Birkaç gündür tek sorunum şu:
"Başkaları mutsuzken, ben mutlu olmaya nasıl cüret edebilirim? Bu küstahlık değil midir?"
Bu hissi yaşıyor musun :( Nasıl üstesinden geliyorsun ne olur söyle........
(Bloğu tarihinde ilk ve son defa yoruma açtım, kimlik bırakmak zorunda değilsin, ben artık bu duygunun altından tek başıma kalkamıyorum......)
Meraklısına. Sevgili İ.’nin gönderdiği 48 saatlik mubi deneme üyeliği sayesinde sonunda ben de Perfect Days’i izledim - ki en doğru zamandı, çünkü bir eserin (film / kitap özellikle) çıktığı ve popüler olduğu o ilk ateşli zamanlarının geçmesini beklerim hep - ve katman katman derinliğine daldığımı hissettim. Bu hoşuma gitti. İzninle biraz uzatacağım bugün..... Doluyum, boşaltamıyorum.
Bloglarda ya da başka mecralarda bazı yorumlara maruz kalmıştım tabii, az çok biliyordum da bu kadar derin ve yine maalesef doğru anlaşılamamış bir filmle karşılaşacağımı tahmin etmemiştim.
Ben filmden genel anlamdan daha farklı bir anlam çıkarttım; çünkü bir iki bilgi kırıntım daha var filmi tamamlayabilecek. Japonya’da bir atasözü vardır misal; mutlu olmak için başkasının tuvaletini temizlemek gerektiği ile ilgili, çift anlamlı. Bu söz bilinmeden nasıl anlaşılabilir bir adamın zengin ve avantajlı bir hayatı basit ve rutin şeyler için geride bırakma isteği. Ya da son sahnede; gülerken ağlamak.. Ya da rutinin biraz aksadığı da ve küçük şeyler’e vakit bulunmadığında herkes gibi sinirli mutsuz bir insana dönüşmek!
Faulkner’ın Çılgın Palmiyeler’i ve diğer tüm yan medya aslında bir nakış gibi işlenmiş, tam yerine atılmış bir düğüm her biri; tüm bunları okumadan, o şarkıları gençliğin boyunca dinlemiş olmadan, zengin ve varlıklı bir yaşamdan basit ve dar bir yaşamı seçmiş olmadan, nasıl anlayabilirsin ki bu filmi. O nedenle anladım neden bu kadar az insanın filmin gerçek anlamını anlayabildiğini.. Çünkü yaşamadan bilemezsin bazı şeyleri. Sevgili İ., her ne kadar "ben yaşamı filmlerle öğreniyor, anlamlandırıyorum" dese de - o başka bir zeka türü mutlaka.... Ben yaşayarak öğrenebiliyorum, hoş onu da yarım yamalak işte.......
Hani diyor ya: ölüyorum ve hayatta anlayamadığım çok şey var… Öyle bir şey işte. Öyle bir şey..
burada yazacak çok şey var, çok uzun sürer belki sana sesli mesaj atarım onun yerine, ama şu kadarını söyleyeyim şimdilik: yazı atölyesinde ders yaparken, Beliz hoca bir örnek vermişti iyi filmlerle (hikayelerle) ilgili. Shakespeare in love isimli filmdi örneği. Kendisi shakespeare üstüne doktora yaparken bu film vizyona girmiş, ve hasbel kader okuma yazma bilmeyen annesi, ve ortalama bir shakespeare bilgisine sahip kız kardeşiyle beraber gitmişler filme. Ve konuyla ilgili farklı kültürel birikime sahip bu 3 insan filmden çıkınca "vay be ne güzel filmdi" diyerek çıkmışlar. İyi hikaye böyle katman katman olur demişti Beliz hoca. En derin birikime sahip olan daha çok şey bulur filmde, az birikime sahip olan başka şey. Herkes de kendince bir şeyler alır filmden.
YanıtlaSilHaydi hızımı alamadım, ilk soruna da cevap vereyim: başkaları mutsuzken ben nasıl mutlu olurum? diye sormuşsun. Ben bununla ilgili ingilizce birkaç yazı yazdığım bir blogum olmuştu oraya yazmıştım belki hatırlarsın. O yazıyı sakladım sana göndereyim. Kısa cevabı şu: herkesin aynı anda mutlu olması mümkün değil. Mutlu olmak için herkesin mutlu olmasını beklersen, çok beklersin sevgili Ceren. Mutluluğunu erteleme lütfen doya doya yaşa. Sevgiler.
