladım. Neyime dokundu inan bilmiyorum.. Ananemin fincanları, ananemle komşusunu defalarca bu farecikler gibi kahve içip kahkaha atarken görmüş olmak. Nerde o güzel kahkahalar, o canlı muhteşem kadın? Ne kaldı geriye o muhteşem hayattan?

Yine onunki muhteşemdi, dolu dolu, üretken, sevgi doluydu; ya yaşarmış gibi yapan milyonlarca insan?!

İllâ hasta olunca mı farkına varmamız lazım hayatın bir mucize olduğunun?

Yine ağlıyorum şimdi. Hadi bana eyvallah!

Ne olur sevgili blog, iyileşeyim artık..