27 Ekim 2022 Perşembe

Kahve hikâyeleri - 8 ve son: Türk kahvesi

Ocaktaki cezvede, hiç acele etmeden, iki kişilik sade kahveyi pişiriyor. Bir yandan da ocağın yanında ayakta duran kız kardeşini dinliyor.

Yeter artık!” diyor, ondan yaşça oldukça genç olan kız kardeş. Öfkeli, kelimeleri aceleci, anlattığı hikâyenin başı sonu birbirine karışıyor. “Bir bitsin şu karantina, gideceğim dikileceğim karşısına!” diyor; upuzun parmaklı, bembeyaz, güzel elleri belinde. Ve simsiyah gözleri iki kor ateş, devam ediyor:

Bana baksana sen! diyeceğim, tam gözlerinin içine bakarak. Seni seviyorum! diyeceğim. Neyse ne, bir yolunu bulmak zo-run-da-yız diyeceğim!

Genç kız hızlı hızlı, hecelerin üstüne basıp, her bir duygunun altını iki defa çizdiğini belirtmek istercesine konuşurken; o, gözü kahve cezvesinde, hiç konuşmuyor..

Yeter artık!” diyor genç kız yeniden. “Nasıl göremez, nasıl sevemez, mümkün değil.. Taş mı bu adamın kalbi?

O zaman başını kaldırıyor, elâ gözleri iki dipsiz kuyu. “Seviyor... Senden bile çok seviyor da, sevdiği sen değilsin a benim saf kızım...” diyor, “O senden çoooook önce kaybettiği bir başkasını seviyor. Sen onun seni sevme olasılığını.. Bambaşka biri ise seni sevecek günün birinde; 
ve sen sevmeyi değil sevilmeyi seçeceksin..

İçinden geçenleri, dışına yansıtmıyor. Her kadının, bu gerçeği yaşamının bir yerinde kendi kendine öğreneceğini biliyor.. 

Çünkü:

"Herkes başkasını, başkasına yaşadı"
 - Küçük İskender.

Yine de bence, en âlâsı.. Sade Türk Kahvesi.
.. der ve bu seriyi de bitiririm. 
Umarım sevdin..

Yetmedi diyene;
Bir link. (Teşekkürler Momentos)
Bir link daha. (Teşekkürler 12. Kat)