Kesinlikle katılıyorum. Herkesin aynı anda mutlu olması imkansız. İlk sorumluluğumuz kendimize karşı olan sorumluluk. Önce kendimizi koruyup kollayıp, sarıp sarmalamalı ve mutlu olmalıyız. Sonra kendimizden dışarıya doğru o mutluluğu yansıtarak, yayarak çoğaltmayı deneyebiliriz.
SilMerhaba ben Ceren, bir yengeç burcu olarak bu benim için çok zor 😞 bazen düşünüyorum da çok fazla empati kuruyorsun diyorum kendime çünkü eşimle paylaştığımda o benim gibi takılmıyor ya da arkadaşım🙄 bu senin sorunun mu değil diyorlar ama hayır ben herkesin hepimizin iyi ve mutlu olmasını istiyorum hatta genellikle başkaları mutlu olsun diyerek kendi mutluluğumu geri plana attığımı fark ediyorum. İlk çocuğum doğduğunda Suriye den mülteciler yeni yeni gelmeye başlamıştı ve ben bebekleri çocukları gördükçe biraz da lohusalık etkisi sürekli ağlıyordum. İş yerine giderken yolumun üstünde dilenen ben aile vardı anne baba çocuklar köprü altında soğukta yağmurda ve tam benim bebegimle hemen hemen aynı bir bebek kucaklarında çok üzüldüm. Sonra bir yazı okudum kendime ve çocuklarıma karşı sorumluluklarıma dair olay biraz ondan sonra düzelir gibi oldu. Ben bu kadar üzülüp depresyonlara girdiğimde çocuklarıma ve kendime olan sorumluluğumu yerine getiremiyormusum gibi gelmeye başladı. Bir de bazı şeylere etkin olmuyor gücün yetmiyor bu durumda elimden gelen ne diyorum kendi psikolojime sahip çıkmak çocuklarıma aileme sahip çıkmak elimden bu sıralar bu geliyor ne yazık ki onu da tam yapabiliyor muyum bilemiyorum ama eskiden elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışırken şu an elimden gelene indirgedim bazı şeyleri🤷♀️ dediğim gibi başkaları mutsuzken açken sokaktayken ben evimin sıcaklığının keyfini süremiyorum hala🙈 yine de bu durumun farkında olmakta bir şeydir deyip ilgini algımı dağıtmaya çalışıyorum. Sosyal medya yı elimden geldiğince az kullanıp ta kanallarında haber izlemiyorum. Konu çok nokta atışı oldu benim içinde diğer yorumları merakla bekliyorum❤️ Sevgiler
YanıtlaSilÜstesinden gelebildiğim söylenemez doğrusu. hayatım boyunca beni zorlayan bir çok zaman dilimi oldu ama son zamanlarda ciddi bir şekilde antidepresan kullanmayı düşünür oldum.
YanıtlaSilyine de bana bu zamanlarda en iyi gelen dostlarımla olmak sanırım. bir de şiir, roman, öykü...sergi gezmek. kendime başka bir dünya yaratmak yani. dünyanın ve ülke gündeminin dışında.
Blog yazımı yayınladım bir baktım blogroll en üstte bu yazın. Hemen sıcağı sıcağına yazayım bir şeyler. Hayata karşı hep söyleyecek çok şeyimiz var bak işte başlayacağım yine. Ama ne anlayabiliyoruz ne yolumuzu tam buluyoruz ne tatmin oluyoruz.
YanıtlaSilTuvalet temizleme işi evliyalarda da ders olarak verilmiş, yapılmış aklıma o geldi. Gururun kırılması, egoya ayar çekilmesi için vardır belki o aşamada neler yaşanıyor bilmiyorum. Başkalarının mutsuzluğu ciğerlerimize kadar işliyor, umutsuz haldeyiz, karamsarlık dehlizindeyiz biz duyarlı insanlar. Elimizden bu konuda bir şey gelmiyor. İnancım gereği o hadis yol gösteriyor;
“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.”
Elimle değiştireceğim şeyler öğretmenliğimi, anneliğimi, arkadaşlığımı, komşuluğumu, evlatlığımı en iyi şekilde yerine getirmek.
Başka çözüm bulamıyorum.
