22 Ekim 2022 Cumartesi

Kahve hikâyeleri - 3: Süt ortalığı karıştırınca..

Evet sanırım yavaş yavaş kahvenin (de) obsesif bir sanat alanı olduğunu anlamaya başladık.. 

Süt dişi bir madde. Espresso kesinlikle erkek. Espressoya süt girdi mi, iş karışıyor ve mide bozuluyor bence. Hele şeker.. dur ona henüz gelmedik; jonglörün hali hazırda oynadığı oyuna ilerleyen günlerde girsin bu üçüncü lobut.. Biz senle henüz o noktada değiliz.

Süt ve espresso illâ ki bir arada olacaksa, kaçarı yoksa, peki.... Yılgın bir hoşgörüyle, senin güzel hatırın için deneyeceğim.

Yağmur ince ince yağıyordu ve sen amaçsızca dolaşıyordun kentin Arnavut kaldırımı sokaklarında. Yollar da, içinde tuttuğun düşünceler kadar kıvrım kıvrımdı. Üşüyordun ve yalnızdın ve bir sokak köpeğininkiler kadar acıklıydı bakışların. O zaman gördün onu, incecik bir silüetti karşında; narçiçeği şemsiyesi, taba rengi pardesüsü, simsiyah topuklu ayakkabılarıyla adeta bir Lorraine Christie tablosundan çıkmışcasına.. Ya da seni emip o tabloya hapsetmişçesine..

Elinde değildi, aksini beceremezdin. Gözlerini ayırmadan takip ettin onu. Yürüdü, yürüdün. İnce ince yağmaya devam eden yağmur altında bir sokak köpeği kadar gariban ve tekinsizdin. İçgüdülerini takip ettin. Köşeyi hızla dönüp, karşı dükkana yöneldi birden. Kapıyı açarken o, ufak zilin çalışını sen hayâl ettin. Yedi saniye sonra tam onun tuttuğu yerden tuttun sarı pirinç kapıyı, sigarandan son bir nefes çekip hâlâ yanarken attın Arnavut kaldırımının kenarında biriken su kütlesine. Ufak bir cızırtıyla söndü anında. Duymadın. Fakat onun yerine ufak zili, bu sefer gerçekten, duydun. Önce saçlarını silkeledin elinle, karışık saçlarının her bir teli ayrı bir yöne dağıldı. Yaramaz bir oğlan çocuğu ifadesi verdi bu sana. Tam istediğin ifadeyi verdi. Yavaş yavaş ilerlerken satıcıya doğru, onun da yavaş yavaş önce nar çiçeği rengi şemsiyesini duvarın köşesine bırakmasını, sonra taba rengi pardesüyü çıkartmasını (Tanrım bembeyaz upuzun bacakları aklını başından aldı, nefesini kesti birkaç saniye boyunca..) ve tam sen onu artık bir yere oturacak sanarken, kıvrak bir devinimle tezgâhın arkasına geçip gözden kaybolmasını izledin.. 

Hepsi birkaç saniye içinde olup bitti.

Onu yitirdin.

Ve karşındaki yaşlı, asık suratlı, burnunun ucuna dek inmiş çerçevesiz okuma gözlüklerinin üstünden sana dik dik bakmakta olan tezgâhtarla gözgöze geldin. Birkaç saniye bakıştınız, zaman durmuşçasına. Sonra o "Evet?" dedi, sorar bir ifadeyle. O zaman fark ettin, bulunduğun yer ufacık bir kahve barıydı. Bir İtalyan kasabasının meydanıydı. Mevsimlerden sonbahardı. Ve Jose Carreras bir yerlerde En Aranjuez con tu Amor'u söylemekteydi. Ve sen, Cappuccino içmek isterken, yanlışlıkla Café Latte ısmarlamıştın..!

O günden sonra iflah olmadın :))

Kıssadan hisse: siz siz olun, espressoya süt eklemeyin. 

Evet, durum budur. Şimdi dağılabiliriz.

Yazdıran tablo: Suspended in Time
Lorraine Christie link