Mutlu olmak kime gore neye gore. Mutsuz olanin mutlu hissedebilecegi farkina varacagi farkedecegi hic mi bisey yok. Ya da mutlu herseyi var oldugu icin mi mutlu. Yoksa mutsuzluklar icinde mutlu ola bilecegi birseyler buluyor diye mi. Hem ne mutluluk devamlidir ne de mutsuzluk. Her zaman bir yerlerde biz mutlu/mutsuzken tam tersi olanlar olacak. Ben aglarken gulen cok insan oldugu gibi. Baskalari aglarken benim gulmek icin bi sebep bulmam da normal. (Cenazede kahkaha atmaktan bahsetmiyorum tabiiki. Mutlu/mutsuzluk anlamında). Tabikide baskalarinin dertleriyle dertlenmek insanliktir. Ama bence mutlu insanlar hayata bakis acilarindan dolayi mutludurlar. Yoksa yerlesi degisse bile netice degismeyecek bence. Bence yani. Sartlari degisse bile mutlu yine mutlu olacak bisey bulacak. Mutsuz yine mutuszlanacak bisey. Bence elimize mutlu hissettimiz an geciyorsa msukretmek lazim. Cunki zaten devamli olmayacak. Mutsuzken de sabretmeli. Bu da devamli olmayacak.
YanıtlaSilMesela Evladini kaybetmis bi anneye uzulurum. Empati yapa bilirim. Canim yanar. Ama benim evlatlarimla olan mutluluguma sukrederim. Baskalari icin de dua ederim . Elimden gelen seyler var. Degise bilecegim ve degise bilmeyecegim seyler. Kendime bakarim. Gercekten Elimden geleni yaptim mi? Bana duseni yaptim mi. Belki de vicdanimi boyle sakinlestire biliyorum.
SilSadece C. :) Gönül ister ki, hep birlikte refah ve mutlulukla yaşayalım lâkin, ne bu dünyada ne bu memlekette mümkün değil. O zaman toptan mutsuzluk hakim olmaz mı bizimle birlikte tüm evrene? Bir de sanki mutluluk da bulaşıcı ve mutsuz havayı değiştirip, dönüştürebilen bir şey. Şöyle düşün, ağır havanın olduğu, mutsuz insanların olduğu bir ortamda, küçük bi çocuğun neşesi, mutluluğu, kahkahası ortamı bir anda yumuşatıp, güzelleştirmez mi? Öperim, çok sevgiler..
YanıtlaSilGeçenlerde bu filmi üçüncü kez seyretmiştim, her defasında başka bir ayrıntı yakalıyorum, yine öyle oldu. :)
YanıtlaSilMutluluk konusunu geçelim şimdilik. :)))
Sevgili Ceren, mutluluk- mutsuzluk bıçak sırtı gibi her an değişken kavramlar bilirsin. Mutluyken anında mutsuz olabiliyor insan Veya çok mutsuz bir anında ansızın aldığın bir haberle göklere yükseliyorsun. Bir masalda çok zengin ama çok mutsuz bir adam çare ararken şöyle demişler: Şu yüce dağın başında yoksul ama çok mutlu bir çoban yaşar. Onun abasını alırsan mutluluğu sana da bulaşır. Çobanı arayarak buldurmuş mutsuz adam. Ancak onun da bir abası bile yokmuş, almaya ihtiyaç duymamış !
YanıtlaSilEmpati kurabilmek , tasaya-kedere ortak olabilmek; İNSAN olmanın, insani duygular taşımanın sonucu elbette. Ama insan da bir can. Hep vermek değil, bazen de alma zamanını bilmek gerekiyor. "Yaptığın iyilikler bir süre sonra görevin olarak algılanır." diye güzel bir deyiş hatırlıyorum.
"Tok açın halinden anlamaz" ama, kendine acımadan sürekli başkalarına doygunluk sağlayan insan da açlığa mahkûm oluyor.
Terazinin ibresini dengede tutmak gerek.
İyi niyet istismar edilmemeli. Çinliler ne güzel demişler: "Balık tutmayı öğret, doysun ömrü boyunca..."
Kendine iyi bak lütfen. Görevlerimiz kadar haklarımız da var.
Sevgiyle.
Yorumumiz beni cok etkiledi( "gorevlerimiz kadar haklarimiz da var". Oturup uzun uzun dusunup duygulanacagim bi cumle(
SilBaşroldeki Koji Yakusho Efendi'nin bir gençlik filmi de belki konuyla ilgilidir. Blogda yazmıştım: Biz biliriz senin ne filmler çevirdiğini
YanıtlaSilhttps://53197.blogspot.com/2024/10/biz-biliriz-senin-ne-filmler-cevirdigini.html
Yorumlar harika. Zeynalli S.'nin bakis acisi bana da uyuyor. Sanki tanidik bir aci gordugumuzde daha cok etkileniyoruz. Benim icin de birkac tur aci var, bazen de donemsel olarak ozel sartlardaki insanlaara empati hissim artiyor. Ama benim olmayan acilari iki gun Şok olarak, iki gozyasi dokerek basimdan atabiliyorum, acinin en guzeli sana direkt ait olmayani, sira sana gelene kadar...
YanıtlaSilYorumlar çok güzel. Sanırım hepimiz aynı durumdayız önce şok yaşıyoruz üzülüyoruz ağlıyoruz nasıl olur diyerek arkadaşlarımızla Yorumlar yapıyoruz ama elden bir şey gelmeyecek durumdayız. Yapabileceğim kadarını yapıyorum ama şu aralar hiç iyi hissetmiyorum. Geçecek inşallah. Hülya
YanıtlaSilCeren sanırım benim yöntemim şu: iyi olma halimi herkesin iyi olma haline koşullayamayacağımı bilip kabul ediyorum önce. Dünyadaki kötülüklerden kendimi sorumlu tutup utanç, suçluluk, çaresizlik, umutsuzluk hissetmek yerine kendi küçük dünyamda daha dürüst, şeffaf, şefkatli yaşamaya çalışıyorum. Tesir alanımda anlamlı bulduğum, başkalarını da güçlendiren, umut veren, iyi olma haline destek sunan faaliyetleri sürdürmeye uğraşıyorum. Bilmem katkı sağladı mı? Tuğba
YanıtlaSilbenim de gündemim bu. biliyorsunuz az çok. baş edemiyorum, geçiştiriyorum.
YanıtlaSilDünya var olduğundan bu yana bir yerlerde insanlar mutlu, bir yerlerde de mutsuz. Bazıları bu durumda kendi hayatlarından vaz geçerek direkt "adanmış" bir evreye geçiyor. Mesela sınır tanımayan doktorlar, kendilerini zincirle köprülere bağlayan çevre aktivistleri gibi... Bazıları ise başkaları için çalışıp büyük başarılar elde ederek kahraman oluyor, onlar çok özel, ve seçilmiş insanlar; Atatürk gibi... Bazıları bir şeyleri değiştirecek hiçbir kişisel yetenek ya da maddi gücü olmadığı halde başkalarının üzüntülerini aşırı içselleştirip hasta oluyor. Ve çoğunlukla da o üzülüp uğruna hasta olduğu insanların bu durumdan haberi olmuyor. Bazıları, kendi küçük dünyalarında kendi huzurlarını kaçırmayacak ölçüde zor durumda olanlara yardım ederek hayatlarını devam ettiriyor. Hiç bir şeyi umursamayıp gününü gün edenleri ise konu dışı bırakıyorum.
YanıtlaSilHayat bana, "değiştiremeyeceğin şeyler için üzülme" dersini zorlayıcı deneyimlerle öğretti. Evet belki katı, duygusuz gibi gelecek ama ben sondan ikinci gruptayım. Yani kendi hayatıma zarar vermeyecek, hayatımın odak noktası olmayacak boyutta elimden geldiğince mutsuz ve zor durumda kişilere yardım ediyorum ve kendi hayatımı sürdürmeye çalışıyorum. Makbule Hocam'ın sözü çok güzel gerçekten de... "Görevlerimiz kadar haklarımız var..." Evet, bize hediye edilen bu hayatı zehir etmememiz gerekir kendimize.
Sonuçta bir de kader diye bir şey var... Her birimiz hayatımızın bir döneminde çok mutsuz olmuşuzdur mutlaka, ya da vardır öyle zamanlarımız. Geçmiştir, ya da geçecektir.
Eğer kahraman değilsek, adanmış bir hayatı seçmediysek, mutsuz insanlar olduğu için bize hediye edilen hayatı mahvetmek kendimize yaptığımız çok büyük bir haksızlık olur.
Ve ironi de burada; birileri mutsuz diye kendini mutsuz ederek mutsuzluk bulutunu büyütürsün...
Sevgiyle, 🌺